Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakanları H... Ö...’in paydaşı olduğu 1126 parsel sayılı taşınmaza davalı tarafından hukuki dayanak olmaksızın yapılanmak ve ağaç dikilmek suretiyle müdahale edildiğini ileri sürerek, elatmanın önlenmesine ve yıkıma karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, taşınmazın paydaşı olduğunu, zilyetlikle iktisap koşullarının lehine gerçekleştiğini bildirip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacılar lehine intifadan men koşullarının gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, taraflar arasında intifadan men koşulunun gerçekleşmediği, paydaşlar arasında müdahalenin men’i kararının infazının mümkün olmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
Toplanan deliller ve tüm dosya içeriğinden; çekişme konusu 1126 parsel sayılı taşınmazda davacıların murisi ile davalının ve dava dışı kişilerin paydaş oldukları, mahkemece yapılan uygulama sonucunda çekişme konusu taşınmazın tamamının davalı tarafından tasarruf edildiği ve tarla vasıflı taşınmaz üzerine krokide gösterilen yapılar inşa edildiği, ayrıca eksiğin tamamlatılması yolu ile getirtilen evraklardan da, davalı tarafından davacılar, diğer paydaşlar ve Hazine aleyhine Türk Medeni Kanununun 713/2. maddesine dayalı olarak açılan davanın halen derdest olduğu anlaşılmaktadır. Bu davanın kabulü halinde, davacıların mülkiyet hakkının ve davadaki sıfatlarının sona ereceği ve kararın eldeki davayı etkileyeceği kuşkusuzdur.
Bilindiği üzere, paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Nevarki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " ahde vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Hal böyle olunca, davalı tarafından açılmış olan iptal ve tescil davasının sonucunun beklenmesi o davanın sonucuna göre aktif dava ehliyetinin irdelenmesi, iptal-tescil davasının retle sonuçlanması halinde yukarda açıklanan ilkeler uyarınca soruşturma yapılarak varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, değinilen hususlar göz ardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.05.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.