Abaküs Yazılım
10. Daire
Esas No: 2020/6553
Karar No: 2021/791
Karar Tarihi: 02.03.2021

Danıştay 10. Daire 2020/6553 Esas 2021/791 Karar Sayılı İlamı

T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2020/6553
Karar No : 2021/791

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …
TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Valiliği
VEKİLİ : Av. …
DİĞER (DAVALI) : … Bakanlığı
VEKİLİ : Av. …

İSTEMLERİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi ... İdare Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının taraflarca aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: TCDD'de bünyesinde makinist olarak çalışmaktayken 10/10/2015 tarihinden Ankara Garı önünde gerçekleşen bombalı terör eyleminde yaralanan davacı tarafından, izin verilen etkinliğe karşı yapılan bombalı saldırıda gerekli önlemlerin alınmayarak gerçekleşen hizmet kusurundan kaynaklı oluşan sağ kulağında % 40, sol kulağında % 33 işitme kaybı ve sol bacağındaki dizaltı kırığından kaynaklı oluşan zararının giderilmesi istemiyle idareye yaptığı 07/10/2016 tarihli başvurunun zımmen reddine ilişkin işlemin iptali ile maddi zararına karşılık fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak ve olay tarihinden faiz işletilmek kaydıyla şimdilik 35.000,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlekte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: ... İdare Mahkemesinin kararıyla; sosyal riskin, insanların birlikte yaşamalarından doğan kaçınılmaz bir tehlike hali olduğu, bu tehlikenin zararları sonuçlarının nedensellik bağı aranmadan idarece giderilmesini öngören ilkeye de sosyal risk ilkesi denildiği, toplumun içinde bulunduğu kargaşada, olağandışı bir biçimde belli bazı kişilerin uğradıkları zararların, toplumun siyası bir örgütlenmesi olan devlet tarafından toplum adına ödenmesi gereğinin sosyal risk ilkesi çerçevesinde kabul edildiği, kamu düzenini bozmaya ve anayasal düzeni yıkmaya yönelik terör olayları sırasında zarar görenlerin bu zararlarının sosyal risk ilkesi gereğince idarece karşılanması gerektiği, çünkü bu eylemlerden zarar görenlerin, kendi kusurları nedeniyle değil, toplumun içinde bulunduğu kargaşadan zarar gördükleri, bu özel ve olağandışı zararların idarece nedensellik bağı aranmaksızın giderilmesi ve topluma pay edilmesinin gerektiği, somut terör eyleminin niteliği gereği olayın, bizatihi maksat ve hedefinin devlet ve onu teşkil eden toplum olması, özünde bu toplumun bir ferdi olarak yakınlarının vefat etmesi nedeniyle davacının uğradığı manevi zararın duyulan ızdırap ve elemin ağırlığı ölçüsünde sosyal risk ilkesine göre tazmin edilmesi gerektiği, davacının uğradığı maddi zararın tespit edilmesi amacıyla Mahkemenin 08/01/2019,19/03/2019 ve 29/04/2019 tarihli ara kararlarıyla davacının meslekte kazanma gücü kaybı olup olmadığı saptanarak kazanma gücü kaybı oranınının tespit eden varsa bakım ihtiyacı ve geçici iş göremezlik sürelerini gösteren sağlık kurulu raporunun düzenlenmesinin Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nden istenildiği, davacıdan da 35.000 TL maddi tazminat istemine yönelik zarar kalemlerinin açıklanarak (hastane gideri, işten yoksun kalması vs.) bu zarar kalemlerini ispatlamaya yönelik tüm bilgi ve belgelerini (fatura,muayene fişi v.s) sunmasının istenildiği, davacıya ihtarda bulunulmasına rağmen karar tarihi itibarıyla davacı tarafından maddi zarar kalemlerini ispatlayacak bilgi ve belge sunulmadığı gibi Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nce … tarih ve … sayı ile düzenlenen raporda gerek kulak burun boğaz gerek ortopedi gerekse de psikiyatri olarak meslekte kazanma gücü kaybı olmadığının anlaşıldığı, ayrıca toplam 150 gün süreyle işgöremezlik raporları alan davacıya bu süre içinde çalıştığı kurum olan TCDD tarafından maaş ve özlük haklarının ödendiği de tespit edildiğinden davacı tarafın maddi tazminat isteminin reddi gerektiği, davacının manevi tazminat istemi yönünden ise maruz kalınan bombalı terör saldırısı sonucunda iki kez ameliyat olması uzun süre tedavi görmesi ve 150 gün süreyle işe gidememesi nedenleriyle takdiren 20.000,00 TL manevi tazminatın davacıya ödenmesi gerektiği, davacı tarafından idareye yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin (ön kararın) iptal davasına konu olabilecek nitelikte kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olmadığı, davanın bu haliyle bir "tam yargı davası" olduğu gözönünde bulundurulduğunda davanın ön başvurunun zımnen reddi işleminin iptali istemine yönelik kısmının incelenmesine olanak bulunmadığı gerekçesiyle davacı tarafından tazminat ödenmesi istemiyle 07/10/2016 tarihinde yapılan başvurunun zımmen reddine yönelik işlem yönünden davanın incelenmeksizin reddine, 50.000,00 TL manevi tazminat isteminin 20.000,00 TL'lik miktar yönünden kabul edilerek idareye başvuru tarihinden (07/10/2016) işleyecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine, kalan 30.000,00 TL manevi tazminat isteminin reddine, davacının 35.000,00 TL maddi tazminat ödenmesi isteminin reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi ... İdare Dava Dairesince; İdare Mahkemesi kararının, davacı tarafından tazminat ödenmesi istemiyle 07/10/2016 tarihinde yapılan başvurunun zımmen reddine yönelik işlem yönünden davanın incelenmeksizin reddine, 50.000,00 TL manevi tazminat isteminin 20.000,00 TL'lik miktar yönünden kabul edilerek idareye başvuru tarihinden (07/10/2016) işleyecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine, kalan 30.000,00 TL manevi tazminat isteminin reddine, davacının 35.000,00 TL maddi tazminat ödenmesi isteminin reddine ilişkin kısımlarının usul ve yasaya uygun olduğu, tarafların istinaf sebeplerinin kararın bu kısmının kaldırılmasını gerektirir nitelikte görülmediği, davacı aleyhine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken talep edilen maddi tazminat miktarı üzerinden nispi olarak hesaplanan vekalet ücretine hükmedilmesinde hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle davacı istinaf isteminin kısmen kabulü ile kısmen reddine, davalı idareler istinaf istemlerinin reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI :Davacı vekili tarafından, Bölge İdare Mahkemesi kararının hüküm kısmında dava dosyasıyla ilgili olmayan verilerin bulunduğu, olayda davalı idarelerin hizmet kusurunun olduğu, manevi tazminat miktarının hakkaniyetle örtüşmediği gibi müvekkilinin mağduriyetinin artmasına sebep olduğu, patlamadan sonra müvekkilinin vücudunda kalıcı yaralanmalar olduğu gibi, kulaklarında da ağır hasar olduğu, buna rağmen eksik inceleme ile maddi tazminatın reddedilmesinin hukuka aykırı olduğu, maddi ve manevi tazminatın hukuka ve yerleşik içtihatlara aykırı olarak talep edilenin çok altında belirlendiği ileri sürülmektedir.
Davalı İçişleri Bakanlığı tarafından, idarenin ağır hizmet kusuru halinde sorumluluğunun bulunduğu, dava konusu patlamaların miting için belirlenen saatten önce ve miting alanı dışında meydana geldiği, olayın bir terör olayı olduğu, bu nedenle 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, manevi tazminat ilgili Kanunda düzenlenmediğinden manevi tazminat sorumluluklarının bulunmadığı, idarelerinin harçtan muaf olduğu ileri sürülmektedir.
Davalı Ankara Valiliği tarafından, öncelikle manevi tazminat yönünden husumet itirazlarının bulunduğu, manevi tazminat miktarının hakkaniyete aykırı olduğu, olayın bir terör olayı olduğu, bu nedenle 5233 sayılı Kanun'un uygulanması gerektiği, olayda hizmet kusuru, kusursuz sorumluluk halinin bulunmadığı, ilgili Kanun kapsamında manevi tazminat düzenlenmediğinden sorumluluklarının bulunmadığı, idarelerinin harçtan muaf olduğu ileri sürülmektedir.

TARAFLARIN SAVUNMALARI : Davacı vekili tarafından savunma verilmemiştir.
Davalı Ankara Valiliği tarafından davacının temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmakta olup, davalı İçişleri Bakanlığı tarafından savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : 10/10/2015 tarihinde Ankara Garı'nda meydana gelen canlı bomba eyleminin, aynı olaya ilişkin dosyaların, Müfettiş Raporlarının ve Emniyet'in ilgili birimlerince dosyalara sunulan ara karar cevaplarının birlikte değerlendirilmesinden; olayda istihbari bilgi, belge veya olaya yönelik ihbarın bulunmadığı görüldüğünden olayın terör olayı olduğu ve olayda idarenin hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk halinin bulunmadığı görülmüştür. Bu durumda davacıların genel hükümlere dayalı olarak açtığı davalarda, olayın 5233 sayılı Kanun kapsamında mı, genel hükümler kapsamında mı değerlendirileceği uyuşmazlığın temelini oluşturmaktadır.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun terör olaylarında maddi tazminat istemlerinde gerçek zararın karşılanmasına ilişkin kararları ile Anayasa Mahkemesi'nin 03/11/2020 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan … tarih ve Başvuru No:… sayılı … Başvurusu kararı gereği, 5233 sayılı Kanun'un geçici maddelerinde yer alan dönemler dışında meydana gelen terör veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle oluşan zararların mutlak olarak 5233 sayılı Kanun usulleriyle çözümlenmesi gerekmediği, ilgili kararda olduğu üzere, tazminat hukukunun genel hükümlerine göre açılan davada başvurucunun sosyal risk ilkesi gereği tazmini gereken maddi, manevi tazminatlarının bulunup bulunmadığının incelenmesi gerektiği, bu yönde inceleme yapılmamasının mahkemeye erişim hakkına müdahale olduğu kabul edilmiştir.
Bu halde dava konusu olayda olduğu üzere, genel hükümler kapsamında açılan davanın talep gereği olayda hizmet kusuru, kusursuz sorumluluk hali de olmadığı tespit edilirse sosyal riskten incelenmesi hukuka uygundur. Ancak tazminatın hesaplanması noktasında; idare mahkemelerince sosyal riske dayanılması halinde bilirkişi incelemesi yaptırıldığı ve aktüerya hesabı ile idarenin tam kusurlu kabul edilerek maddi tazminatların hesaplandığı görülmüştür. Bu durumda terör olaylarında, sosyal riske dayalı olarak incelenen dosyalarda, tazminat hesabının hizmet kusuru hukuki gerekçesinin hesaplama yöntemiyle karşılanması hali ortaya çıkmaktadır. Sosyal risk ilkesinin, idarenin herhangi bir kusuru bulunmayan, davacınında toplumun bir ferdi olarak zararlarının karşılandığı dosyalarda uygulanmasına rağmen tazminatın hizmet kusuru hesaplama yöntemiyle karşılanmasının hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğu açıktır. Yukarıda izah edilen nedenlerle Bölge İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
Dosyanın ve aynı olaya ilişkin temyiz dosyalarının birlikte incelenmesinden; 10/10/2015 tarihinde Ankara Tren Garı’nda meydana gelen patlamalar nedeniyle zarara uğrayan davacılar tarafından, olayın engellenememesi ve sonrasında zararın büyümesi, kayıpların artması sonucunu doğuracak şekilde davalı idarenin / idarelerin hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülmüş, ancak İdare Mahkemeleri ve Bölge İdare Mahkemesi tarafından olayda davalı idarenin / idarelerin hizmet kusuru bulunmadığı sonucuna varılmış, davacılar tarafından dosyalarda bulunan olaya ilişkin bilgi ve belgelerin değerlendirilmediği, temyiz aşamasında da hizmet kusuruna ilişkin iddiaları devam ettiğinden Dairemizce öncelikle bu hususa ilişkin ve davacıların temyiz iddiaları doğrultusunda olay öncesi, olay esnası ve olay sonrası olarak süreç değerlendirilmiştir.
Dava konusu olayın bir terör olayı olduğu açık olmasına rağmen, bu terör olayında idarenin hizmet kusuru/ kusursuz sorumluluğunun bulunup bulunmadığının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Dairemizin konuyla ilgili yerleşik içtihadı da; terör eylemi sonucu bir zararın ortaya çıkması durumunda, öncelikle söz konusu olayın meydana gelmesinde idarelere atfı kabil bir hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk hallerinin bulunup bulunmadığının araştırılması, idarenin gerek hizmet kusuru gerekse kusursuz sorumluluk hallerinin olayda bulunmaması durumunda 5233 sayılı Kanun kapsamında gerekli inceleme ve araştırma yapılarak karar verileceği yönündedir.
Bu nedenle öncelikle idarenin / idarelerin olay öncesi genel güvenlik hizmetlerine ilişkin kusuru / kusursuz sorumluluğunun tespiti için olay öncesinde olaya ilişkin ihbar veya istihbari bilgi ve belge olup olmadığının araştırılması gerekmektedir. Olay öncesinde ve olaya ilişkin istihbari bilgi belge var ise idarenin bu konuda özel bir önlem almaması neticesinde oluşan zarardan hizmet kusuru ilkesi uyarınca sorumlu tutulacağı açıktır.
İncelenen dosyalarda İdare Mahkemeleri tarafından yapılan ara kararlar üzerine dosyalara giren bilgi ve belgelere göre; ... İdare Mahkemesinin E: … sayılı dosyasından yapılan ara karar üzerine Ankara Valiliği Emniyet Müdürlüğü’nce Hukuk İşleri ve Soruşturma Şube Müdürlüğüne hitaben 27/04/2017 tarihli yazı ve yine Emniyet Müdürlüğünce Asayiş Şube Müdürlüğü’ne hitaben 01/11/2016 tarihli yazı ile Şube Müdürlüğüne ve Nöbetçi Büro Amirliğine konuya ilişkin ihbarda bulunulmadığı belirtilmiştir.
... İdare Mahkemesinin bir kısım kararlarında; TEM Daire Başkanlığı’nın 14/09/2015 tarih ve 46477 EBYS sayılı Ankara ve 47 İl Emniyet Müdürlüğü TEM Şube Müdürlüklerine gönderildikleri anlaşılan DEAŞ’ın ülkemize yönelik uluslararası ses getirecek çapta büyük bir eylem yapma kararı aldığı, bu eylemle ilgili olarak seçtiği grubu Suriye Deyr-ez Zor’da bulunan bir kampta özel eğitime tabi tutmaya başladığı, planlanan eylemin uçak/gemi kaçırma ya da miting/kalabalık yerde aynı anda çok sayıda canlı bomba patlatma şeklinde kompleks bir eylem olabileceği içerikli yazının, İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişliği tarafından hazırlanan 25/02/2016 tarih ve Ö.B.76/1, T.E.135/3, A.A.774/2, E.K.696/138 sayılı Ön İnceleme Raporunda toplantı ve gösteri yürüyüşlerine ilişkin emniyet tedbirlerinin planlamasını yürüten Güvenlik Şube Müdürlüğü ile paylaşıldığına dair bir belge bulunmadığı, TEM Şube Müdürlüğünce diğer istihbari bilgilerin neredeyse tamamına yakınında emniyet müdürlüğünün diğer birimlerine tamim yapıldığı halde bu istihbari bilginin TEM Şube Müdürlüğünce emniyet müdürlüğünün diğer birimlerine de tamim edildiğine dair bir belge sunulmadığı tespitleri yapılarak ilgili personel tarafından bahse konu istihbarat bilgisinin üst amirler ile paylaşılmamasının en azından bir ihmal olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğinin adli makamlarca soruşturulmasında kamu yararı bulunduğu şeklinde değerlendirme yapıldığı belirtilerek yaşanan patlama olayını da kapsayacak şekilde elinde yakın tarihli istihbari bilgi bulunan idarenin, önceki standart uygulamasından dahi ayrılarak, bu bilginin ilgili birimlere iletilmesi, güvenlik tedbirlerinin alınması noktasında gerekli ve yeterli hassasiyeti göstermediği ve bu suretle hizmet kusuru bulunduğu sonucuna ulaştığı görülse de; söz konusu yazıdan davalı idarenin hizmet kusuru nedeniyle sorumlu tutulabilmesi için elde edilen istihbari bilginin yer, zaman, kişi unsurlarından bir ya da bir kaçının belirtmesi ya da ihbar ile olay öğrenildiği halde idarenin önlem almadığı durumlarda söz konusu olacağı değerlendirildiğinde; söz konusu olayda elde edilen istihbari bilginin somut, açık bir bilgi içermediği, zaman ve kişi yönünden de bilgi bulunmadığı, bu nedenle bu belgeyi olaya ilişkin bir istihbarat olarak kabul etmenin mümkün olmadığı, yukarıda da belirttiğimiz üzere Emniyet birimlerinin olay öncesinde olaya ilişkin herhangi bir ihbarın bulunmadığına ilişkin yazıları da gözönünde tutularak olay öncesine ilişkin idarenin hizmet kusurundan söz edilemeyeceği sonucuna varılmıştır.
Davacıların miting esnasında güvenlik tedbirleri yönünden davalı idarenin/idarelerin diğer mitinglerde yapmış oldukları rutin uygulamaları yapmadıkları, olay yerinde yeterli personel bulunmadığı, toplanma alanı olan Gar önüne girişte üst aramalarının yapılmadığı, şehre girişte araçların aranmadığı, kontrol edilmediği yolundaki iddiaları hakkında; yukarıda da belirttiğimiz İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişliğinin 25/02/2016 tarihli Ön İnceleme Raporu ve 23/10/2015 tarihli Olay Tutanağı ve Ankara Valiliği İl Emniyet Müdürlüğünün 08/10/2015 tarihli mitinge yönelik “Emniyet Tedbirleri” konulu yazılarının birlikte değerlendirilmesinden; mitingde 2044 personelin görev aldığı, Emniyetin miting ile ilgili olarak Tren Garı, yürüyüş güzergahı, Sıhhiye Meydanında güzergah ve alan bomba aramaları yaptığı, Sıhhiye Meydanı’na açılan yollarda arama noktaları oluşturduğu, Ankara 1. Sulh Ceza Hakimliğinden önleme araması için araç, üst, eşya arama izni alındığı, ilk toplanma noktası olan Tren Garı’nda 127-129 emniyet memurunun görev yaptığı, Ön İnceleme Raporuna göre; son 10 yılın verilerine göre Güvenlik Şube Müdürlüğü’nün önceki yıllarla ilgili dijital ortamda tutulan emniyet tedbiri kayıtlarından açık hava toplantılarında toplanma yeri ile ilgili herhangi bir genel aramanın yapılmadığı, olayın meydana gelmesinin Gaziantep ilinden çıkış ile eylemin yapıldığı an itibarıyla 12 saat içinde, örgüt mensuplarının Ankara il merkezine girdikten sonra 50 dakika içinde, ikinci taksiden indikten sonra 5-6 dakika içinde gerçekleştiği, personel sayısının yeterli olduğu hususlarının değerlendirildiği görülmüştür. Ayrıca dosyalarda yer alan bilgi ve belgelerde emniyete mensup 9 personelin olaylarda yaralandığı görülmüştür. Tüm bu bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesi neticesinde olay öncesinde ve esnasında davalı idareler tarafından gerekli emniyet tedbirlerinin alındığı, önleyici ve güvenliğe yönelik bomba, alan aramalarının yapıldığı idarenin bu hususlara ilişkin hizmet kusurunun bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Davacıların olay sonrasında sağlık hizmetlerinin geç ulaşması, emniyet mensuplarının gaz ve diğer şekillerdeki müdahaleleri, Türk Tabibler Birliği Raporu’nun ve Ankara Barosu Avukatlarının Olay Yeri Tespit Tutanaklarının değerlendirilmemesi yönündeki iddiaları hakkında ise; olay sonrasında Ankara Milletvekili … tarafından verilen Yazılı Soru Önergesi’ne cevaben Ankara Valiliği İl Sağlık Müdürlüğü tarafından Sağlık Bakanlığı Acil Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü’ne hitaben 7/2016 sayılı Yazılı Soru Önergesi konulu yazıda olay öncesinde Tren Garında 1 adet tam teçhizatlı acil yardım ambulansı, (Mithatpaşa) Sağlık Bakanlığı önünde 2 adet tam teçhizatlı acil yardım ambulansının hazır bekletildiği, olay sonrasında ilk aşamada 24 acil yardım ambulansının görevlendirildiği, toplamda biri çoklu ambulans (4 hasta taşıma kapasitesi bulunan) olmak üzere 57 tane 112 Acil Yardım Ambulansı ve 5 tane özel ambulansın görevlendirildiği, ilk 6 dakika içinde 12 ambulansın olay yerine ulaştığı, olay yerinin hastanelere yakın olması nedeniyle birçok defa olay yerinden hastanelere yaralı sevk edildiği, 65 dakika içinde olay yerinde hiç yaralının kalmadığının belirtildiği, Ankara Valiliği Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı 112 Acil Çağrı Merkezi Müdürlüğü’nün 29/04/2016 tarihli yazısında 10.05.53’te ilk çağrının yapıldığı, vaka formunun 10.06.26’da düzenlendiği (çağrının başlangıcından 33 saniye sonra), eş zamanlı olarak 112 Acil Çağrı Merkezi Sağlık, Emniyet ve İtfaiye Çağrı Yönlendirme masalarına aktarıldığı, söz konusu olaya ilişkin herhangi bir iletişim aksaklığının yaşanmadığının belirtildiği, olay sonrasında emniyet mensuplarınca biber gazı kullanıldığı iddiaları hakkında ise gaz kullanımının bu konuda sertifikalı güvenlik görevlileri tarafından gerekli görüldüğü için yapıldığı, Ön İnceleme Raporun’nda “Gaz kullanımı hakkında soruşturma izni verilmemesi” gerektiği yönünde raporlama yapıldığı, Türk Tabibler Birliği ve Ankara Barosu Avukatlarının rapor ve olay yeri tutanakları dosyalardan incelenmiş ancak Türk Tabibler Birliği’nin miting için başvuruda bulunan grup içerisinde, Ankara Barosu Avukatlarının da sivil toplum örgütleri içinde kortejde görevli oldukları dolayısıyla olayda zarar gören taraf yanında yer aldıklarından, belirttikleri hususlar iddia olarak değerlendirilmiş, objektif ve tarafsız görüş olarak dikkate alınamamıştır. Tüm bu hususların birlikte değerlendirilmesi neticesinde idarenin olay sonrasında emniyet tedbirleri ve sağlık hizmetleri yönünden hizmet kusurunun bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Dosyanın incelenmesinden; Ankara Tren Garında meydana gelen terör olayı neticesinde oluşan zararda idarenin / idarelerin kusuru veya kusursuz sorumluluğunu gerektirecek herhangi bir işlem ya da eylemi olmadığı görülmekte olup, 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesi kapsamında, davalı idare/idarelerin olayın meydana gelmesinde hizmet kusuru ya da kusursuz sorumluluğu bulunmadığına karar verilmiştir.
A) Temyiz konu kararın manevi tazminata ilişkin kısmının incelenmesi:
Bölge idare mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen kararın manevi tazminata ilişkin kısmı usul ve hukuka uygun olup, dilekçelerde ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bu kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Temyiz incelemesi üzerine verilecek kararlar" başlıklı 49. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde, temyiz incelemesi sonunda Danıştay'ın, kararda yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmayan maddi hatalar ile düzeltilmesi mümkün eksiklik veya yanlışlıklar varsa kararı düzelterek onayacağı hükme bağlanmıştır.
Temyize konu kararın hüküm fıkrasında yer alan "2- ... İdare Mahkemesi'nce verilen … gün ve E:…, K:… sayılı kararın, davacının 75.000,00-TL maddi tazminat talebi yönünden davanın reddine 5.000,00-TL manevi tazminat isteminin kabulüne, 5.000,00-TL manevi tazminatın davalı idareye başvuru tarihi olan 19/02/2007 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idarece davacıya ödenmesine ilişkin kısmının ONANMASINA," kısmının idare mahkemesi esas ve karar numaraları ve manevi tazminat miktarları olarak dava dosyası ile ilgili olmadığı, sehven kararda yer aldığı açıktır.
Bu nedenle kararın hüküm fıkrası "3- ... İdare Mahkemesi'nce verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararın, davacının 35.000,00 TL maddi tazminat talebi yönünden davanın reddine, 50.000,00 TL manevi tazminat isteminin 20.000,00 TL'lik kısmının manevi tazminatın davalı idareye başvuru tarihi olan 07/10/2016 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idarece davacıya ödenmesine, 30.000,00 TL'lik kısmının reddine ilişkin kısmının ONANMASINA," şeklinde düzeltilmesi gerekmektedir.
B) Temyiz konu kararın maddi tazminata ilişkin kısmının incelenmesi:
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık, 5233 sayılı Kanun'un yürürlüğünden sonra gerçekleşen dava konusu olayda, karşılanması talep edilen maddi zararın genel tazminat hukuku ilkeleri kapsamında mı yoksa, 5233 sayılı Kanun'un kendi özel düzenlemeleri kapsamında mı karşılanacağı hususundan doğmaktadır. Davacı olayda idarenin hizmet kusuru bulunduğu iddiasıyla tazminat talebinin hizmet kusuruna dayalı olarak karşılanması istemiyle yargı yoluna başvurmuş, davalı idare maddi zararın 5223 sayılı Kanun kapsamında karşılanması gerektiğini savunmuş, Mahkeme olayın terör olayı olduğunu ancak davacının başvurusuna bağlı olarak davasının genel hükümler kapsamında olduğundan bahisle terör olayı olarak nitelendirdiği olayda genel hükümler sosyal risk ilkesine dayalı olarak hüküm kurmuştur.
İLGİLİ MEVZUAT:
17/07/2004 tarihinde kabul edilip, 27/07/2004 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunun 1. maddesinde, ''Bu Kanunun amacı, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir.''; 2. maddesinin 1. fıkrasında, ''Bu Kanun, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsar.''; 6. maddesinin 1. ve 2. fıkralarında, ''Zarar gören veya mirasçılarının veya yetkili temsilcilerinin zarar konusu olayın öğrenilmesinden itibaren altmış gün içinde, her hâlde olayın meydana gelmesinden itibaren bir yıl içinde zararın gerçekleştiği veya zarar konusu olayın meydana geldiği il valiliğine başvurmaları hâlinde gerekli işlemlere başlanır. Bu sürelerden sonra yapılacak başvurular kabul edilmez. Bu Kanun kapsamındaki yaralanma ve engelli hâle gelme durumlarında, yaralının hastaneye kabulünden hastaneden çıkışına kadar geçen süre, başvuru süresinin hesaplanmasında dikkate alınmaz. İlgili valilik dışında diğer valilikler, kaymakamlıklar, Türkiye Cumhuriyeti dış temsilcilikleri, diğer bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarına yapılan başvurular ilgili valiliğe gönderilir.''; 7. maddesinde, ''Bu Kanun hükümlerine göre sulh yoluyla karşılanabilecek zararlar şunlardır: a) Hayvanlara, ağaçlara, ürünlere ve diğer taşınır ve taşınmazlara verilen her türlü zararlar, b) Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde uğranılan zararlar ile tedavi ve cenaze giderleri, c) Terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle kişilerin mal varlıklarına ulaşamamalarından kaynaklanan maddî zararlar''; 8. maddesinin 1. fıkrasında, ''7 nci maddede belirtilen zararlar, zarar görenin beyanı, adlî, idarî ve askerî mercilerdeki bilgi ve belgeler göz önünde tutularak olayın oluş şekli ve zarar görenin aldığı tedbirlere göre, zarar görenin varsa kusur veya ihmalinin de göz önünde bulundurulması suretiyle, hakkaniyete ve günün ekonomik koşullarına uygun biçimde komisyon tarafından doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile belirlenir.''; 9. maddesinde, ''Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın; a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine göre, b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar, c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar, d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı tutarına kadar, e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında, nakdî ödeme yapılır. Nakdî ödemenin tespitine esas tutulacak miktar, ödeme yapılmasına ilişkin valinin veya Bakanın onayı tarihinde geçerli gösterge ve katsayı rakamları esas alınarak belirlenir. Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri uygulanır. Cumhurbaşkanı, nakdî ödemeye esas tutulan gösterge rakamını yüzde otuza kadar artırmaya veya kanunî sınıra kadar indirmeye yetkilidir. Bu Kanun kapsamındaki zararlardan dolayı, zarar gören kişilere gerçek veya özel hukuk tüzel kişileri tarafından yapılan ödemeler sebebiyle Devlete rücu edilemez. Nakdî ödemenin şekli, tutarı, yaralanma ve engellilik derecelerinin tespitine ilişkin esas ve usuller yönetmelikle belirlenir.''; 12. maddesinde, "Komisyon, doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile yaptığı tespitten sonra 8 inci maddeye göre belirlenen zararı, 9 uncu maddeye göre hesaplanan yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerindeki nakdî ödeme tutarını, 10 uncu maddeye göre ifa tarzını ve 11 inci maddeye göre mahsup edilecek miktarları dikkate alarak, uğranılan zararı sulh yoluyla karşılayacak safi miktarı belirler. Komisyonca, bu esaslara göre hazırlanan sulhname tasarısının örneği davet yazısı ile birlikte hak sahibine tebliğ edilir. Davet yazısında hak sahibinin sulhname tasarısını imzalamak üzere otuz gün içinde gelmesi veya yetkili bir temsilcisini göndermesi gerektiği, aksi takdirde sulhname tasarısını kabul etmemiş sayılacağı ve yargı yoluna başvurarak zararının tazmin edilmesini talep etme hakkının saklı olduğu belirtilir. Davet üzerine gelen hak sahibi veya yetkili temsilcisi sulhname tasarısını kabul ettiği takdirde, bu tasarı kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı tarafından imzalanır. Sulhname tasarısının kabul edilmemesi veya ikinci fıkraya göre kabul edilmemiş sayılması hâllerinde bir uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneği ilgiliye gönderilir. Sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır.''; Geçici 1. maddesinde, ''Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde ilgili valilik ve kaymakamlıklara başvurmaları hâlinde, 19/7/1987 tarihi ile bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih arasında işlenen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya anılan tarihler arasında terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararları hakkında da bu Kanun hükümleri uygulanır.'' hükümleri düzenlenmiştir.
5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunun genel gerekçesinde ise, ''Anayasanın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten ve Anayasa metnine dahil olan Başlangıç Kısmında 'Topluca Türk vatandaşlarının millî gurur ve iftiharlarda, millî sevinç ve kederlerde, millî varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu...' belirtilmiş; Cumhuriyetin niteliklerini gösteren Anayasanın 2 nci maddesinde ise Türkiye Cumhuriyetinin 'toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı... sosyal bir hukuk devleti' olduğu vurgulanmıştır.
Kural olarak idarenin hukukî sorumluluğu kusur esasına dayanmaktadır. Sözü edilen kuralın istisnası olarak, idarenin önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemediği bir takım zararların, nedensellik bağı ve kusur koşulu aranmadan karşılanması gerekmektedir. Objektif sorumluluk anlayışına dayalı sosyal risk adı verilen bu ilke, bilimsel ve yargısal içtihatlarla da kabul edilmiştir.
Temelde Devletin anayasal düzenini yıkmayı amaçlayan terör eylemlerinin zarar gören kişilere karşı kişisel husumetten ileri gelmediği bilinmektedir. Terör eylemlerine hedef olan kişiler kendi kusur ve fiilleri sonucu değil, toplumun bir bireyi olarak zarar görmektedirler. Devleti ve toplumu hedef alan fiillerden doğan zararın mağdur kişinin üzerinde bırakılması, hak ve nasafet kurallarıyla bağdaşmaz. Ortaya çıkan zararın paylaştırılması, toplumun diğer kesimleri ile zarara uğramış kişiler arasında fedakarlığın denkleştirilmesi, hakkaniyet ve sosyal hukuk devleti ilkelerinin bir gereğidir. Kişilere verilen zararlar, ister terör örgütlerinin eylemlerinden, ister terörle mücadele sırasında Devletçe alınan tedbirlerden kaynaklanmış olsun; bu zararların belirtilen ilkeler uyarınca karşılanması, Devlete olan güveni pekiştirecek; vatandaş-Devlet kaynaşmasını artıracak, terörle mücadeleye ve toplumsal barışa önemli katkıda bulunacaktır. Terörle mücadelede Türk Silâhlı Kuvvetlerinin ve güvenlik güçlerinin kazandığı olağanüstü başarının sosyal ve ekonomik tedbirlerle desteklenmesi zorunluluğu toplumumuzun bütün kesimlerince kabul edilmektedir.
Öte yandan, Bakanlar Kurulunun 23/06/2003 tarih ve 2003/5930 sayılı Kararıyla kabul edilip 24/07/2003 tarih ve 25178 mükerrer sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 'Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar'ın 'Yargının işlevselliği ve kapasitesinin artırılması suretiyle etkin bir yargı sisteminin tesis edilmesi' başlığı altındaki (24.14.1.1.) numaralı tablodaki 18'inci sırada 'Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun Tasarısı'nın beklenen yürürlük tarihi 2004 yılı olarak belirlenmiştir.
Bu çerçevede yapılan çalışmalar sonunda, terör eylemlerinin ülkemizde yoğun olarak yaşandığı 19/07/1987 tarihi ile 30/11/2002 tarihi arasında, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının yargı yoluna gitmelerine gerek kalmadan, idarece en kısa süre içinde ve sulh yoluyla karşılanması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ancak bu yolla sonuç alamayanların başvurmaları, verilen tazminat miktarlarının haksız zenginleşme aracı olarak kullanılmasının önlenmesi amacıyla bu Tasarı hazırlanmıştır." ifadelerine yer verilmiştir.
Bununla birlikte; 5233 sayılı Kanun gereğince Zarar Tespit Komisyonu tarafından terör saldırısı sonucu ölenin yakınlarına yapılan sulhname teklifinin kabul edilmemesi nedeniyle açılan maddi ve manevi tazminat davasında, 5233 sayılı Kanun'un 1. maddesinde yer alan ''maddi'' sözcüğünün; 2. maddesinin 1. fıkrasında yer alan ''maddi'' sözcüğünün; 7. maddesinin (c) bendinde yer alan ''maddi'' sözcüğünün; 9. maddesinin, a) Birinci fıkrasında yer alan 'Yaralanma, sakatlanma ve ölüm hallerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın' biçimindeki ilk paragrafı ile (e) bendinin, b) ikinci fıkrasının ve Geçici 1. maddesinde yer alan ''maddi'' sözcüğünün, Anayasa'nın 2, 5, 11, 36, 90 ve 125. maddelerine aykırı olduğu kanısına varan Elazığ İdare Mahkemesi'nin yaptığı somut norm denetimi (itiraz) başvurusunda verilen Anayasa Mahkemesi’nin 25/06/2009 tarih ve E:2006/79, K:2009/97 sayılı kararında, “...5233 sayılı Yasa’nın 9. maddesi, terör ve terörle mücadele sırasında meydana gelen yaralanma, sakatlanma ve ölüm hâllerinde ödenecek maddi tazminat miktarı ile ödeme usulünün belirlenmesini düzenleyen bir kuraldır.
Bu kuralda, ölüm halinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın elli katı tutarında, ölenlerin mirasçılarına nakdi ödeme yapılacağı belirtilmiştir. Nakdî ödemenin tespitine esas tutulacak miktarın ise ödeme yapılmasına ilişkin valinin veya bakanın onayı tarihinde geçerli gösterge ve katsayı rakamları esas alınarak belirleneceği kuralına yer verilmiştir. Gösterge ve katsayı rakamlarının her yıl artış göstermesi nedeniyle, son işlem tarihinde geçerli gösterge ve katsayı rakamlarının esas alınması, tazminat alacaklısının lehine bir uygulama olduğu açıktır.
Toplumsal nitelikli bir riskin gerçekleşmesi sonucu meydana gelen özel ve olağandışı zararların karşılanmasında, devletin ödeme gücü, ekonomik durumu, zarar görenlerin sayısı, zarar doğuran olayların uzun süreli ve yaygın olması gibi nedenleri gözeterek idare, hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk hallerinde meydana gelen gerçek zarardan sorumlu olurken, sosyal risk ilkesinde sulh yoluyla ödenecek tazminat miktarının yasa koyucu tarafından yasayla belirlenmesi Anayasa’da güvence altına alınan sorumluluk hukukunun temel ilkelerine aykırılık oluşturmaz...” değerlendirmesinde bulunularak itirazın reddine karar verilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Her ne kadar davacı tarafından dava konusu olay nedeniyle uğradığı maddi zararların genel tazminat hukuku ilkeleri kapsamında karşılanması gerektiği ileri sürülmüşse de; 5233 sayılı Kanunun genel gerekçesinde de açıklandığı üzere anılan Kanunun yürürlüğünden sonra meydana gelen ve idarenin kusur ya da kusursuz sorumluluğunun bulunmadığı terör olaylarında da anılan Kanunun uygulanacağı ve 5233 sayılı Kanunun 9. maddesi ile Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Yönetmeliğin, ''Yaralanma, engelli hale gelme ve ölüm hallerinde yapılacak ödemeler'' başlıklı 21. maddesinde anılan hallerde maddi zararların nasıl hesaplanıp karşılanacağının özel olarak düzenlendiği, bu nedenle maddi zarar talebinin 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiği açıktır. Anayasa Mahkemesince de yukarıda gerekçesine yer verilen kararında; idare, hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk hallerinde meydana gelen gerçek zarardan sorumlu olurken, sosyal risk ilkesinde sulh yoluyla ödenecek tazminat miktarının yasa koyucu tarafından yasayla belirlenmesinin Anayasa’da güvence altına alınan sorumluluk hukukunun temel ilkelerine aykırılık oluşturmayacağı değerlendirmesinde bulunulmuştur.
Bu halde Bölge İdare Mahkemesince; terör olayı olduğu kabul edilen olayın sosyal riskin yasalaşmış hali olan 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerekirken, genel hükümler sosyal risk ilkesine dayalı olarak değerlendirilmesinde hukuka uygunluk bulunmamaktadır. Ancak … Bölge İdare Mahkemesi ... İdare Dava Dairesi tarafından, davacının maddi tazminat isteminin zarar oluşmadığı ve ispat edilemediği gerekçesiyle reddine karar verilmesinde neticesi itibarıyla hukuka aykırılık görülmemiştir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Tarafların temyiz istemlerinin reddine,
2. Temyize konu … Bölge İdare Mahkemesi ... İdare Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının hüküm fıkrasında yer alan "2-... İdare Mahkemesi'nce verilen … gün ve E:…, K:… sayılı kararın, davacının 75.000,00-TL maddi tazminat talebi yönünden davanın reddine 5.000,00-TL manevi tazminat isteminin kabulüne, 5.000,00-TL manevi tazminatın davalı idareye başvuru tarihi olan 19/02/2007 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idarece davacıya ödenmesine ilişkin kısmının ONANMASINA," kısmının, "3- ... İdare Mahkemesi'nce verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararın, davacının 35.000,00 TL maddi tazminat talebi yönünden davanın reddine, 50.000,00 TL manevi tazminat isteminin 20.000,00 TL'lik kısmının manevi tazminatın davalı idareye başvuru tarihi olan 07/10/2016 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idarece davacıya ödenmesine, 30.000,00 TL'lik kısmının reddine ilişkin kısmının ONANMASINA," şeklinde DÜZELTİLEREK ONANMASINA, manevi tazminata ilişkin kısmının ONANMASINA, maddi tazminata ilişkin kısmının yukarıda belirtilen gerekçe ile ONANMASINA,
3. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 50. maddesi uyarınca, bu onama kararının taraflara tebliğini ve bir örneğinin de … Bölge İdare Mahkemesi ... İdare Dava Dairesine gönderilmesini teminen dosyanın ... İdare Mahkemesine gönderilmesine, 02/03/2021 tarihinde onama kararı yönünden oy birliğiyle, gerekçe ile onama kararı yönünden oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY(X) :

Temyiz incelemesine konu … Bölge İdare Mahkemesi ... İdare Dava Dairesi kararı; usul ve yasaya uygun olduğundan, tarafların temyiz istemlerinin reddi ile kararın onanması gerektiği oyuyla Dairemiz çoğunluk kararına katılmıyorum.

Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi