3. Hukuk Dairesi 2013/12124 E. , 2013/13351 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen alacak davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalılardan ... tarafından temyiz edilmiştir.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.
Davacı vekili dilekçesinde; müvekkilinin .....Kasabası Sarnıç mevkiinde bulunan 783 parselde kayıtlı taşınmazı davalıların murisinden 21.11.1971 tarihli harici satış senedi ile satın aldığını ve bedelini ödediğini, murisin 1987 yılında vefat ettiğini, müvekkilinin 1971 yılından bu yana dava konusu taşınmazın zilyedi olduğunu, müvekkilinin taşınmaza diktiği ağaçların bakımını yaptığını, davalıların murisin ölümünden sonra 26.10.2001 tarihinde intikal yaptığını, intikalden sonra davalılardan ..."ın hissesinin borcundan dolayı cebri icra ile satıldığını, üçüncü kişi....n taşınmazın 1/3 hissesini 2010 yılında aldığını, davalıların dava konusu yeri hiç bir zaman fiilen kullanmadıklarını, taşınmazın zilyetliğinin halen müvekkilinde olduğunu belirterek davanın kabulü ile davalılar adına olan hisselerin tapusunun iptali ile davacı adına tapuya tesciline karar verilmesini , tapu iptal ve tescil davası kabul edilmeyecek olursa fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak dava konusu taşınmazın keşifte tespit edilecek bedeli saklı olmak üzere 12.000 TL"nin davalılardan yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 27.03.2012 havale tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 131.106,00 TL"ye, 30.05.2012 havale tarihli ikinci ıslah dilekçesi ile de talebini 148.028,58 TL"ye yükseltmiştir.
Mahkemece, tapu iptal ve tescil davasının reddine, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre 148.028,58 TL"nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsili cihetine gidilmiş, hüküm davalılardan ... tarafından temyiz edilmiştir.
Somut olayda uyuşmazlık, davacı ile davalıların murisi arasındaki 21.11.1971 tarihli harici sözleşmeye dayalı olarak tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde geçersiz sözleşmeden kaynaklanan bedelin tahsili istemine ilişkindir.
Taraflar arasında haricen düzenlenen taşınmaz satış sözleşmesi nedeni ile davacı tarafından 21.11.1971 söleşme tarihinde 10.000 TL ödendiği, ancak tapuda resmi satışının yapılmadığı anlaşılmakta olup, satış tarihi itibariyle tapulu olan taşınmazın satışına ilişkin sözleşme resmi biçimde yapılmadığından hukuken geçersizdir. (MK. md. 706, BK. Md 213, Tapu Kanunu md 26 ve Noterlik Kanunu md. 60)
Bu durumda taraflar, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre karşılıklı olarak verdiklerini iade ile yükümlüdürler.
Dava dilekçesinden ve dosyadaki bilgi ve belgelerden, davacının taşınmazı halen elinde bulundurduğu anlaşılmaktadır.
Taraflar arasında, tapulu taşınmazın mülkiyetinin geçirilmesini amaçlayan sözleşme resmi biçimde düzenlenmediği için geçersizdir. Geçersiz sözleşme çözülürken mahkemece, davalının aldığı satış bedelinin iadesine karar verilmesi sırasında davacının da elinde bulundurduğu taşınmazın davalıya aynı anda ve zamanda iade edilmesi gerekir.
Öyle ise mahkemece; davacının dava dilekçesinde taşınmazı halen kullanıldığının belirtmesi karşısında, bu durum araştırılarak taşınmazın davacının elinde olması durumunda bu taşınmazın davalı tarafa iade edilmesi (birlikte aynı anda ifa edilmesi) şartıyla, ödenen satış bedelinin davacıya iade edilmesi gerekirken, yanılgılı degerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir.
Ayrıca, geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici ... düşüncesine dayanır. Denkleştirici ... ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.
Bilindiği gibi ülkemizde yaşanan enflasyon uzun yıllar boyu yüksek oranlarda seyretmiş ve paramızın değeri (alım gücü) de bununla ters orantılı olarak devamlı düşmüştür. Belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve çok daha az olduğu bir gerçektir.
Bugüne kadar uygulanan kurallara göre geçersiz sözleşme gereğince alıcının akit tarihinde verdiği paranın aynı miktarda iadesine karar verilmesi, gerçek hayatta büyük sarsıntılara, tutarsızlıklara, adalete karşı var olması gereken güvenin sarsılmasına neden olmuş, kamu vicdanında haklı eleştiri konusu yapılmıştır.
Şu durumda hukuken geçersiz sözleşmeler, sebepsiz zenginleşme kuralları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici ... kuralı hiçbir zaman gözardı edilmemelidir. Bu husus hakkaniyetin ve adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye, karar verilmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde kısmi iade durumu oluşacak, iade dışındaki zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak, iade borçlularının iadede direnmelerine neden olacaktır.
Hal böyle olunca mahkemece; davacı tarafça 21.11.1971 tarihli harici sözleşme ile ödenen satış bedelinin, ifanın imkansız hale geldiği tarih saptanarak bu tarih itibariyle, ifanın imkansız hale geldiği tarihin saptanamaması halinde dava tarihi itibariyle, enflasyon, üretici ve tüketici fiyatları endeksleri, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar gibi çeşitli ekonomik etkenlerin ortalamaları alınmak suretiyle ulaşacağı alım gücünün yukarıda açıklanan ilke ve esaslar altında uzman bilirkişi veya kurulundan nedenlerini açıklayıcı, taraf, hâkim ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak belirlemesi ve bu miktara hükmedilmesi gerekirken, sadece altın ve merkez bankası faiz oranları esas alınarak yapılan hesaplamaya dayanan yetersiz bilirkişi raporunun hükme esas alınması da doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
Bunlardan ayrı; davacı vekili 27.03.2012 havale tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 131.106,00 TL ye, 30.05.2012 havale tarihli ikinci ıslah dilekçesi ile de talebini 148.028,58 TL"ye yükseltmiştir.
6100 sayılı HMK"nun 176/2 maddesi ( HUMK"nun 83. maddesi) gereğince ""Aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir."" hükmü yer almakta olup, anılan madde hükmüne aykırı olarak, mahkemece, aynı davada davacı vekilinin ikinci kez yaptığı ıslah talebi yerinde görülerek yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi de doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 25.09.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.