21. Hukuk Dairesi 2016/11667 E. , 2018/661 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacı, geçirmiş olduğu iş kazası nedeniyle maluliyet oranının tespitine, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.
K A R A R
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici nedenler ile temyiz kapsam ve nedenlerine göre, davalılar vekillerinin ise aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava, 19/02/2004 tarihli iş kazası sonucu maluliyet oranının tespiti, maluliyet aylıklarının faiziyle birlikte tahsili, iş kazası nedeniyle maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacının maluliyet oranının %20,2 olarak tespit edildiği, davacı lehine 100 TL maddi ve 12.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden yasal faiziyle birlikte davalı ...- ... Mühendislik’ten tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerin incelenmesinden; davacının, davalı ...’e ait ... Mühendislik isimli işyerinde çaycı ve aşçı olarak çalışırken, 19/02/2004 tarihinde geçirdiği iş kazası neticesinde malul kaldığı, davacının maluliyet oranının ... ve Yüksek Sağlık Kurulu tarafından %16,2 olarak tespit edildiği, davalı vekilinin itirazı üzerine Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu ve Genel Kurul tarafından %20,2 olarak tespit edildiği davacının iş kazasının gerçekleşmesinde %70 oranında müterafik kusurunun olduğu, mahkemece hükme esas alınan hesap raporunda %20,2 oranındaki maluiyet oranı dikkate alınarak hesap yapıldığı anlaşılmaktadır.
Usuli kazanılmış hak kavramı, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.( HGK.nun 12.07.2006 T., 2006/4-519 E, 2006/527 K, 03.12.2008 T., 2008/10-730 E., 2008/732 K.) Usuli kazanılmış hak ilkesi kamu düzeniyle ilgilidir. (09.05.1960 T., 21/9; 04.02.1959 gün 13/5 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı)
Somut olayda; davacının Yüksek Sağlık Kurulu tarafından doğrulanan %16,2 oranındaki maluliyet oranına bir itirazının bulunmadığı halde, davalı taraf itirazı üzerine maluliyet oranının Adli Tıp Kurumu tarafından %20,2 olarak tespit edilmiş olması nedeniyle, %16,2 oranındaki maluliyet oranı üzerinden davalılar lehine usuli kazanılmış hak oluştuğu, bu nedenle maluliyet oranının %16,2 olarak esas alınması ve hesapta bu oran dikkate alınarak hesap yapılması gerekirken, davalılar lehine oluşan usuli kazanılmış hak ihlal edilmek suretiyle %20,2 oranındaki maluliyet oranının esas alınması hatalı olmuştur.
3- Manevi tazminata yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde ise, bilindiği üzere, gerek mülga B.K"nun 47 ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı T.B.K’nun 56. maddesinde Hakimin bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi zarar adı ile ödenmesine karar verebileceği öngörülmüştür. Hakimin olayın özelliklerini göz önünde tutarak manevi zarar adı ile zarar görene verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 26.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları tarafların sosyal ve ekonomik durumları paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu olayın ağırlığı davacının sürekli iş göremezlik oranı, işçinin yaşı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, hükmedilecek tutarın manevi tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda olması gerektiği de söz götürmez.
Bu açıklamalar ışığında davacı yararına hüküm altına alınan 12.000,00 TL manevi tazminatın fazla olduğu açıkça belli olmaktadır.
Mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuksal olgular dikkate alınmadan, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul olunmalı ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılardan..."e iadesine, 05/02/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.