Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden maliki olduğu 34 ada 32 parsel sayılı taşınmazını davalının bankadan kredi çekmesini temin etmek amacıyla 05.04.2006 tarihli protokol gereğince 18.04.2006 tarihinde davalıya temlik ettiğini, kredinin geri ödemelerinin tamamlanması halinde taşınmazın davacıya iadesinin kararlaştırılmasına rağmen davalının kendisine ihtarname keşide ederek evi boşaltmasını istediğini ileri sürerek, tapu iptal ve tescil isteminde bulunmuştur.
Davalı, davanın reddini savunmuş, dahili davalılar iyi niyetli olduklarını bildirmişlerdir.
Davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece “..... çekişme konusu taşınmazın 18.4.2006 tarihinde davalıya temlik edildiği kayden sabittir.Taşınmazın devri ile ilgili olarak taraflar arasında 5.9.2006 tarihli 1 ve 2 nolu protokollerin düzenlendiği ve anılan protokollerde taşınmaz devrinin hangi sebeplerle gerçekleştirildiği açıklanmıştır.Öte yandan, davalı C.Ö.’in davacıya Kadıköy 7. Noterliğince keşide edilen 22.1.2007 tarihli ihtarname ile de taraflar arasında bir kısım ticari ilişkilerin bulunduğu belirtildikten sonra, şayet davacının davalıya olan borcu ödenmez ise taşınmaz mülkiyetinin davalıya geçeceği ihtar edilmiştir.Anılan belgenin yukarıda değinilen İnançları Birleştirme Kararının öngördüğü belge niteliğinde olduğunun kabulü halinde taraflar arasında alacak ve borç ilişkisinden kaynaklanan sebeple devrin yapıldığı ve davacının davalıya ödenmemiş bir borcu varsa BK’nun 81. md. de gözetilerek anılan borcun mahkeme veznesine depo ettirilmek suretiyle davanın kabulü cihetine gidileceğinde kuşku yoktur.Kaldı ki, taraflar arasındaki ticari ilişkiden kaynaklanan ve taşınmaz devrinin sebebini teşkil eden nedenle davalı Cemal tarafından davacı Ahmet aleyhine Kadıköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/93 Esas sayılı dosyasında alacak davası açıldığı ve kabul edildiği de sabittir.Nevarki, açılan dava sebebiyle verilen kararın kesinleşip kesinleşmediği belli değildir. O halde, BK’nun 81.md. gözetilirken mükerrer ödemeye sebebiyet verilmemesi açısından bu hususunda dikkate alınması gerekeceği kuşkusuzdur.Hal böyle olunca, davanın yukarıda değinilen ilkeler ve olgular gözetilmek ve delillerin değerlendirilmesi suretiyle hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken” gereçesiyle bozulmuş Mahkemece bozmaya uyularak davanın REDDİNE karar verilmiştir.
Karar, davacı,davalı C. Ö.ve dahili davalı A.N.T.vekilleri tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 01.03.2011 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat İ.N. ile yine temyiz eden vekili Avukat U.Ç. ile temyiz edilen vekili Av.İ.A. geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi .tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece önceden verilen kararın temyizi üzerine Daire bozma kararında özetle mahkemece yapılması gerekli olan işlemler ve taraflar arasındaki çekişmenin giderilmesinde takip edilecek yollar ve ilkeler duraksamaya yer bırakmayacak şekilde gösterilmiş olup, mahkemece bozmaya uyulması neticesinde son kayıt malikinin iyi niyetli olduğu kabul edilerek davanın reddine karar verilmiştir.
Gerçekten de, bozma kararında da belirtildiği üzere taraflar arasındaki çekişmenin inançlı işlemden kaynaklandığı ve çekişmenin giderilmesi konusunda gözetilmesi gerekli olan 05.02.1947 tarih ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca düzenlenen belgenin inançlı işlemin belgesi niteliğini taşıdığı sabittir. Taşınmaz ilk el durumunda bulunan C.Ö.e inançlı işleme dayalı olarak temlik edildikten sonra 02.04.2007 tarihinde eldeki dava açılmış ve dava sebebiyle taşınmazın sicil kaydına 24.04.2007 tarihinde "davalıdır " şerhi konulmuş, bundan sonra 12.06.2007 tarihinde Ü.e, 19.06.2008 tarihinde de son kayıt maliki A.N.e intikal ettirilmiştir. Gerek Ü.in gerekse A.N.in söz konusu taşınmazı edinme tarihlerinde sicil üzerinde "davalıdır" şerhi mevcut bulunduğuna göre adı geçen bu davalıların şerhi bilmediklerini savunmalarına olarak yoktur ve sicilin aleniyeti ilkesi gözetildiğinde de bu savunmaya değer verilemeyeceği açıktır.
O halde, TMK"nun 1024. maddesi gereğince bu şahısların TMK"nun 1023 maddesinin koruyuculuğundan istifadeleri mümkün değildir.
Hal böyle olunca, önceki yerel mahkeme kararını bozan Dairenin kararında değinilen hususlar dikkate alınmak suretiyle gerekli araştırma ve inceleme yapılarak neticesine göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Tarafların bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden tarafların vekilleri için 825.00.-TL. duruşma avukatlık parasının karşılıklı olarak alınıp birbirlerine verilmesine, 01.03.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.