10. Hukuk Dairesi 2014/8909 E. , 2015/8121 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1) ) Davanın yasal dayanağı, 5510 sayılı Kanunun 39. maddesidir.
Anılan Kanunun 39’uncu maddesinin birinci fıkrasında; “Üçüncü bir kişinin kastı nedeniyle malûl veya vazife malûlü olan sigortalıya veya ölümü halinde hak sahiplerine, bu Kanun uyarınca bağlanacak aylığın başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı için Kurumca zarara sebep olan üçüncü kişilere rücû edilir.” hükmü öngörülmüştür.
Bu fıkra kapsamında rücu edilecek kişilerin sorumlulukları, üçüncü kişinin kasti fiili ile kanunda belirtilen sosyal sigorta yardımlarının yapılmasını gerektiren bir halin doğması ve sigortalı ya da hak sahiplerine bu yardımların yapılması koşuluna bağlanmıştır. Kast, hukuka aykırı eylemin sonuçlarıyla birlikte, bilerek ve isteyerek işlenmesidir (Prof.Tunçomağ-Borçlar Hukuku Dersleri 1.Cilt-1965). Ancak, eylemi yapanın kasıtlı davranmış olduğunun söylenebilmesi için, bütün zararların önceden istenilmiş bulunması aranmaz. (Ord. Prof. Dr. Andreas B. Schwarz, Borçlar Hukuku Dersleri, I. Cilt, ...-1948, Çeviren Doç. Dr. Bülend Davran) Kastın özel bir türünü oluşturan ve ihtimali kast (olası kast) olarak adlandırılan kusur türünde; fail, işlediği fiilin hukuka aykırı sonuç verebileceğini öngörmekte ve bu sonuçları istememekle birlikte kabul etmektedir. Kanunun açık ve buyurucu hükmüne göre; kasta dayanmayan fiili sonucunda sigortalının malul kalmasına veya ölümüne neden olan üçüncü kişinin, sigortalıya veya hak sahiplerine bağlanan aylıklar nedeniyle, anılan madde kapsamında Kurumun rücu alacağından sorumlu tutulması mümkün değildir.
Somut olayda, sigortalının intihar sonucu vefat ettiği, intihar etmeden önce yazdığı mektupta davalılar tarafından tehdit edildiğini belirttiği, tehdit suçundan açılan davadan davalıların beraat ettiği anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, illiyet bağı hususunun da irdelenmesi gerekmektedir.
lliyet bağı sorumluluğun temel öğesidir. Zararla eylem arasında illiyet bağının mevcut olması, zararın eylemin bir neticesi olarak ortaya çıkması, yani eylem olmadan zararın meydana gelmeyeceğinin kesin olarak bilinmesidir. Hiçbir hukuk düzeni mantık yasalarına göre mevcut olmayan illiyeti yaratamaz. Mantık bakımından bu illete sonsuz zincir halinde neticeler bağlanabilir. Hukuki netice olarak zararın tazmin sorumluluğunun kabulü için, bir sebebe illi olarak bağlanan neticeler silsilesinin içinde hangi kesimin gerekli ve yeter olacağını belirlemek yine hukuk düzeninin görevidir (Tandoğan Haluk, Mesuliyet, s.74).
Kusur sorumluluğunda, üç halde illiyet bağı kesilebilir. Bunlar, mücbir neden ile zarar görenin veya 3. kişinin ağır kusurudur. Öğretide, illiyet bağını kesen nedenlerin bütün sorumluluk halleri için geçerli olduğu vurgulanmaktadır.
Dava konusu olayda, tehdit ile intihar vakıası arasında illiyet bağının kesildiği, kaldı ki davalıların da tehdit suçundan beraat ettiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece; yukarıdaki yasal düzenlemeler ve açıklamalar ışığında dava değerlendirildiğinde; davanın yasal dayanağı olan 5510 sayılı Kanunun 39. maddesinde, üçüncü kişinin sorumluluğu için kastının varlığı zorunlu olmasına, tehdit suçundan davalıların beraat etmiş olmasına ve tehditle intihar vakıası arasında illiyet bağının bulunmadığının anlaşılmasına karşın, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı biçimde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
2) Hukuk Genel Kurulu’nun 15.07.2009 tarih ve 2009/19-285 Esas, 2009/359 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere; bir mahkeme kararının gerekçesi, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar; kısaca, maddi olgularla hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir.
Tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay"ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün bulunması, zorunludur.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa"nın 141/3 üncü maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 297. maddesi, bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
Mahkemece, yukarıda belirtilen ilkelere aykırı olarak gerekçesiz karar verilmesi de usul ve yasaya aykırı olup, bozma sebebidir.
O hâlde, davalılar vekilleriinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılara iadesine, 28.04.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.