10. Hukuk Dairesi 2014/18064 E. , 2015/7293 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava, sigorta prim borçları nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, iş mahkemesi sıfatıyla bakılan uyuşmazlıkta davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün taraflar avukatlarınca temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-) Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, taraflar vekillerinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-) 1986 – 01.11.2005 tarihleri arasında 506 sayılı Kanuna tabi zorunlu sigortalılığı bulunan, 27.04.2006 - 29.09.2011 döneminde anılan Kanun ve 5510 sayılı Kanunun 4/1(a) maddesi kapsamında adına tam gün üzerinden eksiksiz bildirimleri gerçekleştirilen davacının, 21.12.2005 – 25.10.2011 tarihleri arasında süregelen ticari araca bağlı vergi kaydı nedeniyle 2012 yılının Haziran ayında 1479 sayılı Kanuna tabi tescili yapılarak 21.12.2005 – 28.02.2011, 30.09.2011 – 25.10.2011 dönemlerinde söz konusu Kanun ve 5510 sayılı Kanunun 4/1(b) maddesi kapsamında sigortalı kabul edilerek çakışan hizmet akdine tabi diğer sigortalılığının iptal edildiği, sonrasında geçerli sayılan sigortalılık üzerinden prim borcu tahakkuk ettirildiği anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanaklarından olan 1479 sayılı Kanunun 02.08.2003 günü yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanunla değişik 24. maddesinde, kanunla ve kanunların verdiği yetkiye dayanılarak kurulu sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdi ile bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışan esnaf ve sanatkârlar ile diğer bağımsız çalışanlardan ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya basit usulde gelir vergisi yükümlüsü olanlar ile gelir vergisinden muaf olanlardan Esnaf ve Sanatkâr Sicili ile birlikte kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun olarak kayıtlı olanlar “zorunlu sigortalı” sayılmış, 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı
Kanunun 4. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde de bu Kanunun kısa ve uzun vadeli sigorta kolları uygulaması bakımından hizmet akdine bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan ticarî kazanç veya serbest meslek kazancı nedeniyle gerçek veya basit usûlde gelir vergisi yükümlüsü olanların sigortalı sayılacağı belirtilmiştir.
Diğer taraftan 5510 sayılı Kanunun 53. maddesinin 1. fıkrasında, sigortalının, 4. maddenin 1. fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerinde yer alan sigortalılık hallerinden birden fazlasına aynı anda tabi olmasını gerektirecek şekilde çalışması halinde; öncelikle aynı maddenin 1. fıkrasının (c) bendi kapsamında, (c) bendi kapsamında çalışması yoksa ilk önce başlayan sigortalılık ilişkisi esas alınarak sigortalı sayılacağı öngörülmüş, anılan fıkra daha sonra 6111 sayılı Kanunun 33. maddesi ile değişikliğe uğramıştır. 01.03.2011 günü yürürlüğe giren bu maddede, sigortalının 4. maddenin 1. fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde yer alan sigortalılık statüleri ile (c) bendinde yer alan sigortalılık statüsüne aynı anda tabi olacak şekilde Kanun kapsamına girmesi halinde öncelikle aynı maddenin 1. fıkrasının (c) bendi kapsamında, (a) ve (b) bentlerinde yer alan sigortalılık statülerine tabi olacak şekilde Kanun kapsamına girmesi durumunda ise aynı maddenin 1. fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılacağı açıklanmış, 5510 sayılı Kanuna 6111 sayılı Kanunla eklenen Geçici 33. maddede de, Kanunun 53. maddesinin 1. fıkrasında bu maddenin yürürlük tarihi itibarıyla yapılan değişikliklerin, bu değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihten öncesi için uygulanmayacağı belirtilmiştir.
Sosyal Güvenlik Hukukumuzda, “sosyal sigortalarda çokluk”, bir başka anlatımla bireylere olabildiğince sosyal sigorta hakkı tanıma, “yararlanmada ve yükümlülükte teklik” ilkesi egemen olup buna göre, aynı tarihlerde farklı sosyal güvenlik kuruluşları ve kanunları kapsamında bulunulamaz ve çifte sigortalılık olarak adlandırılan bu statü kanun hükümleriyle engellenmiştir. 5510 sayılı Kanunun yürürlükte olmadığı 01.10.2008 tarihi öncesine ilişkin olarak bu tür çakışan (ikili) sigortalılığa ilişkin uyuşmazlıkların çözümü için, gerçek ve fiili çalışmanın, başka bir anlatımla baskın sigortalılık olgusunun hangi Kurum ve Kanun kapsamında gerçekleştiği belirlenmeli, aynı döneme rastlayan gerçek ve fiili çalışmalardan hangisinin sigortalının hayatında ekonomik olarak baskın çalışma niteliği taşıdığı ortaya konulmalıdır. Şu durumda 506 sayılı (hizmet akdine dayalı olarak işveren/işverenler tarafından çalıştırılma) ve 1479 sayılı (hizmet akdine bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışma) Kanunlar kapsamında veya 5510 sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri çerçevesinde birleşen (çakışan) zorunlu sigortalılık olgusuna ilişkin olarak; 5510 sayılı Kanunun yürürlükte olmadığı 01.10.2008 tarihi öncesi dönem yönünden baskın sigortalılığa üstünlük tanınmalı, 01.10.2008 – 01.03.2011 dönemi yönünden 5510 sayılı Kanunun 53. maddesi gereğince ilk önce başlayan sigortalılık ilişkisi esas alınmalı, 01.03.2011 tarihinden itibaren ise anılan maddede 6111 sayılı Kanunla yapılan değişiklik gözetilerek hizmet akdine dayalı çalışmaya değer verilmelidir.
Yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar ışığında dava değerlendirildiğinde, hizmet akdine tabi çalışmanın söz konusu olmadığı 21.12.2005 – 27.04.2006, 30.09.2011 – 25.10.2011 dönemlerinde vergi kaydı bulunan davacının 1479 sayılı
Kanun ve 5510 sayılı Kanunun 4/1(b) maddesi kapsamında sigortalı olduğu belirgindir. Çakışan 27.04.2006 – 01.10.2008 dönemi yönünden ise yöntemince baskın sigortalılık olgusu araştırılmalı, anılan dönemde üstünlük tanınması gereken sigortalılık ilişkisi ortaya konulup buna göre 01.10.2008 – 28.02.2011 tarihleri arasında tabi olunacak sigortalılık statüsü belirlenerek elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu istemin reddedilmesi isabetsiz olduğu gibi, reddedilen davada vekil ile temsil olunan Kurum yararına avukatlık ücreti belirlenmemesi de usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, taraflar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının isteği durumunda davacıya geri verilmesine, 16.04.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.