Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, davalı F..."nın miras bırakan babasını kandırmak suretiyle satış yetkisini içerir şekilde vekaletname aldığını ve hile ile aldığı bu vekaletnameyi kullanmak suretiyle, kendisinden mal kaçırmak amacıyla miras bırakana ait çekişme konusu 22 parsel sayılı taşınmazı oğlu olan diğer davalı İ."e satış biçiminde temlik ettiğini ileri sürerek, tapu iptali ile tescili isteğinde bulunmuştur.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, Borçlar Kanununun 31. maddesinde öngörülen hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı E... tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup, Mahkemece, hile hukuksal nedenine dayalı davanın, BK"nun 31. maddesinde öngörülen 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının, davalı F..."ın, miras bırakan babasını kandırmak suretiyle çekişme konusu 22 parsel sayılı taşınmazın satış yetkisini içerir şekilde vekaletname aldığını ve hile ile aldığı bu vekaletnameyi kullanmak suretiyle kendisinden mal kaçırmak amacıyla miras bırakana ait 22 parsel sayılı taşınmazı oğlu olan diğer davalı İsmail"e satış biçiminde temlik ettiğini, davalıların hileli yollarla taşınmazı elde ettiklerini ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile kendisi ve diğer mirasçı M... A... Adına tescili isteği ile eldeki davayı açtığı, diğer mirasçı M... A..."nin davacı yanında davaya katıldığı anlaşılmaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, olayları bildirmek taraflara hukuki nitelendirmeyi yaparak olaya uygulanacak kanun hükümlerini tespit ve tayin etmek hakime aittir.
Dava dilekçesi ve iddianın ileri sürülüş biçiminden; davada, davalı vekil F..."nın, hileli hareketleri sonucunda davacı tarafın miras bırakanından satış yetkisi içerir şekilde alınan vekaletnamenin kötüye kullanıldığı, temlikin bu yolla sağlandığı ileri sürüldüğüne göre, eldeki davada, hile hukuksal nedenine değil, vekaletin hile ile alındığı iddiası vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasında içerdiğinden davada vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; nüfus kaydına göre 1929 doğumlu miras bırakan M... U..."ın 27.2.1981 tarihinde öldüğü, davacı E.ve davacı yanında davaya katılan M... A... dışında mirasçısının bulunmadığı, miras bırakan M... U..."ın, Bozüyük Noterliğince düzenlenen 25.2.1981 tarih, 2007 yevmiye nolu vekaletname davalı F..."yı çekişme konusu 22 parsel sayılı taşınmazın satışı husunda vekil tayin ettiği, davalı vekil F..." nın da, miras bırakan M... U..."a vekaleten, çekişme konusu 22 parsel sayılı taşınmazı 26.2.1981 tarihinde dava dışı eşi A..."e; A..."inde 25.12.1989 tarihinde oğlu olan diğer davalı İ..."e satış biçiminde temlik ettiği görülmektedir.
Ne var ki, Mahkemece bu yönde bir araştırma ,inceleme ve soruşturma yapıldığı söylenemez.
Hal böyle olunca, Mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca, iddia ve savunma doğrultusunda, tarafların tüm delillerinin toplanması, dava konusu taşınmazın akit ve dava tarihindeki gerçek değerlerinin saptanması, gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, ondan sonra toplanan ve toplanacak tüm delillerin yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirilmesi, miras bırakan M... U..."ın, zararlandırılıp zararlandırılmadığının, vekalet görevinin kötüye kullanılıp kullanılmadığının kuşkuya yer vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturulması; vekalet görevinin kötüye kullanıldığı kabul edildiği takdirde, davalı İsmail"in ikinci el konumunda olduğu gözetilerek, bu yönde de soruşturmanın eksiksiz tamamlanması hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülerek ve noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacının, temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü H.U.M.K."nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 8.6.2011 tarihinde oybirliğıyle karar verildi.