8. Hukuk Dairesi 2011/2893 E. , 2011/6842 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
... ile Hazine ve ... aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair ... Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 13.12.2010 gün ve 154/48 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı ... dava dilekçesinde; kendisine ait 4,5 dönümlük yerin 110 ada 69 ve yaklaşık 20 dönüm miktarındaki yerin ise 110 ada 4 parsel numarasıyla Hazine adına tespit ve tescil edildiğini, 25 yıldan beri zilyet ve tasarrufunda olduğunu, babasının zilyetliği de dahil 45 yılı aştığını açıklayarak belirtilen miktarlarda Hazinenin tapu kaydının iptali ile adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı ... ile Kaşıklı Köyü Tüzel kişiliğine dava dilekçesi tebliğ edilmesine karşın yargılama oturumlarına katılmamışlardır.
Mahkemece, “…her ne kadar dava konusu taşınmazların 20 yıl davacının babası, 25 yıldan beri de davacı tarafından kullanıldığı belirtilmiş ise de, tüm dosya kapsamı ile taşınmaz üzerinde hali hazırda herhangi bir ekim-dikim yapılmadığını, toprağın işlenmediğini, uzun yıllardan beri boş kaldığını, davacının zilyetliğinin kesintiye uğradığını, yerel bilirkişi ve tanıklar terör nedeniyle davacı ve ailesinin taşınmazları terk ettiklerini bildirmişler ise de, davacı tarafından yargılamanın hiçbir aşamasında buna ilişkin bir belgenin veya delilin ortaya koyulmadığını, davacının zilyetliğini iradi olarak terk ettiğini…” gerekçe göstermek suretiyle davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik hukuki sebebine dayalı olarak TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kanunun 14. maddesi gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
Mahkemece yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş ise de, mahkemenin bu görüşüne katılma olanağı bulunmamaktadır. Uyuşmazlık konusu 110 ada 69 sayılı parsel 27.9.2005 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında edinme sebebindeki açıklamaya göre taşınmaz malın malikinin kim ya da kimler olduğu kesinlikle bilinemediği gerekçesiyle 3402 sayılı Kanunun 18. maddesi uyarınca Hazine adına tarla niteliğiyle belgesizden tespit ve tescil edilmiştir. Toplam miktarı 4460,72 m2’dir. 110 ada 4 sayılı parsel ise aynı tarihte herhangi bir kimsenin zilyet ve tasarrufunda bulunmadığı gerekçesiyle ve ham toprak niteliğiyle 4103,96 m2 yüzölçümlü olarak Hazine adına belgesizden tespit ve tescil edilmiştir. Kadastro tutanaklarının 2006 yılında kesinleşmesiyle tapu kayıtları oluşmuştur. Uzman bilirkişi ziraat mühendisi ... 22.10.2010 tarihli raporunda, “…110 ada 69 sayılı parselin ekili-dikili, kültür tarımına elverişli toprak yapısına ve bitki örtüsüne sahip tarım arazisi olduğunu, 110 ada 4 sayılı parselin ise ham toprak niteliğinde bulunduğunu, üçüncü sınıf tarım arazisi olarak değerlendirilmesi gerektiğini…” açıklamıştır. Keşifte dinlenen yerel bilirkişiler taşınmazın davacı ve babası tarafından kullanıldığını, babasının köyde iki dönem muhtarlık yaptığını, terör nedeniyle buradan göç ettiklerini, tam olarak hangi tarihte göç ettiklerini bilmediklerini, ancak göç ettikleri zamana kadar gösterdikleri taşınmazların davacı tarafından tasarruf edildiğini açıklamışlardır. Dinlenen tanıklar da aynı doğrultuda beyanda bulunmuşlardır.
Saptanan bu somut ve hukuki olgular karşısında davacının dava dilekçesinde belirttiği taşınmazların dedesinden, babasına, babasından da kendisine kaldığı ve onun tarafından tasarruf edildiği ancak zorunlu nedenlerle köyü terk ettiği, başka yere taşındıkları tarihin kesin olarak belirlenemediği, kültür arazisi niteliğinde taşınmazlar olduğu halde zorunlu göç nedeniyle taşınmazları kullanmadığı dinlenen yerel bilirkişi ve tanık beyanlarıyla anlaşıldığına göre somut olayda iradi terkten söz edilemez. Bu bakımdan mahkemece gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme sonucu hüküm kurulmuş bulunması doğru değildir.
Kural olarak tanıklar hakkındaki hükümler yerel bilirkişiler hakkında da uygulanır. HMK.nun 261. (HUMK. m.265) maddesi gereğince tanıklar ayrı ayrı dinlenir. Bu bakımdan yerel bilirkişilerin keşifte aynı anda birlikte dinlenmeleri anılan madde hükmüne aykırıdır. HMK.nun 243 ve 244. maddeleri uyarınca yerel bilirkişi ve tanıkların keşif yerine davetiye ile çağrılmaları, uyuşmazlığın taşınmazlara ilişkin bulunması nedeniyle aynı Kanunun 259 ve 290/2. fıkrası gereğince yerel bilirkişi ve tanıkların keşif yerinde dinlenmelerinin sağlanması gerekir. Saptanan bu olgu karşısında dava konusu taşınmazların satış, bağış, miras payının devri ya da miras paylaşımı sonucu davacıya kalıp kalmadığının belirlenmesi, bu konuda dava koşulu yönünden TMK.nun 701 ve 702. maddelerinin göz önünde tutulması, zilyetliğin sürdürülüş biçimiyle kullanım biçimi konusunda yerel bilirkişi ve tanıkların beyanlarına başvurulması, taşınmazların tamamının veya bir kısmının davacı tarafından kullanılıp kullanılmadığının keşfen belirlenmesi, kullandığı taşınmaz bölümlerinin teknik bilirkişiye kroki üzerinde işaret ettirilmesinin sağlanması, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi gereğince miktar araştırmasının yapılması, belgesizden edinilen taşınmazlara ait kadastro tutanakları ve eklerinin Tapu Sicil Müdürlüğünden, zilyetliğe dayalı tescil dava dosyalarının ise ait oldukları mahkemelerden getirtilerek miktar sınırlamaları yönünden değerlendirmeye alınması, ondan sonra toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, iradi terk nedeniyle davanın reddine karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırıdır.
Davacının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile yerel mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA ve 18,40 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine 09.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.