11. Hukuk Dairesi 2017/2982 E. , 2019/256 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada ... 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 17/11/2016 tarih ve 2016/19 E. - 2016/330 K. sayılı kararın davalılar vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair ... Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi’nce verilen 04/05/2017 tarih ve 2017/447-2017/418 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı kurum vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin ‘...’ esas unsurlu markaların sahibi olduğunu, davalı şahısça yapılan, 2014/83886 kod sayılı, "... ..." ibareli marka tescil başvurusuna, iltibas vakıa ve hukuki sebebine dayanılarak yapılan itirazın, nihai olarak Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu tarafından reddedildiğini, kararın haksız ve hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek, TPMK YİDK’nın 2015/M-10871 sayılı kararının 30. sınıfta yer alan ‘‘kahve kakao kahve veya kakao esaslı içecekler çikolata esaslı içecekler makarnalar mantılar erişteler pastacılık fırınlıcılık mamulleri tatlılar bal arı sütü propolis yiyecekler için çeşni lezzet vericiler vanilya baharatlar domates sosları dahil olmak üzere soslar mayalar kabartma tozları her türlü un irmik nişaşta toz şeker kesme şeker pudra şekeri şekerlemeler çikolatalar bisküviler, krakerler gofretler sakızlar tuz hububat tahıl ve mamulleri pekmez’’ emtiaları bakımından kısmen iptalini, dava konusu markanın yukarıda belirtilen emtialar yönünden kısmen hükümsüzlüğü ile sicilden terkinini talep ve dava etmiştir.
Davalı TPMK vekili, YİDK kararının usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı ... vekili, “...” ibaresinin davacının tekeline bırakılmasının mümkün olmadığını, müvekkilinin markası ile davacı markasının, görsel, işitsel ve anlamsal olarak benzerlik göstermediğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince, iddia, savunmalar ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, taraf markalarının tescil kapsamındaki 30. sınıfta yer alan ürünlerin aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğu, aynı pazarlama kanalları vasıtasıyla, marketlerdeki aynı raflarda yan yana tüketiciye sunulacağı dikkate alındığında, ortalama tüketicilerin davalı markasının davacı markalarının bir başka versiyonu gibi algılamaları ya da en azından, bu mal veya hizmetleri üreten işletmeler ./..
arasında idari-ekonomik anlamada bir bağlılığın bulunduğu düşüncesine kapılabilmelerinin mümkün bulunduğu, ayrıca, taraf markalarında yer alan işaretler arasında da ortalama tüketici nezdinde iltibasa sebep olabilecek düzeyde benzerlik bulunduğu, bu nedenle davalı adına yapılan tescilin, 30. sınıfta yer alan çekişmeli malların tamamı için kısmi hükümsüzlük koşullarının oluştuğu gerekçesiyle, davanın kabulüne, davalı kurum YİDK’nın 2015-M-10871 sayılı kararının iptaline, 2014/83886 sayılı markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmiştir.
Karara karşı davalı TPMK ve davalı ... vekillerince ayrı ayrı istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İstinaf Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle, davalılar vekillerinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı, YİDK kararının iptaline yönelik olarak davalı kurum vekili temyiz etmiştir.
1-)Dava, davalı kurum kararının kısmen iptali ile, başvuruya konu markanın 30. sınıfta yer alan birtakım emtialar bakımından hükümsüz kılınması istemlerine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesi tarafından yazılı gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiş, anılan karara karşı davalılarca yapılan istinaf başvurusu ise, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yazılı gerekçelerle esastan reddedilmiştir.
6100 sayılı HMK"nın 297 ve 298. maddeleri uyarınca mahkeme kararları, asgari olarak iki tarafın iddia ve savunmalarının özetlerini, incelenen maddi ve hukuki olayın özünü, mahkemeyi sonuca götüren gerekçelerin neler olduğu hususlarını ihtiva etmelidir. Anayasanın 141. maddesinin 3. fıkrası hükmü de mahkeme kararlarının gerekçeli olması gerektiğini düzenlemektedir. Dolayısıyla gerekçe, bir hükmün olmazsa olmaz unsurudur. Taraflar, ancak kararlara konulması gereken gerekçeler sayesinde hükmün hangi maddi ve hukuki nedene dayandırıldığını anlayabilirler. Ayrıca, karar aleyhine yasa yollarına başvurulduğunda da Yargıtay incelemesi sırasında gerekçe sayesinde kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığı denetlenebilir. Diğer bir anlatımla, Yargıtay incelemesi ancak bir kararın somut olaya uygun gerekçe taşıması halinde mümkün olabilir. Öte yandan, yazılacak kararın gerekçesiyle hüküm kısmı arasında bütünsellik esastır. Başka bir anlatımla, gerekçe ile hüküm birbirine bağlı olup, çelişki bulunmaması gerekir. Nitekim, HMK’nın 298/2. maddesinde de gerekçeli kararın, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı açıkça düzenlenmiş bulunmaktadır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 10.4.1992 gün ve 1991/7 esas 1992/4 sayılı kararında da kısa karar ile gerekçeli kararın çelişik bulunmasının bozma nedeni sayılacağı içtihat edilmiştir.
Başvuruya konu, ‘... ...’ ibareli marka 30. ve 43. sınıfta yer alan emtialar için tescillidir. Davacı yan, huzurdaki davada, kurum kararının iptali ile hükümsüzlük talebini 30. sınıfta yer alan bir kısım emtiaya hasretmiştir. İlk Derece Mahkemesince, hükmün gerekçe kısmında, 30. sınıfta yer alan çekişme konusu malların tamamı için kısmı hükümsüzlük koşulları oluştuğu belirtilemesine rağmen, hüküm kısmında, kurum kararının başvuru konusu marka kapsamında yer alan tüm emtialar bakımından iptaline karar verilmiş, aynı şekilde, başvuruya konu marka da bütünüyle hükümsüz kılınmıştır. Bu suretle, hüküm ve gerekçe arasında çelişki oluşturacak şekilde hüküm tesis edildiği anlaşılmış, hükmün kurum kararının iptaline yönelik olarak, davalı kurum yararına re’sen bozulması gerekmiştir.
2- Öte yandan, 6100 sayılı HMK"nın “Taleple bağlılık ilkesi” başlıklı 26. maddesinde (mülga HUMK"nın aynı doğrultuda hüküm içeren 74. maddesinde) “Hakim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir. Hakimin, tarafların talebiyle bağlı olmadığına ilişkin kanun hükümleri saklıdır" hükmü düzenlenmiştir. Somut olayda, davacı yan, kurum kararının iptali ile hükümsüzlük talebini 30. sınıfta yer alan bir kısım emtiaya hasretmesine rağmen mahkemece,
taleple bağlılık ilkesini ihlal eder şekilde, kurum kararının başvuru kapsamında yer alan tüm emtialar bakımından iptaline karar verilmesi de doğru görülmemiş, hükmün anılan nedenlerle de davalı kurum yararına bozulması gerekmiştir.
3-) Bozma sebep ve şekline göre davalı kurum vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) ve (2) no"lu bentlerde açıklanan nedenlerle, İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının davalı kurum yararına re’sen BOZULARAK KALDIRILMASINA, HMK"nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, (3) no"lu bentte açıklanan nedenlerle davalı kurum vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davalı TPMK vekiline iadesine, 14/01/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.