8. Hukuk Dairesi 2011/300 E. , 2011/5090 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tescil
... ile Hazine ve Tuzla Köyü Tüzel Kişiliği aralarındaki tescil davasının kabulüne dair ... Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 19.10.2010 gün ve 71/331 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı, dilekçesinde mevkii ve sınırları yazılı tahmini 1500 m2"lik taşınmazın kadastro çalışmalarında tescil harici bırakıldığını, tarla niteliğindeki bu yerin dedesinden babasına, babasından da kendisine intikal ettiğini, zilyetliğin eklemeli olarak 100 yılı aşkın olduğunu, kadastro çalışmaları sırasında sel suları altında kaldığı için tespitinin yapılamadığını açıklayarak bu yerin adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Hazine vekili, tebligattan sonra takdiri mahkemeye bırakmıştır.
Davalı köy tüzel kişiliği temsilcisine dava dilekçesi yöntemine uygun biçimde tebliğ edilmesine rağmen oturumlara katılmamış ve yanıt vermemiştir.
Mahkemece, kazanma koşulları davacı lehine gerçekleştiğinden bahisle fenni bilirkişiler ...ve ... tarafından düzenlenen krokide A harfiyle gösterilen 690.15 m2, B harfiyle işaretli 95.34 m2 ve C harfiyle belirlenen 366,54 m2 taşınmazın köyün son parsel numarası verilerek tarla niteliğiyle davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
Hüküm, süresi içerisinde Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Toplanan deliller, tüm dosya kapsamından; dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde tapulama çalışmaları 1958 yılında tamamlanmıştır. Dava konusu yer ve çevresi Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğundan tescil harici bırakılmıştır. Keşifte dinlenen mahalli bilirkişi ve davacı tanıkları, dava konusu yerin öncesinde davacının babasına ait iken o şahsın 1995 yılında ölümüyle davacı ve kardeşlerinin katılımıyla 2001 yılında miras taksiminin yapıldığını, bu yerin davacıya kaldığını, ne var ki, son 6-7 yıldan beri ekilip sürülmemesi nedeniyle çayır vasfına dönüştüğünü, öncesinde davacının babasının çatma yaparak bu yeri kullandığını ve ihya işleminin 1962 yılında tamamlandığını açıklamışlardır.Keşifte görevlendirilen ve ölçekli kroki tanzim eden kadastro teknisyenlerinin 17.5.2010 tarihli raporunda: krokide A ile gösterilen yerin pasif dere yatağından açıldığı ve zeminde kullanılır vaziyette olduğu, B harfiyle özgülenen bölümün zeminde fiilen yol olduğunu öncesinde Devletin hüküm ve tasarrufunda olan pasif dere yatağından açıldığını, C harfiyle belirtilen kısmın ise zeminde halen taşlık olarak görüldüğünü açıklamışlardır. Ziraatçi bilirkişi 20.05.2010 günlü raporunda özetle; taşınmazın üzerinde hali hazırda herhangi bir tarımsal faaliyetin olmadığını ve çayır bitkisiyle örtülü bulunduğunu, bu yerdeki oltu çayının sık sık yatak değiştirdiğini, çay ile taşınmaz arasında 4-5 metre kot farkı bulunduğunu, yöre halkının kendi imkanlarıyla çay kenarına taş yığarak ve sögüt ağacı dikerek sel sularından taşınmazları korumak için set yaptıklarını ve bu setlerin halk dilinde çakma olarak isimlendirildiğini, setle olan sınırda üç adet 15-20 yıllık söğüt ağacının bulunduğunu açıklamıştır. Jeolog bilirkişi ise, 14.05.2010 havale tarihli raporunda özetle; bu yerdeki oltu çayının zeminin gevşek olması nedeniyle sık sık yatak değiştirdiğini, ne var ki, çay kenarına yapılan setle çayın kontrol altına alınarak zarar vermesinin önlendiğini, taşınmazın halen çay vasfında olduğunu ve aktif dere yatağı konumunda olmadığını açıklamıştır. Belirlenen olgular tarafların ve mahkemenin kabulündedir.
Uyuşmazlık nitelikleri yukarıda açıkça yazılı olan bu gibi yerlerin zilyetlik ve imar ihya yoluyla kazanılıp kazanılamayacağında toplanmaktadır. Bilindiği üzere ve kural olarak, dere yatağı ya da çay metrukatı vasfındaki bir yerin zilyetlikle kazanılması için imar ve ihyanın yoğun emek ve para harcanarak tamamlanmasından itibaren 20 yıllık kazandırıcı zamanaşımı süresinin aralıksız ve çekişmesiz olarak geçmesi gerekir. Bundan ayrı dava konusu taşınmazın oltu çayının etki alanında kaldığı, yapılan setlerin Devlet kurumu tarafından belirli bir plan ve projeye göre değil, yöre halkının insan güçü kullanarak yapmış oldukları taş yığınından ibarettir. Kaldı ki, bir yere söğüt ağacı dikmek ve yetiştirmek imar ve ihya sayılmamakadır. Taşınmazın setle olan sınırındaki söğüt ağaçlarının yaşları da dikkate alındığında ayrıca, dinlenen mahalli bilirkişi ve tanık anlatımlarına göre de, taşınmazın özellikle 6-7 yıldan beri kullanılmadığı göz önünde bulundurulduğunda öncesinden de imar ve ihyasının tamamlanmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Hal böyle olunca; davacının davasının reddine karar vermek gerekirken 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14 ve 17. maddesiyle, TMK.nun 713/1. maddesindeki koşulların davacı yararına gerçekleştiğinden bahisle yazılı olduğu üzere kabul kararı verilmesi doğru olmamıştır.
Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerindedir. Kabulü ile hükmün 6100 sayılı ...nun Geçici madde 3"ün yollamasıyla HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA,13.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verlidi.