11. Hukuk Dairesi 2019/684 E. , 2020/5227 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 16. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 09.09.2016 tarih ve 2010/126 E- 2016/565 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kısmen kabulüne dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi"nce verilen 28.11.2018 tarih ve 2017/1238 E- 2018/2563 K. sayılı kararın Yargıtay"ca incelenmesinin davalılar vekili tarafından duruşmalı, davacı vekili tarafından duruşmasız olarak istenmiş, duruşma için belirlenen 29.09.2020 günü tebligata rağmen gelen olmadığı yoklama ile anlaşıldı, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, taraflar arasında 15.10.2004 tarihli bayilik sözleşmesi bulunduğunu, bayilik ilişkisi devam ederken davalı şirketin 30.05.2005 tarihinde verdiği bir taahhütname ile yılda 15 ton madeni yağ ile 7500 m³ beyaz ürün satın almayı taahhüt ettiğini, satın almadığı her m³ için 35 dolar, madeni yağ için ise 200 dolar cezai şart ödemeyi taahhüt ettiğini, davalının 2005, 2006, 2007 ve 2009 yıllarında hiç madeni yağ almadığını, 2008 yılında ise sadece 1506 kg madeni yağ aldığını, yine 2005, 2006, 2007, 2008 yıllarında eksik beyaz ürün aldığını, 2009 yılında ise hiç beyaz ürün almadığını, buna göre davalının madeni yağdan dolayı 12.364,80 USD, beyaz ürün yönünden ise 681.905,00 USD cezai şart borcunun doğduğunu, yine davalıya 30.05.2005 tarihli protokol gereğince akaryakıt istasyonunun inkişafında ve mükemmelleştirilmesinde toplam 1.750,000 USD yatırım destek bedeli ödendiğini, ancak davalının sözleşme ve protokol ile belirlenen süreyi doldurmadan sözleşme ve porotolü ihlal ettiğini, bu nedenle kendisine ödenen yatırım destek bedelinin kısmen temelsiz kaldığını, müvekkili tarafından davalıya ödenen 1.750.000 USD yatırım bedelinden işlemiş süreye isabet eden 525.000 USD"nin mahsubu sonucu kalan 1.225.000 USD"nin müvekkiline iadesinin gerektiğini, ayrıca taraflar arasındaki protokolün feshin sonuçları başlıkla 12.a.a maddesi gereğince davalının sözleşmenin feshi halinde 2 milyon dolar cezai şart ödemeyi kabul ettiğini, davalının akde aykırı davranması nedeniyle müvekkilinin sözleşmeyi feshetmek zorunda kaldığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davalıya ödenen yatırım bedelinden iadesi gereken 1.225.000 USD"den şimdilik
20.000 USD"nin, eksik ürün alım nedeniyle ödenmesi gereken 694.269,80 USD"den şimdilik 20.000 USD"nin, 2 milyon USD cezai şarttan şimdilik 10.000 USD"nin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş; 16.07.2010 tarihli ıslah dilekçesiyle yatırım bedelinden talep ettiği tutarı toplam 1.225.000,00 USD"ye eksik alım nedeniyle cezai şartlarını 694.261,80 USD"ye yükseltmiştir.
Davalılar vekili, taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin 01.09.2006 tarihli olduğunu, davacının dayandığı taahhütnamenin 30.05.2005 tarihli olup hangi sözleşmeye göre verildiğinin belli olmadığını, davacının protokole istinaden atadığı müdürlerin müvekkili şirketi dolandırdığını, yaptıkları tahsilatı davacı hesabına yatırdıklarını, davacının her sene sonunda istemesi gereken cezai şartı istemediğini, yine bayilik sözleşmesinin tek taraflı olarak feshettiğini, müvekkilinin fesihte hiçbir kusurunun bulunmadığını, davacının müvekkilince tesis edilen ipoteği fekketmediğini, davacıya 24.07.2009 tarihli belge ile tüm borçların ödendiğini, bir borçları kalmadığını, inkişaf bedelinin istasyondaki M-OİL tabelasının indirilmesi karşılığında faturalandırılarak verildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, eksik alım nedeniyle cezai şart talebinin, davacının sözleşmenin feshi tarihine kadar eksik alıma sessiz kalarak muvafakat ettiği gerekçesi ile reddine, inkişaf bedelinin iadesi talebinin cezai şartın asıl alacağa bağlı bir hak olduğu, alacak hakkı saklı tutulmadan ipoteğin fek edileceğinin düşünülemeyeceği, tahsil ile ipoteğin fek edildiği, sözleşme süresine bakılmaksızın yatırım yapılması gerektiği gerekçesi ile reddine, sözleşmenin feshi nedeniyle cezai şart talebinin ise feshin haksız olduğu gerekçesi ile reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili istinaf yoluna başvurmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi tarafından, eksik alım nedeniyle cezai şart talebinin, davacının sözleşmenin feshi tarihine kadar ihtirazi kayıt koymadan mal vermeye devam ettitği, son bir yıl için talepte bulunabileceği gerekçesi ile kısmen kabulüne, inkişaf bedelinin iadesi talebinin sözleşme ilişkisinin 04.07.2023"ten önce son bulduğu, sözleşmenin kullanılmayan kısmına tekabül eden tutarın iadesi gerektiği gerekçesi ile kısmen kabulüne, sözleşmenin feshi nedeniyle cezai şart talebinin ise reddine karar verilmiştir.
Kararı taraf vekilleri temyiz etmiştir.
(1) Dava, davacı ile davalı şirket arasında akdedilen bayiilik sözleşmesinden kaynaklanan asgari alım taahhüdünün ihlali sebebiyle cezai şart, inkişaf bedelinin kullanılmayan kısmının iadesi ve sözleşmenin feshi sebebiyle cezai şart istemine ilişkindir.
Davacı ile davalı şirket arasında 15.10.2004 tarihli akaryakıt bayiilik sözleşmesi, 30.05.2005 tarihli taahhütname ve aynı tarihli bir protokol yapılmıştır. Diğer davalı gerçek kişiler ise 10.03.2005 tarihli taahhütname ile davacıya karşı borç altına girmişlerdir. Söz konusu sözleşmede sözleşme süresinin 2023 yılına kadar devam edeceği belirtilmiş, ancak taraflar arasında 01.09.2006 tarihli aynı konuda yeni bir bayiilik sözleşmesi yapılmıştır. Davacı tarafından davalı şirkete gönderilen 11.08.2009 tarihli ihtarname ile sözleşme feshedilmiş; ihtarnamede davalı şirketin borcunun bulunması ve ticari koşullara uymaması fesih nedeni olarak gösterilmiş, devamla eksik alım sebebiyle cezai şart ve yatırım bedelinden kullanılmayan kısmın iadesi istenmiş; nitekim davacı dava dilekçesinde de, sözleşmenin asgari alım taahhüdüne uyulmaması sebebiyle haklı olarak feshedildiğini ileri sürerek, alım taahhüdünün ihlali sebebiyle cezai şart, inkişaf bedelinin kullanılmayan kısmının iadesi ve sözleşmenin feshi sebebiyle cezai şart isteminde bulunmuştur. Taraflar arasında akdedilen 01.09.2006 tarihli sonraki bayiilik sözleşmesinde, 15.10.2004 tarihli bayiilik sözleşmesinin, 30.05.2005 tarihli taahhütname ve aynı tarihli protokolün, 10.03.2005 tarihli taahhütname hükümlerinin geçerli olacağına ilişkin herhangi bir kayıt bulunmadığı gibi, anılan bu belgelere herhangi bir atıf da bulunmamaktadır. Asgari alım taahhüdüne ilişkin düzenleme
ise 01.09.2006 tarihli bayiilik sözleşmesinde değil, 30.05.2005 tarihli protokolde yer almaktadır.
Öncelikle taraflar arasındaki 01.09.2006 tarihli sözleşmenin davacı tarafından feshinin haklı bir nedene dayanıp dayanmadığının irdelenmesi gerekir. Her ne kadar davacı vekili, davalı şirket tarafından asgari alım taahhüdüne uyulmaması sebebiyle sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğini ileri sürmüş ise de, fesih ikinci sözleşme tarihi olan 01.09.2006 tarihinden sonraki tarihli olup, söz konusu sözleşmede de eski sözleşme ve protokole ilişkin herhangi bir atıfta bulunulmadığı gibi 01.09.2006 tarihli sözleşmede de yıllık asgari alım taahhüdüne ilişkin bir hüküm de bulunmadığından yıllık asgari alım taahhüdüne uyulmaması gerekçesi ile sözleşmenin feshi yerinde olmadığı gibi, davacı sözleşmenin devamı süresince davalıya yıllık asgari alım taahhüdüne uyulmadığı gerekçesiyle herhangi bir ihtarda bulunmamış, davalı ... 818 sayılı BK’nun 106. maddesi uyarınca temerrüde düşürmemiştir. aksine herhangi bir ihtirazi kayıt ileri sürmeden davalı şirkete mal vermeye devam etmiştir. Bu sebeple davacının sözleşmeyi feshi haksız olup, haksız fesih nedeniyle davalıdan cezai şart isteminde bulunulamaz.
Davacının sözleşmenin süresinden önce sona ermesi nedeniyle bakiye inkişaf bedelinin iadesi talebi yönünden ise, taraflar arasındaki 30.05.2005 tarihli protokolde inkişaf bedelinin iadesine ilişkin düzenlemelere yer verilmiş, ancak yine protokol tarihinden sonra düzenlenen sözleşmede inkişaf bedeline ilişkin herhangi bir hüküm öngörülmemiş, önceki sözleşme, protokol ve taahhütnameye bir atıfta da bulunulmamıştır. Tarafların rızasıyla sona erdirilen 15.10.2004 tarihli sözleşme ve taahhüt, ikinci sözleşmenin eki olarak kabul edilemeyeceğinden, bunlara dayalı olarak inkişaf bedeli talebinde bulunulamaz.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle sözleşmenin feshi haklı sebebe dayanmadığından, sözleşmenin feshi sebebiyle cezai şart talebinin de reddi gerekir.
Bu gerekçeler doğrultusunda istinaf mahkemesince davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, hükmün davalı yararına bozulması gerekmiştir.
(2) Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, HMK"nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi"ne gönderilmesine, (2) Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 19.11.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.