20. Hukuk Dairesi 2013/7564 E. , 2013/8527 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı ... ve davalı Hazine tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, dava dilekçesinde sınırlarını bildirdiği ... Köyünde bulunan takriben 7.000 m2 ve 10.000 m2 yüzölçümündeki taşınmazların tapuda kayıtlı olmadığını, kazandırıcı zamanaşımı zilyedliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının yararına oluştuğunu iddia ederek, Medenî Kanunun 713. maddesi hükmüne göre adına tescili istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece, orman kadastrosunun kesinleştiği 28.08.1993 tarihinden dava tarihi olan 17.07.2011 tarihine kadar 20 yıllık zilyetlik süresi dolmadığından davanın reddine karar verilmiş, hüküm, davacı vekili tarafından esasa yönelik ve Hazine vekili tarafından vekâlet ücretine yönelik olarak temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, Medenî Kanunun 713. maddesi hükmü uyarınca tapusuz olan taşınmazların tesciline ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde dava, tarihinden önce 28.08.1992 tarihinde ilânı yapılıp kesinleşen orman kadastrosu ve 2/B uygulaması bulunmaktadır.
Taşınmazların bulunduğu yerde genel arazi kadastrosu işlemi 1956 yılında yapılmış ve kesinleşmiştir. Kesinleşme tarihi ile davanın açıldığı tarih arasında 20 yıllık süre geçmiştir. Dava konusu taşınmaz paftasına orman yazılarak tapulama harici bırakılmıştır.
3402 sayılı Kadastro Kanununun uygulanmaya başladığı 10/10/1987 tarihinden önce 2613, 5602 ve 766 sayılı kanunların hükümlerine göre, kadastrosu yapılacağı ilân edilen ve önceden sınırları belirlenen çalışma alanları içerisindeki ormanlar tesbit dışı bırakılmıştır. Bir diğer anlatımla, arazi kadastrosu ekipleri ormanların kadastrosunu yapmamış, ancak bölgede daha önce orman kadastrosu yapılıp kesinleşen ve tapuya tescil edilen ormanlara ait kayıtlar, o birliğin çalışma alanının tapu kütüğüne aktarılmıştır (766 sayılı Kanunun madde 46/3). Bölgede orman kadastrosu yapılmamışsa, arazi kadastrosunun yapılacağı bölgedeki ormanların sınırlandırılması Orman İdaresinden istenmiş, İdarenin orman sınırlarını belirlemesinden sonra arazi kadastro ekipleri bu sınırlamayı esas almak suretiyle, belirlenen orman sınırına girmeden arazi kadastro çalışmalarını yürütmüşlerdir. Bu uygulama 3402 sayılı Kadastro Kanununun yürürlüğe girdiği 10/10/1987 tarihine kadar sürdürülmüş, 3402 sayılı Kanunun yürürlüğünden sonra ise, anılan Kanunun 4. maddesi gereğince işlem yapılmıştır. Her olaya meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan kanun hükümlerinin uygulanması gerekir (H.G.K. 21.01.2004 gün 2004/8-15-7 ve 12.05.2004 gün 8-242-292 ve 12.03.2008 gün 2008/20-214-241sayılı kararları).
1956 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında davaya konu taşınmazların paftasına orman yazılarak tespit dışı bırakılmışsa da, daha sonra 1992 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosunda tahdit sınırları içine alınmamıştır. Mahkemece yapılan keşifte dinlenen orman, ziraat ve yerel bilirkişiler, çekişmeli yerin kültür arazisi niteliği taşıyan yerlerden olduğunu, 25 - 30 yıl önce imar ve ihyasının tamamlandığını, üzerinde orman bitki örtüsü bulunmadığını, 1959 tarihli memleket haritası ve hava fotoğraflarında orman sayılmayan yer olduğunu açıklamışlardır. Dava konusu taşınmazlardan krokide (A) ile gösterilen kısımda davacının önceden 40 - 50 yıllık fındık bahçesi olduğu, fındıkları sökerek üzerine ev yaptığı, 1992 yılında kesinleşen orman sınırları dışında kaldığı, öncesi itibariyle da orman sayılmayan yerlerden olduğu, ziraat bilirkişi raporuna göre tarım arazisi vasfında zilyetlikle kazanılabilecek yerlerden olduğu ve mahalli bilirikişi ve tanık beyanlarına göre de davacı yararına zilyetlikle kazanma koşullarının oluştuğu anlaşıldığından, bu durumda (A) bölümüne yönelik davanın kabulü gerekir. Dava konusu (B) bölümünün ise çayır olarak kullanıldığı söylenmiş, ancak, ne şekilde kullanıldığı tam olarak açıklanmamıştır. Sadece hayvan otlatılarak kullanılan yerlerdeki zilyetlik ekonomik amaca uygun zilyetlik olmadığından hukuken korunamaz. Bu nedenle, bu bölümde mahalllî bilirkişi ve tanıklarla tekrar keşif yapılarak, taşınmazın davacı tarafından ne şekilde kullanıldığı araştırılmalı, mahalli bilirikişi ve tanıklara zilyetlik durumu ayrıntılı olarak açıklattırılmalı, davacının ekip, biçmek gibi bir zilyetliği olup olmadığı araştırılmalı, ayrıca, Medenî Kanunun 713.maddesindeki kanunî ilânlar yaptırıldıktan sonra, 3402 sayılı Kanunun 14. maddesi uyarınca davacı adına tapu sicil ve kadastro müdürlükleri ile mahkeme yazı işleri müdürlüğünden araştırma yapılıp, aynı kanunun 03.07.2005 gün 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile değiştirilen 14/2. maddesi hükmü gözönünde bulundurularak sulu ve susuz olarak kazanılmış toprak miktarı belirlenip, kanunun getirdiği sınırlamanın aşılıp aşılmadığı saptanarak ulaşılacak sonuca göre bir hüküm kurulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; bozma nedenine göre davalı Hazinenin vekâlet ücretine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının yatırana iadesine 30.09.2013 günü oy birliğiyle karar verildi.