Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, miras bırakanı olan babaannesi A...’nin, mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla dava konusu 553 ve 1101 parsel sayılı taşınmazlarını muvazaalı satış işlemi ile oğlu A...’in kayınbiraderi olan davalı A... K...’a temlik ettiğini ileri sürerek miras payı oranında iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, olayda muris muvazaası bulunduğuna ilişkin hiçbir delil sunulmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillere göre; davacının, miras bırakanı A...’nin, mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla çekişmeli taşınmazını, gerçekte oğlu dava dışı A...’e temlik etmek iradesini taşıdığı halde, muvazaalı satış işlemi ile oğlu A...’in kayınbiraderi olan davalı A...’e temlik ettiğini ileri sürerek eldeki davayı açtığı, davanın kanıtlanamadığı gerekçesiyle de mahkemece davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır.
Öte yandan miras bırakanın sağlığında mal varlığının tamamını veya bir kısmını, mirasçıları arasında hoş görü ile karşılanabilecek makul ölçüler içerisinde paylaştırmışsa mirasçısından mal kaçırma iradesinden söz etme olanağı yoktur. O halde miras bırakanın denkleştirme yapıp yapmadığı üzerinde durulması, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden, taşınır, taşınmaz ve hakların araştırılması, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mercilerinden getirtilmesi, her bir mirasçıya geçirilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınarak paylaştırmanın mı yoksa mal kaçırma amacının mı üstün tutulduğunun aydınlığa kavuşturulması zorunludur.
Öncelikle belirtmek gerekir ki muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı açılan davalar miras bırakana teb"an (muris adına) açılan davalardan olmayıp, mirasçılık hakları zedelenen mirasçı veya mirasçılar tarafından açılan davalardır. Bu niteliği itibariyle her türlü delille kanıtlanmaları ve bu kapsamda tanık dinletilmesi mümkündür.
Ne var ki davacı vekili 07.12.2010 tarihli oturumda tanık dinletmeyeceğini bildirmiştir. Bu durumda mahkemece yapılacak iş; davacıya, tanık dışında gösterdiği delilleri toplama olanağının verilmesi, keşif yapılarak taşınmazın akit tarihindeki gerçek değerinin saptanması, taşınmazın kim tarafından kullanıldığının belirlenmesi gerektiğinde HUMK 337 ve devamı maddelerinde düzenlenen kesin ve davayı sonuçlandırıcı nitelikteki yemin delilinin hatırlatılmasına gerek olup olmadığının irdelenmesi ondan sonra bir değerlendirme yapılarak bir karar verilmesi gerekirken, eksik tahkikatla yetinilerek karar verilmesi doğru değildir.
Davacının bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile yerel mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerle HUMK 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.05.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.