1. Hukuk Dairesi 2016/16426 E. , 2020/2248 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakanları ...’ın maliki olduğu 391, 867 ve 890 parsel sayılı taşınmazlarını birlikte yaşadığı davalıya 1986 ve 1991 yıllarında satış suretiyle temlik ettiğini, temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, resmi eşi ... ve ondan olma çocuklarından mal kaçırdığını, bilahare davalının 890 sayılı parseli üçüncü kişiye sattığını ( bu parsele ilişkin haklarını saklı tuttuklarını ) ileri sürerek, dava konusu 391 ve 867 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tescilini istemişlerdir.
Davalı, mirasbırakan ile 1960 yılından 2000 yılına kadar birlikte yaşadığını, altı çocuklarının bulunduğunu, mirasbırakanın evlenirken söz verdiği mehir olarak 391 sayılı parseli 1986 yılında devrettiğini, diğer dava konusu 867 sayılı parseli ise ölünceye kadar mirasbırakan ile ilgilenmesi karşılığı verdiğini, mal kaçırma amacı bulunmadığını bildirip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, mirasbırakanın tüm bakım ve gözetimi ile davalının ilgilendiği, mirasbırakanın da bakım karşılığı çekişmeli taşınmazları devrettiği, mal kaçırma amacı bulunmadığı, aksinin de kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1921 doğumlu mirasbırakan ...’ın 26.05.2000 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak 1997 yılında ölen eşi ...’den olma davacı çocuk ve torunları ile birlikte yaşadığı davalı ...’den olma dava dışı çocuklarını bıraktığı, davalı ...’den olma çocuklarının ( altı kişi ) 1960 ila 1970 doğum tarihleri arasında olduğu, mirasbırakanın maliki olduğu 391 ( 63.200 m2’lik tarla ) parsel sayılı taşınmazın tamamını 09.10.1986 tarihinde, 867 ( 96.100 m2’lik tarla ) parsel sayılı taşınmazını ise 08.08.1991 tarihinde davalı ...’ye satış suretiyle temlik ettiği kayden sabittir.
Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; mirasbırakanın resmi nikahlı eşi ... ile çocukları doğduktan sonra birlikte yaşamadığı, ölünceye kadar davalı ... ile birlikte yaşadığı ve ondan da altı tane çocuğunun bulunduğu, mirasbırakanın eşi ... ve çocukları ile arasının iyi olmadığı, onlarla ilgilenmediği, bu husus değerlendirildiğinde mirasbırakanın mal kaçırmak için bir amacının olduğu, dava konusu taşınmazların halen mirasbırakana ait olduğunun bilindiği, davalı taraf 391 sayılı parselin mehir olarak verildiğini savunmuş ise de; mirasbırakan ile davalının 1960 yılında birlikte yaşamaya başladığı ( davalının da kabulünde olduğu ), anılan taşınmazın ise 26 yıl sonra 1986 yılında devredildiği, savunmanın hayatın olağan akışına uygun olmadığı, öte yandan davalı taraf 867 sayılı parselin de bakım karşılığı verildiğini savunmuş ise de; mirasbırakanın ölümüne yakın bakıma ihtiyaç duyduğu, ne var ki anılan taşınmazın 1991 yılında temlik edildiği, devir tarihinde mirasbırakanın bakım ihtiyacı bulunmadığı, ayrıca davalının savunmalarını destekler mahiyette bir delil sunmadığı, mirasbırakanın terekesinde önemli yer teşkil eden dava konusu taşınmazları devrettiği ve geriye azımsanmayacak miktarda bir malvarlığı da bırakmadığı anlaşılmıştır.
Yukarıda yer verilen olgu ve ilkeler bir bütün halinde değerlendirildiğinde; yapılan temlikler ile mirasbırakanın mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak hareket ettiği saptanmıştır.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde hataya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Kabule göre de; dava reddedildiği halde maktu karar ve ilam harcına hükmedilmesi gerekirken, nispi karar ve ilam harcına hükmedilmesi de hatalıdır.
Davacılar vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz eden davacılar geri verilmesine, 04.06.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.