Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
Davacılar, miras bırakanları H.A.in kız çocuklarından mal kaçırmak amacıyla maliki olduğu 4 parseldeki 7 nolu bağımsız bölümü davalı oğlu A."ye satış suretiyle muvazaalı temlik ettiğini, A."nin de danışıklı olarak diğer davalı dayısı C."e devrettiğini, ayrıca birleşen dava ile murisin 4 parseldeki 6 adet bağımsız bölümü de emanetçi konumundaki güvenilir kişi olan davalı M.e satış suretiyle danışıklı devrettiğini ileri sürerek tapu iptali, tescil veya tenkis isteklerinde bulunmuştur.
Davalılar, iddiaların yersiz olduğunu bildirip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, birleşen davanın davalısı M.Yönünden iddiaların kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine; asıl davanın davalısı A.yönünden davanın husumetten reddine , davalı C. yönünden davanın kabulü ile 7 nolu bağımsız bölümün tapusunun davacıların miras payları oranında iptali ile davacılar adına tesciline karar verilmiştir.
Karar, davacılar ve davalı C. vekilleri tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .....raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Davalar, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali, tescil veya tenkis isteklerine ilişkin olup mahkemece asıl davanın davalısı C. yönünden temlike konu 4 parsel sayılı taşınmazdaki 7 nolu bağımsız yönünden işlemin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu, davalı C.’in durumu bilen veya bilmesi gereken kişi konumunda bulunduğu belirlenmek suretiyle davacıların miras payları oranında davanın kabulüne, karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davalı C.in sair temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine Ancak, asıl dava yönünden kabul kapsamına alınan 7 nolu bağımsız bölümün davacıların miras paylarına isabet eden değeri üzerinden harç ve avukatlık ücreti takdiri gerekirken fazla harç ve davacılar yararına fazla avukatlık ücreti takdiri doğru olmadığı gibi asıl dava ve birleşen davanın tüm yargılama giderlerinden asıl davanın davalısı olan C.’in sorumlu tutulması da doğru değildir. Davalı C.’in bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir.
Birleşen dava yönünden davacıların temyiz itirazlarına gelince;
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l–4–1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince, çekişme konusu 4 parseldeki 2,4,6,8,9 ve 10 nolu bağımsız bölümler yönünden davalı M.’in 3.kişi konumunda olduğu, muris ve oğlu A.ile bir yakınlığının bulunmadığı, iyiniyetli olduğu gözetilerek birleşen davanın reddine karar verilmiş ise de, davalı M.’in Ankara’da müteahhitlik yaptığı, miras bırakanın oğlu A.’nin Ankara’da doktor olan oğlunun arkadaşı tarafından taşınmazların satımı için bulduğu, davalı M.’in taşınmazları alım gücü olduğu ve yatırım amaçlı satın aldığı yönündeki savunmalarının, gerek davalı M.’in işine gerekse hayatın olağan akışına aykırı olduğu, miras bırakanın çekişmeli taşınmazları satmasını gerektiren bir nedeninin ve paraya ihtiyacının bulunmadığı, satış bedelleri ile gerçek değerler arasında aşırı fark bulunduğu, satış işlemlerinin murisin ölümünden kısa süre önce yapılmış olduğu halde bedellerinin terekesinden ve banka kayıtlarından çıkmadığı, davalı tarafından da ödemeye ilişkin banka kaydı sunulmadığı, ayrıca taşınmazların muris ölünceye kadar muris tarafından
ölümünden sonrada oğlu A. tarafından idare edildiği, kiraların halen A. tarafından toplanıldığı, gözetildiğinde ve bu olgular yukarıda değinilen ilkeler ile birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakanın gerçek iradesinin, oğlu A.ye mal kaçırmak olduğu, davalı M.inde emanetçi konumunda olduğu sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, birleşen dava yönünden de, davacıların miras payları oranında davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
Davacılar ve asıl davanın davalısı C.’in değinilen yönlere ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.