8. Hukuk Dairesi 2011/1541 E. , 2011/6071 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali ve Tescil
... ile ... ve Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair ... Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 21.10.2010 gün ve 1093/1328 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili, satın alma ve eklemeli kazanmayı sağlayan zilyetlik nedenlerine dayanarak davalı ... adına kayıtlı 131 ada 90 parsel ile Hazine adına kayıtlı 147 ada 287 parsel kapsamında kalan taşınmaz bölümlerinin tapu kayıtlarının iptaliyle vekil edeni adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiş, 21.10.2010 tarihli oturumda 131 ada 90 parsele yönelik davadan feragat ettiğini bildirmiştir.
Davalı Hazine vekili ile davalı ..., davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır.
Mahkemece, 131 ada 90 parsele ilişkin davanın reddine,147 ada 287 parsel hakkındaki davanın kabulüne, teknik bilirkişi raporunda A harfiyle gösterilen 6839.32 m2 yüzölçümlü yerin tapu kaydının iptaliyle davacı adına tapuya tesciline karar verilmesi üzerine; hükmün kabule ilişkin bölümü, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Ham toprak niteliğindeki dava konusu 147 ada 287 parsel, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olup ileride tarım arazisine dönüştürülmesi mümkün bulunduğundan 05.12.2001 tarihinde belgesizden Hazine adına tespit edilmiş, tutanağın 07.04.2003 tarihinde kesinleşmesi üzerine tapu kaydı oluşmuştur.
Dava; TMK.nun 713/1, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi uyarınca iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, yöreye ait 1983 yılında çekilmiş hava fotoğrafı keşif sırasında taşınmaz başında uygulanmış ise de; yapılan araştırma ve inceleme yeterli olmadığı gibi uygulanan hava fotoğrafı çok eski olup taşınmazın niteliğini ve zilyetliğin başlangıç tarihi ile kazanmayı sağlayan zilyetlik olgusunu belirlemekten uzaktır. Ayrıca yöreye ait tespit tarihinden geriye doğru 20 yıl öncesine ilişkin iki ayrı zamanda çekilmiş (1975-1980) hava fotoğraflarının bulunup bulunmadığı açıkça yazılmak suretiyle Harita Genel Komutanlığı’ndan sorulmamıştır.
Dava konusu taşınmaz, kadastro çalışmaları sırasında ham toprak niteliğinde Hazine adına tespit edilmiştir. Böyle bir yerin imar-ihya yoluyla kazanılabilmesi için niteliğinin açıkça belirlenmesi, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 17. maddesinde belirtilen imar ve ihyaya ilişkin tüm olumlu ve olumsuz koşulların araştırılması, kazanma koşullarının kanıtlanması gerekmektedir. Az önce de açıklandığı üzere; böyle bir yerin imar-ihya yoluyla kazanılması için emek ve para harcanmak suretiyle tarıma elverişli hale getirilmesi ve bu olgunun tamamlandığı tarihten tespit tarihine (2001) kadar 20 yıldan fazla süre ile 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesindeki koşullar altında tasarruf edilmiş olması gerekir. Bir arazinin kullanım süresi, niteliği ve üzerindeki imar-ihya işlemlerinin tamamlandığı tarihi en iyi belirleme yöntemi hava fotoğraflarıdır. Bu hava fotoğraflarının tespit tarihinden önceki yıllara ait en az iki ayrı zamana ilişkin olması gerekir. Bu konuda sağlıklı bir yargıya ulaşmak için tespit tarihine göre 20–25 yıl öncesine ait (1975-1980 yılları arası) stereoskopik hava fotoğraflarının istenilmesi ve bu fotoğrafların stereoskopla incelenmesi gerekir. Stereoskopik çift hava fotoğrafı, bir stereoskop altında incelendiğinde arazinin üç boyutlu görülebilmesi, taşınmazın sınırlarının açıkça belirlenebilmesi ve bu amaçla ekilemeyen bakir alanların net bir biçimde tespitinin yapılabilmesi mümkündür.
Mahkemece, ziraat mühendisi, kadastro fen bilirkişisi, jeodezi ve fotoğrametri mühendisinden oluşacak üç kişilik uzman bilirkişi kurulu marifetiyle tespit tarihine göre 20–25 yıl öncesine ait (1975-1980 yılları arası) iki ayrı tarihte çekilmiş stereoskopik çift hava fotoğraflarının bulunup bulunmadığının usulüne uygun olarak Harita Genel Komutanlığından sorulması, bu tarihlere ait hava fotoğraflarının varlığının belirlenmesi halinde getirtilmesi, stereoskop aletiyle yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda inceleme yaptırılarak taşınmazın niteliğinin, kullanım süresinin, ne zaman kullanılmaya başlandığının belirlenmesine çalışılması, tanık ve yerel bilirkişi sözlerinin, bilimsel esaslara göre hazırlanan bilirkişi raporlarıyla denetlenmesi, taşınmaz üzerinde imar-ihya işlemlerine başlandığı ve tamamlandığı tarih ile tarımsal amaçlı zilyetlik başlangıç tarihinin ayrı ayrı tespiti, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca ulaşılması gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Dava konusu taşınmaz bölümü 147 ada 287 parsel kapsamında kalan bir yerdir. Mahkemece, A harfiyle gösterilen bölüm yönünden iptal ve tescile karar verilmiş, teknik bilirkişi raporunda C, D ve E harfleriyle gösterilen bölümler 287 parselden ayrılmış olmasına karşılık bu bölümler ayrı bir parsel olarak belirlenmemiştir. Başka bir anlatımla, C, D ve E harfleriyle gösterilen bölümler boşta bırakılmıştır. Yani (A)"nın iptali ile aynı ada son parsel numarası ile tapuya kayıt ve tesciline karar verilirken, C, D ve E"den biride aynı ada ve aynı parsel ile kayıt maliki üzerinde bırakılmasına, diğer iki bölümünde yine aynı ada son parsel numaralarıyla kayıt maliki adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmelidir. Çünkü A"nın iptali ile taşınmaz birbirinden bağımsız dört parçaya bölünmüştür. Kazanma koşulları oluştuğu takdirde iptal ve tescile karar verilebilmesi için dava konusu taşınmaz bölümünün ana parselden ayrılmasının mümkün olması gerekir. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 15.maddesinin son fıkrası hükmüne göre, ayırmayı gerektiren taksimlerde ayırma tarihindeki imar mevzuatı dikkate alınır. İmara ilişkin anılan kanunun hükümleri emredici nitelikte olup gözönünde tutulması gerekmektedir. Bu durumda, 3194 sayılı İmar Kanununun 15.maddesi uyarınca dava konusu taşınmaz bölümünün ifrazının mümkün olup olmadığı köylerde Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, belediye sınırları içerisinde ise ilgili Belediye Başkanlığından sorularak belirlenmesi ve 3402 sayılı Kanunun 15/2.maddesi hükmünün göz önünde tutulması gerekmektedir.
Bundan ayrı, davacı vekili eklemeli kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayanmış olup tespit tarihine kadar davacının bağımsız zilyetliği 20 yılı bulmamaktadır. Mahkemece, davacı hakkında araştırma yapılmış ise de, satıcı Osman Yanar yönünden miktar araştırması yapılmamıştır. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14.maddesi hükmüne göre; zilyetliğin bu kanunda yazılı belgelerden birisi ile ispatı yoluna gidilmeyen hallerde, zilyedin aynı çalışma alanı içinde kazanabileceği miktar sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönümü geçmeyecektir. Anılan hüküm gözönünde tutularak 26.07.1972 tarihinden sonra davacı ve satıcı adına kadastro yolu ile veya açılan dava sonunda tescil edilmiş taşınmaz veya taşınmazlar var ise, bunların miktarlarının, çalışma alanlarının, tescil tarihlerinin Tapu Sicil Müdürlüğü ile Kadastro Müdürlüğünden, açılmış zilyetliğe dayalı tescil davası olup olmadığının o yer Hukuk Mahkemeleri Yazı İşleri Müdürlüğünden sorulup belirlenmesi, belgesizden edinilen taşınmazlara ait kadastro tutanakları ile tapu kayıtlarının Tapu Sicil Müdürlüğünden, tecil davalarına ilişkin dosyaların ise ait oldukları mahkemelerden getirtilerek 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi uyarınca miktar sınırlamaları yönünden gözönünde tutulması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, mahkemece bu husus araştırılmadan eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3.maddesi yollamasıyla HUMK.nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, 21.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.