3. Hukuk Dairesi 2013/14344 E. , 2013/13295 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen alacak davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Davacı vekili dava dilekçesinde, davacının 27.05.1992 tarihli harici satış sözleşmesi ile davalılardan satın aldığı 241 nolu arsa üzerine ev ve sair muhtesatlar inşa ederek kullanmakta iken taşınmazın dava dışı üçüncü kişi adına tapuya tescil edildiğini öğrendiğini ve taşınmaz maliklerinin davacıdan zilyetliğin devrini talep ettiklerini belirterek, davalı tarafa ödenen satış bedelinin uyarlanmış hali için 5.000,00 TL ve dava konusu taşınmaz üzerine yapılan muhtesatların bedeli olarak 5.000,00 TL olmak üzere toplam 10.000,00 TL alacağın faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, talebini 10.11.2011 tarihli ıslah dilekçesi ile 98.870,85 TL olarak artırmıştır.
Davalılar vekili, dava konusu edilen yerin davacı tarafa 1992 yılında satılıp zilyetliğinin devredildiğini ve satış bedelinin davalılar tarafından alındığını ancak davalılara babalarından miras yoluyla intikal eden taşınmazın tapusunun başkası adına tescil edilmesi nedeniyle tapuda devrin gerçekleştirilemediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen hükmün davalılar tarafından temyizi üzerine Dairemizin 07.06.2012 gün, 2012/9899 E.-2012/14574 K.sayılı ilamı ile, ""Davada dayanılan 27.05.1992 tarihli sözleşme tapulu taşınmaza ilişkin olmasına rağmen resmi biçimde yapılmadığından geçersizdir. (TMK.md.706, MK. md.634, BK.213, T.Kanunu md.26) O nedenle geçerli sözleşmelerde olduğu gibi taraflarına hak ve borç doğurmaz. Bu durumda davacı, bu geçersiz sözleşme nedeniyle davalıya verdiği bedeli, ancak sebepsiz zenginleşme kuralları nedeniyle geri isteyebilir.
Taraflar arasındaki hukuksal ilişki sebepsiz zenginleşme kuralları uyarınca tasfiye edilirken denkleştirici adalet kuralı hiç bir zaman göz ardı edilmemelidir. Bu husus hem hakkaniyetin, hem gerçek adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iadeye karar verilirken satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması gerekir.
O halde denkleştirici adalet kuralı gereğince davacının ödediği paranın çeşitli ekonomik etkenler nedeniyle azalan alım gücünün, işçi ücreti, enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar vs. ortalamaları alınarak ödediği tarihten dava tarihine kadar ulaşacağı alım gücünün değerinin ne olabileceği konusunda uzman bilirkişiden nedenlerini açıklayıcı denetime elverişli rapor alınarak, arsa bedeli olarak bu miktarın tahsiline karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile rayiç bedele hükmedilmesi usul ve yasaya uygun görülmemiştir.
Kaldı ki; taşınmaz geçersiz sözleşme ile davacıya satılmış ise de, dava tarihi itibariyle davacı tarafından henüz boşaltılarak teslim edilmediği için bu davanın açılmasında hukuki yararı da bulunmamaktadır.
Bu nedenle, davacının davalılara verdiği bedeli ve tarafların serbest iradesi ile düzenlediği sözleşme uyarınca zararını taşınmazın tesliminden sonra isteyebileceği gözetilmeden, yazılı şekilde davanın kısmen kabulü doğru görülmemiştir.
Bunların dışında, ıslah edilen kısım için ıslah tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekirken, kısmi dava tarihinden başlatılması da usul ve yasaya uygun görülmemiştir."" gerekçesi ile bozma kararı verilmiş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde, taşınmazın halen davacı tarafından kullanıldığı anlaşılmakla davanın açılmasında hukuki yarar bulunmadığından davanın reddine dair hüküm tesis edilmiş ve verilen hüküm, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacı tarafın sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Taraflar arasındaki satım sözleşmesine konu taşınmazın tapulu olduğu yönünde bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Tapulu taşınmazın satışına ilişkin sözleşme resmi biçimde yapılmadığından hukuken geçersizdir. (MK.705, BK.213, Tapu K.26 ve Noterlik K.60 maddeleri). O nedenle geçerli sözleşmelerde olduğu gibi taraflarına hak ve borç doğurmaz.
Dosya kapsamından; davacı ile davalılar arasında 27.05.1992 tarihinde harici taşınmaz satış sözleşmesi imzalandığı, kararlaştırılan satış bedelinin davalılara ödenmesine müteakip taşınmazın zilyetliğinin davacı tarafa devredildiği, zilyetliği kendisine devredilen taşınmaz üzerine davacı tarafından ev vs. muhtesat yapıldığı ve taşınmazın dava tarihi itibariyle halen davacının kullanımında olduğu ancak harici satış sözleşmesine konu Saraycık köyü 241 parsel sayılı taşınmazın, hem harici satış sözleşmesinin yapıldığı tarihte hem de dava tarihi itibariyle tapuda dava dışı 3. kişiler adına kayıtlı olduğu ve davacı tarafın gerek dava dilekçesinde gerekse yargılama sırasında belirttiği üzere, satış sözleşmesine konu olan ve davacının kullanımında bulunan taşınmaza ilişkin olarak, tapu maliki olan dava dışı 3.kişiler tarafından ortaklığın giderilmesi davasının açıldığı anlaşılmakta olup bu itibarla davacının, harici satış sözleşmesi gereğince davalı tarafa ödemiş olduğu satış bedelini davalılardan talep etme hususunda hukuki yararının bulunduğu sabittir.
Bu durumda mahkemece yapılacak iş; davacının satış tarihinde ödediği satış bedelinin, ödeme tarihinden itibaren ifanın imkansız hale geldiği tarihe kadarki çeşitli ekonomik etkenlerin (enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar vs.) ortalamaları alınmak suretiyle ulaşacağı alım gücü, yukarıda açıklanan ilke ve esaslar altında ve gerektiğinde bu konuda uzman bilirkişi veya kurulundan nedenlerini açıklayıcı taraf, hakim ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak belirlenmeli, bu yolla belirlenecek miktara istemle de bağlı kalınarak hükmedilmelidir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 25.09.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.