18. Ceza Dairesi 2018/3653 E. , 2019/1870 K.
"İçtihat Metni"KARAR
Hakaret suçundan sanık ..."ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125/1, 43, 62 ve 52. maddeleri uyarınca 1.860,00 ve 1.500,00 Türk Lirası adli para cezaları ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (2 kez) dair Marmaris 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 13/09/2017 tarihli ve 2016/215 esas, 2017/346 sayılı kararına karşı yapılan itirazın kabulü ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın ortadan kaldırılmasına dair Muğla 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 26/12/2017 tarihli ve 2017/1356 değişik iş sayılı kararının, Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, 15/05/2018 gün ve 40500 sayılı istem yazısıyla Dairemize gönderilen dava dosyası incelendi.
İstem yazısında; “Sanığın üzerine atılı hakaret suçunun, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253. maddesinin 02/12/2016 tarihli ve 29906 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 34. maddesi ile değişiklik yapılmasından önceki haline göre de uzlaşma kapsamında olduğu, sanığa ve mağdurlara soruşturma aşamasında usûlüne uygun olarak yapılan uzlaşma tekliflerinin geçerli olduğu gözetilmeden, Muğla 1. Ağır Ceza Mahkemesince itirazın reddi yerine, yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir.
Hukuksal Değerlendirme:
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 253 ve devamı maddelerinde düzenlenen uzlaştırma müessesesinde 24/11/2016 tarihinde kabul edilen 6763 sayılı Yasa ile köklü değişiklikler yapılmıştır. 6763 sayılı Kanun 02/12/2016 tarihinde Resmi Gazete"de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe girmiştir.
6763 sayılı Kanun ile değişiklik öncesi şikayete bağlı suçlar ile şikayete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç olmak üzere TCK"nın 86. maddesi), taksirle yaralama (TCK"nın 89. maddesi), konut dokunulmazlığının ihlali (TCK"nın 116. maddesi), çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (TCK"nın 234. maddesi), ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (TCK"nın 234. maddesi, dördüncü madde hariç) ve özel kanunlarda uzlaşmaya tabi olduğu belirtilen suçlar uzlaşmaya tabi suçlar idi. Bu genel kuralın istisnası olarak da soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olsa da etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar, cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar uzlaşma kapsamında değildi. Ana kuralın bir diğer önemli istisnası da uzlaştırma kapsamına giren bir suçun uzlaşma kapsamına girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmesi durumu idi ki, bu durumda da uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağı yaptırım altına alınmıştı.
6763 sayılı Kanun ile TCK"nın 253. maddesinin başlığı “Uzlaştırma” olarak değiştirilmiş ve uzlaştırma kapsamında olan suçlarla ilgili ana kurala; tehdit (TCK"nın 106/1. maddesinin birinci fıkrası), hırsızlık (TCK"nın 141. maddesi), dolandırıcılık (TCK"nın 157. maddesi) suçları ile mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar bakımından ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar uzlaştırma kapsamına alınmıştır. Öte yandan uzlaşma müessesesinde ana kurala önemli bir istisna teşkil eden soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olsa da etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlarda uzlaşma yoluna gidilmeyeceği kuralı kaldırılarak diğer şartları da taşıması koşuluyla etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar da uzlaştırma kapsamına alınmıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 30/10/2007 tarihli ve 2007/4-200 esas, 2007/219 sayılı ilâmında belirtildiği üzere, uzlaştırma kurumu her ne kadar 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 253 ve 254. maddelerinde hüküm altına alınarak usul hukuku kurumu olarak düzenlenmiş ise de, fail ile devlet arasındaki ceza ilişkisini sona erdirmesi bakımından maddi hukuka da ilişkin bulunması nedeniyle yürürlüğünden önceki olaylara uygulanabileceği, bu uygulamanın sadece görülmekte olan davalar bakımından geçerli olmayacağı, 5237 sayılı Kanun"un 7/2. maddesindeki "Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur, şeklindeki düzenleme karşısında, kesinleşen hükümlerde de uzlaşma hükümlerinin uygulanması gerektiği anlaşılmıştır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun suç tarihinde yürürlükte bulunan ve 19/12/2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun’un 24. maddesi ile değişik “Uzlaşma” başlıklı 253/4. maddesinde;
“Soruşturma konusu suçun uzlaşmaya tâbi olması halinde, Cumhuriyet Savcısı veya talimatı üzerine adlî kolluk görevlisi, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görene uzlaşma teklifinde bulunur. Şüphelinin, mağdurun veya suçtan zarar görenin reşit olmaması halinde, uzlaşma teklifi kanunî temsilcilerine yapılır. Cumhuriyet Savcısı uzlaşma teklifini açıklamalı tebligat veya istinabe yoluyla da yapabilir. Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar gören, kendisine uzlaşma teklifinde bulunulduktan itibaren üç gün içinde kararını bildirmediği takdirde, teklifi reddetmiş sayılır.” hükmü bulunmaktadır.
Ceza Muhakemesi Kanununa Göre Uzlaştırmanın Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik"in 8/1. maddesi de:
“Soruşturma konusu suçun, uzlaşmaya tâbi olması ve işlendiği hususunda yeterli şüphenin bulunması hâlinde; Cumhuriyet Savcısı, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görene uzlaşma teklifinde bulunur. Cumhuriyet Savcısının yazılı ya da acele hallerde sözlü tâlimatı üzerine, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görene adlî kolluk görevlisi de uzlaşma teklifinde bulunabilir. Sözlü emir, en kısa sürede yazılı olarak da bildirilir.” hükmünü haizdir.
Yukarıda yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, sanık hakkında TCK"nın 125/1. maddesinde düzenlenen, hakaret suçundan soruşturma yürütüldüğü, bu suçun 6763 sayılı Yasanın değişiklik öncesi ve sonrasında uzlaşma/uzlaştırmaya tabi olan suçlardan olduğu, müştekilerin sanığın savcılık aşamasında alınan ifadesinde uzlaşmak istemediklerini beyan ettikleri, ayrıca müştekilere uzlaşma teklif formlarının sunulduğu ve müştekilerin uzlaşmak istemediklerine yönelik kısımları imzaladıkları, suç tarihine göre 6763 sayılı Yasa ile değişiklik öncesi teklif edilen uzlaşma önerilerinin geçerli olduğu anlaşıldığından itiraz merciince yazılı şekilde karar verilmesi hukuka aykırı bulunmuştur.
Ancak;
5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesinin uygulanabilmesi için, anılan maddenin 6. fıkrasında belirtilen objektif ve subjektif koşulların bulunması ve öncelikle sanığın isnad edilen suçu işlediğinin yapılan yargılama sonucu belirlenmesi gerekmektedir.
CMK’nın 231. maddesinin 12. fıkrasına göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz yoluna başvurulabilecektir.
Olağan kanun yollarından olan itiraz, 5271 sayılı CMK’nın 267 ila 271. maddeleri, arasında düzenlenmiş olup "İtiraz olunabilecek kararlar" başlıklı 267. maddesinde; "Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir." şeklindeki düzenlemeye göre, kural olarak sadece hakim kararlarına karşı gidilebilecek olan itiraz yoluna, kanunlarda açıkça gösterilmiş olunması kaydıyla mahkeme kararlarına karşı da başvurulması mümkündür.
CMK’nın 270 ve 271. maddelerine göre, itiraz incelemesi kural olarak duruşmasız ve dosya üzerinden yapılacak, merci gerekli görürse Cumhuriyet Savcısı, müdafii veya vekili de dinleyebilecektir. Bunun yanında merci, yazı ile cevap verebilmesi için itiraz istemini Cumhuriyet Savcısı ve karşı tarafa bildirebilecek, kendisi de inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların yapılması konusunda emir de verebilecektir.
CMK’nın itirazla ilgili yukarıda yer verilen maddelerinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yönelik itirazın yalnızca şekil yönünden inceleneceği, esasın inceleme dışı bırakılacağına dair bir düzenleme bulunmamaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu da 22/01/2013 tarih ve 2012/10-534 esas, 2013/15 sayılı kararında; “İtiraz mercii, O Yer Cumhuriyet Savcısının suç vasfına yönelik aleyhe başvurusu üzerine incelemesini sadece şekli olarak değil, hem maddi olay hem de hukuki yönden yapmalı, gerekli gördüğünde cevap vermesi için itirazı sanık müdafiine tebliğ etmeli ve Cumhuriyet Savcısı ile sanık müdafiini dinlemeli, yine ihtiyaç duyduğu konular varsa gerekli araştırma ve incelemeyi yapmalı ya da bunların yapılmasını sağlamalı ve bunun sonucunda da TCK"nın 191/2. maddesi gereğince verilen tedavi ve denetimli serbestlik kararının isabetli olup olmadığına karar vermelidir.” şeklindeki gerekçesiyle itirazın hem maddi hem hukuki yönden ele alınması ve her yönden hukuka uygunluğunun denetlenmesi gerektiğine karar vermiştir.
5237 sayılı TCK’nın “Zincirleme Suç” başlıklı 43. maddesinin 1. fıkrasında; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır” şeklinde zincirleme suç tanımlanmış, ikinci fıkrasında ise; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır” denilmek suretiyle zincirleme suçtan farklı bir müessese olan, aynı nev’iden fikri içtima kuralı düzenlenmiştir.
Buna göre zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, bir suç işleme kararının icrası çerçevesinde bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi veya birden fazla kişiye karşı aynı suçun tek bir fiille işlenmesi gerekmektedir.
Türk Ceza Kanunu sistematiğinde, kural olarak yasadaki suç tanımına uygun her bir netice ayrı bir suç oluşturmasına karşın, bu kuralın istisnaları olarak, TCK’nın “suçların içtima” bölümünde, 42, 43 ve 44. maddelerine yer verilmiştir. Aynı nev’iden fikri içtima halinde, fiil yani hareket hukuksal anlamda tektir ve bu fiille aynı suç birden fazla kişiye karşı işlenmektedir. Bu durumda hareket tek olduğu için, fail hakkında tek bir ceza verilecek, ancak bu ceza mağdur sayısı fazla olduğu için, TCK’nın 43/1. maddesine göre artırılacaktır. (Ceza Genel Kurulunun 05/06/2012 tarih ve 15/491-219 sayılı ilamı da bu doğrultudadır.)
İnceleme konusu somut olayda; sanığın müştekilerden Murat Kalal"a 6 aydır farklı günlerde birden fazla kez sinkaflı küfürlerle hakaret ettiği, son olarak 17/11/2015 tarihinde sanığın kendi kullandığı telefondan müşteki Hayriye Kalal"ı arayarak önce konuştuğu Hayriye Kalal"a sinkaflı sözlerle hakaret ettiği, daha sonra telefonu alan Murat Kalal"a da sinkaflı sözler söyleyerek hakaret eylemini devam ettirdiğinin iddia ve kabul edilmesi karşısında, hakaret suçundan tek hüküm kurularak önce 43/2. ve sonrasında 43/1. maddesinin uygulanması gerektiği gözetilmeyerek yazılı şekilde her iki müştekiye yönelik ayrı ayrı mahkumiyet kararı verilmesi hukuka aykırı bulunduğundan, Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun 2013/15 esas sayılı ilamında da belirtildiği üzere merciinin itirazın kabulü şeklindeki kararı farklı gerekçeyle yerinde görülmekle kanun yararına bozma talebinin reddine karar verilmiştir.
Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği tebliğnamedeki düşünce farklı gerekçeyle yerinde görülmediğinden, CMK"nın 309. maddesi uyarınca KANUN YARARINA BOZMA İSTEĞİNİN REDDİNE, 22/01/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.