Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden maliki olduğu 7 parsel sayılı taşınmazdaki binayı davalıların haksız olarak kullandıklarını ileri sürerek, elatmanın önlenmesi isteğinde bulunmuştur.
Davalılar, davaya yanıt vermemişlerdir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, elatmanın önlenmesi isteğine ilişkin olup, mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğine ve toplanan delillere göre; çekişme konusu 7 parsel sayılı taşınmaz imar nedeniyle 5.5.1997 tarihinde Hazine adına kayıtlı iken, davacının, 7.2.2006 tarihinde Hazine"den satın almak suretiyle kayden malik olduğu, çekişmeli 7 sayılı imar parselinin, 13 ve 14 nolu kadastral parsellerin imar uygulaması sonucunda oluştuğu, imar öncesi 14 nolu kadastral parselde 1019/63608 payın 27.10.1986 tarihinde davacı S... Adına kayıtlı iken satışından 19.9.1990 tarihinde davalı M... adına tescil edildiği, onunda satışından 14.1.1991 tarihinde davalı G... Adına sicil kaydınını oluştuğu, imar uygulaması öncesi 14 sayılı parsel üzerine 2 katlı bina inşa edildiği; davalı G... tarafından davacı S... aleyhine çekişme konusu 7 parseldeki binanın kendisine ait olduğu, ancak imar uygulaması sonucunda Hazine adına tescil edildiğini, S..."nin kötüniyetli olarak taşınmazı Hazineden satın aldığını ileri sürerek açtığı tapu iptal ve tescil davasının, İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/485 esas, 2008/247 karar sayılı kararıyla, taşınmazdaki binanın davalılar M.ve G.tarafından yapıldığının İzmir 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1999/733 esas sayılı davada verilen kararla belirlendiği, imar uygulamasında binanın üzerinde kaldığı 7 sayılı imar parseli maliki Hazineye karşı böyle bir dava açmadığı, bu durumda Hazineden satın alan Sami aleyhine böyle bir dava açamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği ve derecattan geçmek suretiyle 16.2.2009 tarihinde kesinleştiği; İzmir 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1999/733 esas, 2003/420 karar sayılı kararıyla da, 14 sayılı kadastral parsele ilişkin davacı S..."nin binanın kendisi tarafından yapıldığını ileri sürerek yapı bedelinin tahsili isteği ile davalılar aleyhine açtığı tazminat davasının, 14 sayılı kadastral parseldeki binanın yapım bedelinin davalı M..."in yurt dışından gönderdiği para ile karşılandığı, ayrıca, taşınmazın davalı M..."e kayden satışı nedeniyle de binanın taşınmazın mütemmim cüzi olduğu gerekçesiyle reddine karar verildiği ve derecettan geçmek suretiyle 12.1.2004 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Bilirkişi raporunda ise, çekişme konusu 7 sayılı imar parselinin beyanlar hanesindeki" bina S... A..."a aittir " şerhinin, davacı S..."nin taşınmazı Hazineden satın aldığı 7.2.2006 tarihinde terkin edildiğinin belirtildiği görülmektedir.
Mahkemece, dava konusu binanın davalılara aidiyetinin İzmir 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin1999/733 esas,2003/420 karar sayılı kararıyla sabit olduğu,imar öncesindeki 14 sayılı parseldeki binanın hükmen davalılara ait olduğunun belirlendiği, ancak, binanın imar uygulaması sonucunda Hazine adına kayıtlı 7 sayılı parsel üzerinde kaldığı, davacının 7 sayılı parseli hazineden satın aldığı, davalıların, kendilerine ait olduğu hükmen belirlenen binayı kullanmakta haklı oldukları, imar uygulaması sonucunda oluşan bu durum nedeniyle davacının yapı bedelini davalılara ödemedikçe, davalıların yapıyı kullanabilecekleri, fuzuli sagil olmadıkları gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; yasal ayrıcalıkların dışında ayrılmaz parçanın (mütemmim cüz"ün) mülkiyeti ve buna bağlı olarak tasarruf hakkı üzerinde bulunduğu arza bağlıdır. Bu husus M.K.nun 684. maddesinde açıkca vurgulanmıştır. Ne varki, yürürlükten kalkmış olan 6785 sayılı yasanın l605 sayılı yasa ile değişik 42/c ve halen yürürlükte bulunan 3l94 sayılı imar yasasının l8. maddelerinde özel hükümler getirilmek suretiyle ayrılmaz parça (mütemmim cüz) olan yapı ile arz arasındaki hukuki ilişki kesilmiş bazı durumlarda yapı, üzerinde bulunduğu yerin malikinden başkasına bırakılarak imar parsellerinin oluşturulabileceği öngörülmüştür. Böylece yapıların bedelleri ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmediği veya aralarında bu yönde bir anlaşma yapılmadığı yada ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı sürece bu yapıların ömürlerini dolduruncaya kadar eski sahiplerine kullanma imkanı sağlanmıştır.
Öte yandan, zeminin maliki olan kişinin taşınmazı bizzat kullanma yetkisi sınırlanmış, ayrılmaz parça (mütemmim cüz) durumunda olan yapı üzerinde tasarruf etme gücü özel yasa ile kısıtlanmıştır.
298l sayılı Yasanın 3290 sayılı Yasa ile değişik l0/c maddesi de aynı doğrultuda hüküm getirmiştir.
Gerçekten, bir kimse kendisine veya yasanın himaye ettiği bir hakka dayanarak üçüncü bir şahsa ait bir taşınmaz üzerine ayrılmaz parça (mütemmim cüz) niteliğinde yapı inşaa etmiş imar uygulaması sonucu bu yer davacıya ait imar parseli içerisinde kalmış ise, kendi arzu ve iradesi dışında idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılamaz. İşte bu nedenle yukarıda değinildiği gibi yasa koyucu imar parseli malikine karşı yapı sahibini koruma zorunluluğunu duymuştur.
Ne varki, mahkemece yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca işlem yapılmaksızın neticeye gidilmiştir.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda işlem yapılması, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacının, bu yöne ilişkin temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü
HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.06.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.