3. Hukuk Dairesi 2013/9703 E. , 2013/12593 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :AİLE MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen itirazın iptali davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.
Davacı vekili dilekçesinde;davacı yararına ... 1.Aile Mahkemesi"nin 2003/651 Esas, 2004/335 sayılı ilamı ile aylık 200 Amerikan Doları iştirak nafakasına hükmedildiğini, davalının nafaka bedelini ödememesi nedeniyle hakkında yapılan icra takibine itiraz ettiğini belirterek toplam 38.029,19 TL alacak üzerinden takibin devamı ile icra inkar tazminatına hükmedilmesini dava ve talep etmiştir.
Davalı vekili davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, iştirak nafakası alacaklısının velayet kendisine tevdi edilen anne ya da baba olduğu, somut olayda icra takip alacaklısının lehine iştirak nafakası hükmedilen çocuk (davacı) olup, davacının icra takip tarihi itibariyle reşid olsa dahi, hükmedilen nafakanın niteliği gereği icra takip yetkisi de bulunmadığı gerekçesiyle davanın sıfat (aktif husumet) yokluğundan reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesinde davacı ve davalı olarak gösterilen (nitelendirilen) kişiler, şeklen (biçimsel açıdan) o davanın taraflarıdır. Ancak mahkemenin bu taraflar arasında dava konusu hakkın esası hakkında karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, bu kişilerden birinin o davada gerçekten davacı veya davalı olma sıfatı yoksa, dava konusu hakkın esasına ilişkin bir karar verilemez. Dava sıfat yokluğundan (husumetten) reddedilir. Bir subjektif hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) ise, kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bu nedenle, o hakka ilişkin bir davada davacı olma sıfatı da o hakkın sahibine aittir (aktif husumet).
Yukarıdaki kısa açıklamanın gösterdiği gibi, bir subjektif hakkın sahibinin ve o hakka uymakla yükümlü olan kişinin kimler olduğu (yani bir davada davacı ve davalı olma sıfatının kimlere ait olduğu) tamamen maddi hukuka göre belirlenir. Bu nedenle, bir kişinin belli bir davada gerçekten davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı hususu, usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu (subjektif) hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur.
Sıfatın usul hukukunu ilgilendiren yönü (usul hukuku bakımından önemi) şudur: Bir davanın tarafları (veya taraflardan biri) o davada gerçekten (davacı veya davalı olarak) taraf sıfatına sahip değilse, mahkeme, dava konusu hakkın esası (mevcut olup olmadığı) hakkında inceleme yapıp karar veremez, sıfat (husumet) yokluğundan davanın reddine karar verir. Bu karar, davanın esasına ilişkin bir karardır. Bu nedenle hâkim, kendisine sunulan malzemeden bir itiraz sebebinin varlığını (sıfat yokluğunu) öğrenirse bunu kendiliğinden (re"sen) gözetir(Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 1990 Baskı, Cilt 1, sayfa 756 vd. )
Somut olaya gelince; ... 1.Aile Mahkemesinin 2003/651 Esas, 2004/335 Karar sayılı boşanma ilamı ile 1.1.1994 doğumlu davacının velayeti annesine tevdi edilmiş ayrıca 200 amerikan doları iştirak nafakası da davacı yararına kullanılmak üzere velayet hakkı sahibi annesine verilmiştir. Bilindiği üzere iştirak nafakası velayet hakkı kendisine bırakılan eş tarafından çocuk adına ve yararına istenilmektedir. İştirak nafakasında asıl hak sahibi reşid olmayan çocuktur, davacı her ne kadar iştirak nafakasının hükmedildiği tarihte 18 yaşından küçük ise de, iştirak nafakasının yıllarca davalı babası tarafından ödenmemesi nedeniyle, biriken iştirak nafakasının tahsili amacıyla gerçekleştirilen icra takip tarihinde reşiddir. Takip tarihi ve dava tarihi itibariyle 18 yaşını ikmal eden ve nafakanın asıl sahibi olan davacının ödenmeyen iştirak nafakasını talep ve tahsil etme hak ve sıfatına haiz olmasına rağmen, nafaka alacaklısının velayet hakkı kendisine verilen anne olduğu gerekçesiyle davanın aktif husumet yokluğundan reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Şu durumda mahkemece; davacının, davada davacı olma sıfatının eş deyişle aktif husumet ehliyetinin var olduğu gözetilerek uyuşmazlığın esasının incelenmesi ve ortaya çıkacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, bu yön gözardı edilerek yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 12.09.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.