8. Hukuk Dairesi 2011/3021 E. , 2011/4838 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali ve Tescil
... ile ... ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair ....Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 11.01.2011 gün ve 159/4 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay"ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 04.10.2011 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davacı vekili Avukat ... geldi. Karşı taraftan kimse gelmedi. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanın sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı vekili, vekil edeni ile kardeşleri davalılar arasında 1979 yılında biraraya gelerek alınan ve o tarihte vekil edeninin askerde olması sebebiyle davalılar adına tapuya kaydedilen 1699 ada 7 parsel üzerinde dört katlı ev ve iki dükkan olduğu, 1991 yılında yapılan sözleşme ile bu binadaki bir dükkan ve üçüncü katın davacıya verileceğinin kararlaştırılmasına ve bina taraflarca birlikte yaptırılmasına rağmen davalıların devre yanaşmadıklarını açıklayarak davalılar adına müşterek tapunun iptali ile vekil edeninin hissesi oranında tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalılardan ... vekili, davacının alım gücü olmadığını, taşınmazı kendi birikimleri ile alan vekil edeninin ailenin büyüğü olması sebebiyle kardeşlerini himaye, mağdur olmalarını engelleme ve aile bireylerini birarada tutma amacı ile binada kat atarak oturmalarına müsaade ettiğini, davacının iddiasının yazılı belge ile ispatı gerekip tanık dinlenemeyeceğini açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuş, diğer davalılar usulüne uygun dava dilekçesi tebliğine rağmen duruşmaya gelmedikleri gibi bir cevap da vermemişlerdir.
Mahkemece, taşınmaza ait tapu kaydı getirtilerek tarafların iddia ve savunmalarına ilişkin delilleri toplanmaksızın, tapulu taşınmazların adi nitelikli sözleşme ile devrinin mümkün olmadığı gerekçesi ile davacının davasının reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacının dayandığı kardeşler arasında düzenlenen ve kardeşlerin imzalarını da içeren 13.5.1991 tarihli adi yazılı tutanak incelendiğinde, "Bahçemize yapacağımız inşaatta müştemilat binayı yıkacağımızdan dolayı karşılığında davacıya yapılacak inşaatta bir dükkan taahhüt edildiği ayrıca mevcut binanın üçüncü katını davacının yapmasına müsaade edildiği anlaşılmaktadır." Yani yıkılacak bina karşılığında dükkan ve üçüncü katın davacıya bırakıldığı görülmektedir. Böylece davacının edimini yerine getirdiğinin kabulü gerekir. Dava dilekçesi, cevaba cevap dilekçesindeki açıklamalar ile davalı ... vekilinin cevap dilekçesi incelendiğinde davacının iptal ve tescil talebinin inançlı işleme dayalı olduğunun kabulü gerekir. Dayanak sözleşmedeki ifade taraflar arasında inanç ilişkisi olduğunu göstermektedir.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa HMK"nun 202.maddesi (HUMK’nun 292.m) uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir. Böyle bir durum söz konusu değilse, taraflar yakın akraba olsalar dahi inanç ilişkisinin varlığı tanıkla kanıtlanamaz. Esasen, çekişme konusu dükkan tapuda davalılar miras bırakanı adına kayıtlı bulunduğundan, davacının iddiası senede karşı bir iddia olup, HMK"nun 201.maddesi (HUMK’nun 290.m) gereğince yazılı olarak kanıtlanması gerekir.
Yazılı delille veya yazılı delil başlangıcı yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK.m.188-HUMK.m.236) yemin (HMK.m.225 ve devamı-HUMK.m.344 ve devamı) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır.
Bu ilkeler ışığında davacının dayandığı 13.5.1991 tarihli sözleşmenin inanç sözleşmesi olduğu gözetilerek iddia ve savunma doğrultusunda taraf delillerinin toplanması, sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken davanın nitelendirilmesinde hataya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır. Mahkemece, davacı taraf iddialarını ispat ettiği ve dava olumlu sonuçlandığı takdirde dava konusu 1699 ada 7 parselde davalılardan ..."ın 119/496, ..."ın 120/496 ve ..."ın 119/496 paylarının olduğu,bakiye 138/496 payın Hazineye ait iken ... tarafından satın alındığının ve tapuda taşınmaz her ne kadar arsa vasfında kayıtlı bulunmakta ise de taşınmaz üzerinde bulunan binada dava konusu edilen bir dükkan ile üçüncü kattaki daireye isabet edecek arsa paylarının, davalılar adına Hazineden satın alınan pay dışındaki kayıtlı paylar karşısındaki durumunun da gözönünde bulundurulması gerekir.
Açıklanan nedenle davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile usul ve kanuna aykırı bulunan hükmün 6100 sayılı HMK"nun geçici 3.maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK.nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına, Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 825 TL avukatlık ücretinin davalılardan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davacıya verilmesine ve 18,40 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine 04.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.