Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, maliki olduğu 569 parsel sayılı taşınmazdaki 3 nolu bağımsız bölümün, vefat eden eşi Ş.R.tarafından hileli yollarla alınan vekaletname kullanılarak bilgisi dışında yakın akrabaları dava dışı T.T.e, onun da davalıya satış suretiyle danışıklı temlik ettiğini, eşinin ölümünden sonra devirlerden haberdar olduğunu, halen taşınmazın tasarrufunda bulunduğunu ileri sürerek, tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı, iddiaların yersiz olduğunu, taşınmazı O.K.isimli kişiden bedeli karşılığı satın aldığını bildirip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, hile ve vekalet görevinin kötüye kullanılması iddialarının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . . raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, vekâletin hile ile alınıp kötüye kullanıldığı iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişmeli 569 parsel sayılı taşınmazdaki 3 nolu bağımsız bölümün, davacı adına kayıtlı iken vefat eden eşi Ş.R.tarafından vekil sıfatı ile 13.10.1993 tarihinde T.T.’e başka taşınmazları ile birlikte satış yoluyla temlik edildiği, 28.12.1995 tarihinde bu kişinin taşınmazları Ş.’in ilk eşi olan davalıya satış yoluyla devrettiği, Davalının da 08.11.2003 tarihinde Ş.’e geri sattığı, bu kez Ş.in taşınmazı 13.11.2006 tarihinde O. K. Yavuz’a onunda 06.11.2007 tarihinde davalıya satış yoluyla geçirdiği görülmektedir.
Davacının, çekişmeli taşınmazın bilgisi dışında danışıklı devredildiğini, satışlardan haberinin olmadığını, taşınmazı satın aldığı 1992 yılından beri kullandığını, vefat eden eşinin güven ilkesinden yararlanarak hileli yollarla aldığı vekaletnameden kaynaklanan vekillik görevini kötüye kullandığını ileri sürerek, eldeki davayı açtığı davalının da, savunmasında eski eşi Ş.’in işleri icabı taşınmazlarını güvendiği kişilere emaneten verdiğini, kendisinin de güvenilir kişilerden olduğunu, öncesinde taşınmazları emaneten almış ise de son satış işleminin bedel karşılığı yapıldığını belirttiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekâlet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekâleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Somut olaya gelince, davcının 29.5.1992 tarihinde dava dışı üçüncü kişiden satın aldığı taşınmazı, tüm temlikler sırasında ve halen kullanmaya devam ettiği, ara maliklerin emanetçi konumunda oldukları, çekişmeli taşınmazın temlik tarihindeki değeri ile akitlerdeki değerleri arasında fahiş fark bulunduğu, davacının taşınmazı satmasını gerektirir bir durum olmadığı, dosya kapsamı ve tanık anlatımlarından anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.3.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.