14. Hukuk Dairesi 2016/17684 E. , 2020/6480 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 24.11.2015 gününde verilen dilekçe ile köy sınırının tespiti talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 04.05.2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya içeriğine göre, mahkeme kararı ve dayandığı gerekçeler usul ve yasaya uygun bulunduğundan yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.10.2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Temyize konu Erbaa 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/574 Esas, 2016/226 Karar sayılı kararında " (...) şeklinde tanımlanan alanın ormanlık alan içerisinde kaldığı ve orman vasfında olduğu, ormandan yararlanma şekli bölgelerin belirleme yetkisinin orman idaresine ait olduğu, dolayısıyla dava konusu yerin davacı köy sınırları içerisinde kaldığına yönelik tespit talebinde davacı tarafın hukuki yararının bulunmadığı, orman idaresinin almış olduğu kararlara yönelik ise idari yargı yoluna gidilebileceği..." şeklindeki gerekçeyle davanın "dava şartı yokluğu" nedeniyle reddine karar verilmiş, kararın temyiz edilmesi üzerine Dairemizce incelenen kararın, çoğunluk görüşü ile onanmasına karar verilmiştir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki; tensip tutanağında dava "el atmanın önlenmesi" olarak nitelendirilmiş ise de, dava dilekçesinin "Talep Neticesi" kısmında mahkemeden talep edilen, "(...) ile çevrili alanın müvekkil köy hudutlarında kaldığının tesbiti" olarak açıklanmıştır. Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK"nun 106/1. maddesi "Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir." şeklindeki düzenlemeyi içermektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2010/14-698 Esas, 2011/16 Karar sayılı kararında ve dava dilekçesinde vurgulandığı üzere, dava konusu yerin orman sınırları içerisinde kaldığı konusunda zaten taraflar arasında bir çekişme bulunmamaktadır. Davacı köy tüzel kişiliğinin talebi, ihtilaflı yerin köy sınırları içerisinde kaldığının tespit edilmesi olduğuna göre, HMK"nın yukarıda açıklanan 106/1. maddesine göre davacı köyün bu davayı açmakta hukuki yararı bulunduğu açıktır. Yine 6831 sayılı Yasa"nın 31., 32., 34., 37. ve 40. maddeleri dikkate alındığında, orman olduğu konusunda taraflar arasında ihtilaf bulunmayan yerin davacı köyün sınırları içerisinde kaldığının tesbitine ilişkin talepte davacı köy tüzel kişiliğinin hukuki yararı bulunmaktadır. Bu nedenle davacının hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmesi HMK"nın 106/1. maddesine aykırıdır.
Gerek Mahkemenin gerekçeli kararında, gerekse Hukuk Genel Kurulunun yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararında sözü edilen 6831 sayılı Yasa"nın 6., 19., 20., 21. ve 22. maddeleri ise, orman vasfındaki yerlerin kontrolünün Orman Genel Müdürlüğüne ait olduğu, orman sayılan yerlerden kimlerin hangi şartlarda faydalanabileceği, bu faydalanma sırasında yasak olan fiillerin neler olduğuna ilişkin olup, belirtilen Yasa maddelerinin somut uyuşmazlıkta uygulama imkanı bulunmamaktadır. Keza; aynı Yasanın 7. maddesi ile Orman Genel Müdürlüğüne verilen Orman Kadastrosunun yapılması görevi de, orman sınırlarının belirlenmesine ilişkin olup, iki köyün hudutlarının belirlenmesinde uygulama imkanı yoktur. Aksine; yukarıda da değinildiği gibi, 6831 sayılı Yasanın 31., 32., 34., 37. ve 40. maddeleri dikkate alındığında, davacı köyün, davayı açmakta hukuki yararının bulunduğunun kabul edilmesi gerekir.
Mahkemece işin esasına girilmesi, tarafların usule uygun şekilde bildirdikleri tüm delillerinin toplanması, davacı ve davalı köyün sınırlarını belirleyen idarece verilmiş bir karar var ise bunun araştırılması, böyle bir karar yoksa, idareye başvurmaları için taraflara süre verilmesi ve yargılama sonunda toplanan tüm delillere göre davanın esası hakkında karar verilmesi için ilk derece mahkemesinin kararının bozulması gerektiği kanaatindeyim. Bu nedenle sayın çoğunluğun onama yönündeki görüşüne katılmıyorum.