14. Hukuk Dairesi 2013/4732 E. , 2013/6404 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 20.04.2011 gününde verilen dilekçe ile ortaklığın giderilmesi istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 18.04.2012 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı ... dışındaki davalılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, ortaklığın giderilmesi istemine ilişkindir.
Davalılardan ..., ... ve ... oturumlardaki beyanlarında dava konusu yerin aynen taksimi suretiyle paydaşlığın giderilmesini istemişler, davalılardan ... yargılamaya katılmamış, davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, davanın kabulü ile dava konusu taşınmazın ivaz ilavesi ile dahi aynen taksimi mümkün olmadığından ortaklığın umum arasında-açık artırma yolu ile satış suretiyle giderilmesine ve satış bedelinin davacı ve davalılara tapu kaydındaki ve ölü kayıt malikinin veraset belgesindeki payları oranında verilmesine şeklinde hüküm kurulmuştur.
Hükmü bir kısım davalılar vekili temyiz etmiştir.
Paydaşlığın (ortaklığın) satış yoluyla giderilmesi halinde dava konusu taşınmaz üzerinde bina, ağaç vs gibi bütünleyici parça (muhdesat) varsa bunların arzla birlikte satılması gerekir. Ancak muhdesatın bir kısım paydaşlara (ortaklara) ait olduğu konusunda tapuda şerh varsa veya bu hususta bütün paydaşlar (ortaklar) ittifak ediyorlarsa ve muhdesat arzın değerinde bir artış meydana getiriyorsa bu artışın belirlenmesi için dava tarihi itibariyle arzın ve
muhdesatın değerleri ayrı ayrı tespit edilir. Belirlenen bu değerler toplanarak taşınmazın tüm değeri bulunur. Bulunan bu değerin ne kadarının arza, ne kadarının muhdesata isabet ettiği oran kurulmak suretiyle belirlenir. Satış sonunda elde edilecek bedelin bölüştürülmesinde bu oranlar esas alınarak yapılır. Muhdesata isabet eden kısım muhdesat sahibi paydaşa, geri kalan bedel ise payları oranında paydaşlara (ortaklara) dağıtılır.
Bütünleyici parçanın (muhdesat) arzın paydaşlarına (ortaklarına) değil de üçüncü şahsa ait olduğunun anlaşılması halinde bu kimseyi muhdesat sahibi olarak davaya dahil etme ve ona satış bedelinden pay vermek mümkün değildir.
Taşınmaz üzerinde bulunan bina, ağaç gibi bütünleyici parçanın (muhdesat) kime ait olduğu konusunda uyuşmazlık olup da bunlar üzerinde bazı paydaşların (ortaklar) hak iddia etmeleri ve öncelikle bu uyuşmazlığın giderilmesini istemeleri halinde HMK’nın yürürlüğe girilmesinden önce açılan davalarda muhdesatın değeri sulh mahkemesinin görevine giriyorsa olay bir hadise olarak, sulh mahkemesinde çözümlenir. Aksi halde muhdesata ilişkin uyuşmazlığı çözme işi asliye hukuk mahkemesinin görevine girer. HMK’nın yürürlüğe girmesinden sonra ise değere bakılmaksızın muhdesatın kime ait olduğunun tespiti konusunda davaya bakma görevi asliye hukuk mahkemesine aittir. Muhtesatın kime ait olduğunun tesbiti, sulh hukuk mahkemesinin görevini aşması halinde muhtesatın kendisine ait olduğunu ileri süren paydaşa görevli mahkemede dava açmak üzere HUMK"nın 567. maddesi hükmü uyarınca 10 günlük yasal süre verilmelidir. Yasadan doğan bu süre kesin olup kısaltılamaz ve uzatılamaz. Bu süre içerisinde dava açılırsa sonucun beklenmesi, açılmaz ise o konuda uyuşmazlık yokmuş gibi davaya devam edilmesi gerekir.
Somut olayda; dava konusu 2189 ada 1 parsel sayılı taşınmaz tapuda arsa vasfı ile kayıtlı ise de yapılan keşif sonucu hazırlanan bilirkişi raporunda “taşınmaz üzerinde A, B, C, D harfleri ile gösterilen binalar ile depo ve ahır niteliğinde yapıların” bulunduğu bildirilmiştir. Tapu kaydında taşınmazın 495/998 payının davalı ..., 503/998 payının ise davacı ve ... dışındaki diğer davalıların murisi... adına kayıtlı olduğu görülmektedir. 06.01.2012 tarihli fen bilirkişi raporuna göre; davalı ... “A” harfli binanın, davalı ... “B” harfli binanın, davalı ... “C” harfli binanın, davalı ... ise “D” harfli binanın kendilerine ait olduğunu belirtmişlerdir. Davacı 14.02.2012 tarihli dilekçesinde, “A” ve “B” harfli binalara ilişkin davalılar ... ve ...’in iddiaları kabul etmeyerek bu binaların davalı ... dışındaki tarafların ortak murisi...’ya ait olduğunu savunmuş, diğer muhdesatlar yönünden hak iddiasının olmadığını belirtmiştir. 22.02.2012 tarihli oturumda ise davalı ... “A” harfli binanın muris...’ya ait olduğunu kabul etmiş, aynı oturumda davalı ..."e
“B” harfli binanın aidiyetine ilişkin dava açmak üzere verilen süreye rağmen bu hususta bir davanın açılmadığı anlaşılmıştır.
Bütün bu anlatılanlardan sonra; davacı ve ... dışındaki diğer davalıların murisi...’nın mirasçılarından olan davalı ... verilen kararı temyiz etmemiş ise de davalı ...’nin yargılamaya katılmaması ve muhdesatlar yönünden beyanda bulunmaması da dikkate alındığında “C” ve “D” harfli binalar ile depo ve ahır niteliğindeki muhdesatlar hususunda taraflar arasında ittifak olduğu söylenemez. Davalı ... ve Salim’e kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri muhdesatların aidiyetinin tespiti yönünden dava açmak üzere usulüne uygun süre de verilmemiştir. Dava, 20.04.2011 tarihinde, HMK’nın yürürlüğe girmesinden önce açılmıştır. “C” ve “D” harfli binalar ile depo ve ahır niteliğindeki muhdesatların değeri dikkate alındığında muhtesatın kime ait olduğunun tespiti konusunda sulh hukuk mahkemesi görevsiz olduğundan, mahkemece üzerinde ittifak sağlanamayan ve tapuda da aidiyetine ilişkin şerh bulunmayan muhdesatlar yönünden, davalı ... ve davalı ...’e muhdesatın aidiyetine ilişkin dava açması için süre verilerek, sonucuna göre bir karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Ayrıca fen bilirkişi rapor ve krokisinde “A” ve “B” harfleri ile gösterilen binaların, davacı ve ... dışındaki diğer davalıların murisi...’ya ait olduğunun anlaşılmasına rağmen bu muhdesatların değerinin taşınmazın muhdesatlarla birlikte tüm değerine göre, bu değerin ne kadarının arza, ne kadarının muhdesatlara isabet ettiği hususunda oran kurularak ve satış sonunda elde edilecek bedelin bölüştürülmesinde bu oranlar esas alınarak, “A” ve “B” harfli binalara isabet edecek bedelinin davacı ve davalı ... dışındaki diğer davalıların murisleri...’nın veraset ilamındaki payları oranında dağıtılmasına karar verilmesi gerekirken, “A” ve “B” harfli binalarda hak iddiası bulunmayan davalı ...’ın da bu bedelde hakkı varmış gibi hüküm tesisi de doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı ... dışındaki davalılar vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine, 30.04.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.