1. Hukuk Dairesi 2017/759 E. , 2020/2444 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."in raporu okundu, açıklamaları dinlendi. Dosya incelenerek, gereği görüşülüp düşünüldü;
- KARAR -
Dava, yanılma (hata) hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, dava konusu 128 ada 44 parsel sayılı taşınmazı dava dışı ...’den 2012 yılında satın aldığını, o tarihten beri fiili olarak çekişmesiz şekilde kullandığını, davalı ...’in de çekişmeli 44 parsele bitişik 42 ve 43 parsel sayılı taşınmazları 2013 yılında satın aldığını, anılan taşınmazların ..."ün oğlu ... tarafından ifrazı yapılıp parsellenerek satılan ve yüzölçümleri birbirine yakın taşınmazlar olduğunu, afet konutu yaptırmak amacıyla getirdiği kadastro teknisyenlerinin uyarısı ile tapu işlemleri sırasında satın aldığı 44 parsel sayılı taşınmazı adına tescil ettirmek isterken hatalı olarak 42 parsel sayılı taşınmazı tescil ettirmiş olduğunu anladığını, tapu kayıtların fiili durumu yansıtmadığını ileri sürerek, çekişmeli taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile 44 parsel sayılı taşınmazın kendi adına, 42 parsel sayılı taşınmazın davalı adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, tapudaki işlemlerin tarafı olmadığını, kendisine husumet yöneltilemeyeceğini, ayrıca bir yıllık hak düşürücü sürenin de geçtiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddianın kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davacı ...’in 128 ada 42 parsel sayılı taşınmazı ( 403,88 m2 – Arsa ) 03.01.2012 tarihinde ...’den aldığı, davalı ...’in de 128 ada 44 parsel sayılı taşınmazı (403,84 m2 – Arsa ) ...’den satın aldıkları, davacı ile davalı arasında dava konusu taşınmazlar yönünden bir temlik işleminin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda (TBK) tıpkı 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) gibi esaslı hatanın (yanılmanın) tanımı yapılmamış, 31 ve 32. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın (yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur.
Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi TBK"nin 35. (BK"nin 25.) ve TMK"nin 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın.
Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, TBK"nin 35. (BK"nin 26.) maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir.
Öte yandan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def"i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığı her türlü delille ispat edilebilir.
Diğer taraftan, hata nedenine dayalı davalarda hataya düştüğünü iddia edip sözleşme ile bağlı olmadığını iddia eden taraf, bu iddiasını ancak akidine karşı ileri sürebilir.
Somut olayda, davacı taraf maliki olduğu 42 parsel sayılı taşınmazı dava dışı ...’den satın alma yoluyla iktisap etmiş olup, sözleşmenin kurulması sırasında hataya düştüğü iddiasını ancak ...’e karşı ileri sürebilir. Davalı ..., çekişmeli temlikte ( 03.01.2012 tarihli akit ) taraf olmayıp, maliki olduğu 44 parsel sayılı taşınmazı tapu kayıt maliki olarak görünen dava dışı ...’den edinmiştir.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilke ve maddi vakıa uyarınca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalı"nın yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.06.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.