20. Hukuk Dairesi 2013/4655 E. , 2013/7667 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı ... vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili,...İlçesi 15 parsel sayılı taşınmazın kısmen kesinleşen orman sınırları içinde kaldığı iddiasıyla davalı adına kayıtlı tapunun iptalini ve orman niteliği ile Hazine adına tescilini istemiştir.
Yargılama sırasında, taşınmaz 7975 ve 7976 sayılı parsellere ifraz edilmiştir.
Mahkemece, davanın kabulü ile dava konusu 15 sayılı parselden ifrazen oluşan 5578,77 m2 yüzölçümlü 7976 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile orman niteliği ile Hazine adına tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, kesinleşen orman sınırı içinde kalan tapu kaydının iptali istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 1947 yılında 3116 sayılı Kanun gereğince orman tahdidi yapılmıştır. 1987 yılında aplikasyon ve 2B madde uygulaması yapılmıştır. Genel arazi kadastrosu işlemi 1979 yılında yapılmıştır.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava dilekçesi ve duruşma günü tebliği için davalıya davetiyenin davalının tapu kütüğünde yazan adresine gönderildiği, tanınmadığından bahisle iade edilince, Orman Yönetiminin bildirdiği başka bir adrese gönderildiği, aynı şekilde tanınmadığından bahisle iade edilince bu kez ilanen tebliğ edildiği, gerekçeli kararın ise mahkeme kaleminde bizzat tebliğ edildiği görülmektedir.
Hemen belirtilmelidir ki, yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi davanın süratle sonuçlandırabilmesi, öncelikle tarafların yargılama gününden haberdar edilmesi ile mümkündür. Kişinin, hangi yargı merciinde duruşmasının bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilebilmesi, usulüne uygun olarak tebligat yapılması ile sağlanabilir. 6100 sayılı Kanunun 27. maddesi (HUMK" nun 73. maddesi) hükmünde çok açık bir şekilde vurgulanan temel kurala göre, mahkeme, tarafları dinlemeden, onları, iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usûlüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez. Bu bakımdan davetin ve bunun yazılı şeklinin (davetiyenin) davadaki önemi büyüktür
Öte yandan, tebligatın nasıl ve kimlere yapılacağı adres araştırması ve tespitinin yöntemi 7201 sayılı Tebligat Kanununda gösterilmiş, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 48 ve diğer maddelerinde de adres bilgilerinin tutulması, güncellenmesi ve kullanılması ile ilgili hükümler öngörülmüştür.
Öncelikle; kanuna uygun biçimde taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına girilmesi, deliller toplanarak bir sonuca ulaşılması asıldır. Değinilen işlemleri nedeniyle tebligat, bilgilendirme yanında, belgelendirme özelliği de bulunan bir usûlî işlemdir. Tebliğ ile ilgili Tebligat Kanunu ve Tüzük hükümleri şekle tabidir. Bu nedenle, tebligata ilişkin kanunî hükümlerin gözden uzak tutulmaması ve uygulanması zorunludur. Kural olarak; "tebligat" tebligat yapılacak kişiye bilinen en son adresinde yapılır (Teb.K.md.10.). Son adreste bulunamamışsa, teblig memuru bulunabileceği adresi araştırır. Bulamazsa, durumu Muhtarlığa onaylatmak suretiyle saptar (Teb.K.md.28). Tebliği çıkaran kuruluşa bildirir. İlgili kuruluş, kişinin mensubu olduğu kurumlardan Tapu, Muhtarlık, Nüfus,Vergi Dairesi, Belediye idaresinden adresini araştırır. Buna rağmen, adres tespit edilemezse adres meçhul sayılarak ilanen tebligat kararı verilebilir (Teb.K.md.46). Özetlenen ilkeler, kanunî ve yargısal uygulamalarla benimsenmiş öğretide de bu yönde görüşler ifade edilmiştir (1.H.D 15.09.1998 tarih 6407/9124, HGK 20.09.1999 tarih 1-609/744, Baki Kuru, HMU 2. Cilt, S.1582-1583).
O halde, yukarıda belirtilen işlemler yapılmaksızın ve ilkeler gözardı edilerek sonuca gidilmiş olmasının doğru olduğu kabul edilemez. Esasen, taraf teşkilinin sağlanması Anayasanın 90/son maddesi delaletiyle AİHS"nin 6. maddesi hükmü uyarınca adil yargılanma hakkının da bir gereğidir. Bu durumda dava dilekçesinin tebliğinin yöntemine uygun olduğu söylenemez. Bunun sonucu olarak davalının eldeki davada savunma hakkını kullanamadığı ortadadır. Savunma hakkının kısıtlanması mutlak bozma nedenidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 09.09.2013 günü oy birliği ile karar verildi.