Esas No: 2021/2088
Karar No: 2021/4358
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2021/2088 Esas 2021/4358 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : SAKARYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVALILAR : ... VD.
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasının ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine ilişkin verilen karara karşı davacının yaptığı istinaf başvurusu Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi tarafından kısmen kabul edilerek, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp; tapu iptal tescil isteğinin reddine, davalı ... yönünden tazminat talebinin kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı vekili ve davalı ... vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa bedel isteğine ilişkindir.
Davacı, adına kayıtlı 1196 ada 1, 1237 ada 2, 10144 ada 44 ve 2146 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin olarak davalı eski eşi Haldun’u vekil tayin ettiğini, vekilin vekalet görevini kötüye kullanarak bu taşınmazları şimdiki eşinin annesi olan davalı ...’e devrettiğini, kandırıldığını öğrenince vekili azlettiğini, satış bedelini istediğini ancak davalı tarafından oyalandığını, öte yandan satış bedelinin gerçek değerin altında olduğunu ileri sürerek, tapu iptali ve tescil, olmazsa faiziyle birlikte bedel istemiştir.
Davalı ..., dava değerine itiraz etmiş, taşınmazları iyi niyetle satın aldığını, taşınmazların aslında diğer davalı ...’a ait olduğunu, dava dışı oğlu ile olan ticari ilişkileri nedeniyle borca mahsuben adına tescil edildiğini; davalı ..., taşınmazların evveliyatında inançlı işlem ile davacı adına tescil edildiğini, vekaletnamenin satış için verildiğini, davacının temliklerden haberdar olduğunu, eldeki davanın kötü niyetli olarak açıldığını, satış işleminin davacının bilgisi ve isteği dahilinde yapıldığını, bedelini de aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasının ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine ilişkin verilen karara karşı davacının yaptığı istinaf başvurusu Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 1.Hukuk Dairesi tarafından kısmen kabul edilerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak; tapu iptal tescil isteğinin reddine, davacının talebiyle bağlı kalınarak 20.000,00 TL’nin satış tarihi olan 10/12/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı vekilden tahsiline karar verilmiş, kararın davacı ... ve davalı ... tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairece, “Davalı ...’un dava konusu taşınmazların gerçekte kendisine ait olduğu için devir işlemlerini yaptığını belirterek inançlı işlem savunmasında bulunduğu görülmektedir. Gerçekten de, davalı ...’un inançlı işlemin varlığını ispat etmesi halinde vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasından bahsedilemeyeceği açıktır. Davalı ... bu savunmasını ispat açısından dosyaya yazılı bir delil sunmamışsa da delil listesinde yemin deliline dayandığı görülmektedir. Ne var ki; bölge adliye mahkemesi tarafından anılan savunmanın başka bir dava konusunu teşkil edeceği gerekçesiyle bu savunmaya itibar edilmeden sonuca gidilmesi hatalı olmuştur. Hal böyle olunca; davalı vekil Haldun’un dava konusu taşınmazlara yönelik inançlı işlem savunmasına ilişkin yemin delili hatırlatılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.” gerekçesiyle bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda davalı ...’in iyi niyetli olduğu gerekçesiyle tapu iptal tescil isteğinin reddine, vekaletnamenin satış için verildiğinin anlaşıldığı, davacının savcılıktaki dosyada davalı vekilden 100.000,00TL alacağı olduğu yönünde beyanının bulunduğu, vekilin bu bedeli ödediğini ispatlayamadığı, vekilin öncesinde taşınmazları inançlı işlemle davacıya devrettiği savunmasının eldeki davada dinlenme olanağı bulunmadığı, davalı ... vekilinin yemin deliline dayanmadığını beyan ettiği gerekçesiyle, davacının bedele ilişkin talebi yönünden davacının talebiyle bağlı kalınarak 20.000,00 TL’nin satış tarihi olan 10/12/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı vekilden tahsiline karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 1970 doğumlu Kader ile 1962 doğumlu davalı ...’un 27.07.1986 tarihinde evlenip, 19.11.1990 tarihinde boşandıkları, boşanmadan sonra müşterek 1992 ve 1999 doğumlu çocuklarının olduğu, Haldun’un 11.08.1992 tarihinde diğer davalı ...’in kızı olan dava dışı Müjde ile evlendiği, davacının Kadıköy 8.Noterliğinin 07/12/2012 tarih 23011 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile davaya konu 2146 parsel, 1237 ada 2, 1196 ada 1, 10144 ada 44 ve 7057 ada 2 parsel sayılı taşınmazları dilediğine dilediği bedelle satmak, satış bedelini almak üzere eski eşi davalı ...’u vekil tayin ettiği, vekaletnamenin tevkil yetkisini de içerdiği, Haldun aynı yetkileri içeren Gebze 4. Noterliğine ait 10/12/2012 tarih 248855 yevmiye numaralı vekaletname ile dava dışı Ümit’i tevkil ettiği, çekişmeli 1196 ada 1 parsel sayılı taşınmaz evveliyatında ABB Denizcilik ŞTİ’ye ait iken şirket yetkilisi Haldun tarafından 05/04/2002 tarihinde davacıya devredildiği; 2146 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki 9 numaralı bağımsız bölüme ait 48/576 arsa payı davalı ...’a ait iken bu payın 15/12/2005 tarihinde davacıya devredildiği; 10144 ada 44 parsel sayılı taşınmazda davacı ve davalı ... 1/2’şer paydaş iken Haldun’a ait payın 15/12/2005 tarihinde davacıya satıldığı, 1237 ada 2 parsel sayılı taşınmazdaki 1 numaralı bağımsız bölüm evveliyatında dava dışı Remzi adına kayıtlı iken 27/09/2000 tarihinde davacıya devredildiği, davacı tarafından edinilen davaya konu 1196 ada 1 parsel, 10144 ada 44 parsel ve 2146 parsel sayılı taşınmazdaki 9 numaralı bağımsız bölümden teşekkül eden 3 parça taşınmazın daha sonra davacıya vekaleten Haldun tarafından 10/12/2012 tarihli resmi senet ile üzerindeki ipoteklerle birlikte sırasıyla 316.000,00 TL, 76.000,00 TL ve 28.500,00 TL bedellerle davalı ...’e devredildiği, Müzeyyen’in ise 1196 ada 1 parsel sayılı taşınmazı 16/08/2016 tarihinde dava dışı Ertal’a; 2146 parsel sayılı taşınmazdaki 9 numaralı bağımsız bölümü 18/07/2014 tarihinde dava dışı Aleyd’e devrettiği, 10144 ada 44 parsel sayılı taşınmazın halen davalı ... adına kayıtlı olduğu, 1237 ada 2 parsel sayılı taşınmazdaki 1 numaralı bağımsız bölümün ise davacı vekilleri Ümit ve Haldun tarafından 11/12/2012 tarihinde üzerindeki hacizlerle birlikte 161.900,00 TL bedelle dava dışı Metin’e devredildiği, Gebze Cumhuriyet Başsavcılığı"nın bir başka konu ile ilgili 2014/21092 soruşturma sayılı dosyasında; davacı ...’in 17/12/2014 tarihli ifadesinde özetle; "Boşanma sonrası karı-koca olarak görüşmeye devam ettik. Üzerimdeki daha doğrusu ortak mallarımızın idaresi konusunda ben kendisine Kadıköy 8. Noterliği"nden 07/12/2012 tarihinde vekaletname verdim. Bu vekaletnameye dayanarak Haldun Birkan taşınmazın satışını aynı gün yapmış ve malları kayınvalidesi ..."ın üzerine geçirmiştir. Ben bu vekaletnameyi verirken kendisi bana satıştan 100.000,00 TL kadar para vereceğini ayrıca 3 çocuğumuza da bakacağını söylemişti. Satış sonrası bana para vermediği gibi çocukların bakımını da yüklenmedi. Ben de bu nedenle kendisine azlettim." şeklinde beyanının bulunduğu, mahallinde yapılan keşif sonucu aldırılan bilirkişi raporuna göre davaya konu 1196 ada 1 numaralı parselin boş arsa görünümlü olduğu, 1237 ada 2 numaralı parsel B blok zemin 1.kat 1 numaralı bağımsız bölümün villa niteliğinde olduğu, eski parsel numarası 10144 olan yeni parsel numarası 2501 ada 6 numaralı parsel olan taşınmazın otel binası olduğunu, eski parsel numarası 2146 olan yeni parsel numarası 2501 ada 8 numaralı parsel olan taşınmazın bina şeklinde olduğu, dava tarihi itibari ile davaya konu 1196 ada 1 numaralı parselin 1.836.000,00 TL, 1237 ada 2 numaralı parseldeki B blok zemin 1.kat 1 numaralı bağımsız bölümün değerinin 920.000,00 TL, eski parsel numarası 10144 olup yeni parsel numarası 2501 ada 6 numaralı parsel olan taşınmazın değerinin 3.250.000,00 TL olduğu, eski parsel numarası 2146 ada 9 numaralı bağımsız bölüm olan yeni parsel numarası 2501 ada 8 numaralı parsel olan taşınmazın değerinin 550.000,00 TL olduğu davaya konu tüm taşınmazların dava tarihi itibari ile değerlerinin 6.556.000,00 TL olduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
TMK 6. maddesinde; "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür", HMK 190/1. maddesinde; "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir " düzenlemeleri yer almaktadır.
Bununla birlikte; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alışverişte bulunmaları, satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 2. maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK"nin 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.
Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşler de aynı doğrultuda gelişmiştir.
Somut olaya gelince, davacının soruşturma dosyasındaki beyanları ve tüm dosya kapsamına göre vekaletin davalı ..."a satış iradesiyle verildiği ve bu iradeye uygun olarak kullanıldığı, başka bir ifadeyle vekilin taşınmazları vekil edenin iradesine uygun olarak sattığı, ne var ki taşınmazların satış bedellerinin vekil edene ödendiğinin ispat edilemediği anlaşılmıştır. Yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde vekilin, vekil edeni zararlandırdığı sonucuna varıldığından, taşınmaz bedelinden sorumlu tutulması doğrudur. Bu nedenle davalı ... vekilinin tüm, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine.
Ne var ki, davacı dava dilekçesinde taşınmazların tapularının iptali ile adına tescilini, olmazsa taşınmaz bedellerinin davalılardan tahsilini talep etmiştir. Her ne kadar Mahkemece dava dilekçesinde dava değeri olarak gösterilen değer esas alınarak karar verilmiş ise de, Mahkemece dava tarihi itibariyle taşınmazların değeri keşfen belirlendiği ve tamamlama harcı yönünden adli yardım isteği kabul edildiği için bedele ilişkin ıslah ya da talep açıklattırılmasına ihtiyaç bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca, taşınmazların keşfen belirlenen bedelinin vekil olan davalı ...’dan tahsiline karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.
Davacının yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 371/1-a maddesi uyarınca Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, HMK’nın 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edenlere geri verilmesine, 20/09/2021 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.