11. Hukuk Dairesi 2017/495 E. , 2019/56 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 14. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada ... 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 21/09/2016 tarih ve 2016/308 E. - 2016/901 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair ... Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi’nce verilen 29/11/2016 tarih ve 2016/11-2016/11 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketin ortağı olduğunu, şirket ana sözleşmesinde yönetim kurulunun üç kişiden oluşacağının belirlendiğini, şirketin kurucusu ve hakim hissedarının(%99,5 hissedar) müteveffa ... olduğunu, 17.06.2011 tarihli genel kurul kararıyla ..., ... ve ...’ndan oluşan üç kişilik yönetim kurulunun oluştuğunu, yönetim kurulunun başkanı ve şirketi temsil ve ilzama tek yetkilisi olan müteveffa ...’nun genel kurul tarihi öncesinde “demans” hastalığına yakalandığını, ilerleyen zamanda ve görev süresince hastalığının artarak devam ettiğini ve 30.03.2014 tarihinde de vefat ettiğini, söz konusu hastalığından dolayı temyiz kudretini kaybetmiş olan ...’nun yönetim kurulu üyeliğinin kendiliğinden sona erdiğini, dolayısıyla iki kişi kalan yönetim kurulundan dolayı davalı şirketin organsız kaldığını, 17.06.2011 tarihinden itibaren hukuken ve fiilen iki kişi kalan yönetim kurulunun işlemlerinin sürdürdüğünü, davalı şirketin yönetimini ve tüm ticari işlemlerini sahte imza ve belgelere dayalı olarak yapıldığını, hatta noterde düzenlenmiş geniş yetkili vekaletnameyle temyiz kudretini kaybetmiş olan üye adına tam yetkili vekil olarak işlemler yapılarak kendileri lehine kişisel çıkar sağladıklarını, şirketi borçlu hale getirdiklerini, dolayısıyla anılan dönemdeki tüm yönetim kurulu kararlarının yoklukla malul olduğunu ileri sürerek, 12.12.2013 ve 10.04.2014 tarihli genel kurulların toplanmasına ilişkin yönetim kurulu kararlarının, ...’na tek başına ve sonradan ... ile ...’ye temsil ve ilzam yetkisi veren yönetim kurulu kararlarının, 17.06.2011 tarihli genel kurul sonrasından dava tarihine kadar olan tüm yönetim kurulu kararlarının yokluklarının tespitini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacı ortağın 17.06.2011 tarihli genel kurula velisi ile 10.04.2014 tarihinde yapılan genel kurullara asil olarak iştirak ettiğini ve olumlu oy vererek yönetim kurullarını ibra ettiğini, dolayısıyla söz konusu yönetim kurulu kararının yıllar sonra batıl olduğunu iddia etmenin iyi niyetle bağdaşmadığını, davacının iddialarının dava ve davalı tüzel kişilikle ilgisinin bulunmadığını, kaldı ki ...’nun fiil ehliyetini kaybettiğini gösteren tıbbi bir raporun bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, iptali istenen yönetim kurulu kararının davalı şirketin genel kurulunun toplanmasına ilişkin olduğu, dolayısıyla şirketin genel kurulunun yapılması için alınan yönetim kurulu kararının TTK.nın 391. maddesinde sayılan hususlardan hiçbirine girmediği, diğer yandan genel kurulun toplanmasının tüm paydaşların yararına olduğu, şirketin genel kurulunun toplanmasına dair alınan yönetim kurulu kararının batıl kararlardan olmadığından iptalinin istenemeyeceği, 12.12.2013 tarihli genel kurul kararının iptali için açılan ... 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/1208 Esas sayılı dosyasının eldeki dava açısından bekletici sorun yapılmasında hukuki yararın bulunmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince verilen kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine İstinaf Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davacının dava konusu yönetim kurulu kararlarının butlanla sakat olduğunu iddia ettiği ancak anılan kararların ne suretle haklarını ihlal ettiğini, TTK’nın 391. maddesinde sayılan hangi butlan sebebinin gerçekleştiğini açıklayamadığı, butlanı talep edilen yönetim kurulu kararlarının genel kurulun toplantıya çağrılmasına ilişkin olduğu, bu nedenle bu kararların davacı ortağın hak ve çıkarlarını doğrudan doğruya ihlal eden veya kısıtlayan kararlardan olmadığı, TTK’nın 391. maddesi uyarınca butlan halinden söz edilemeyeceği, davacının davalı şirketin murahhas üyesinin temyiz kudretini kaybettiğini, bu nedenle üyeliğinin düştüğünü, şirketin organsız kaldığını, buna rağmen 2 üyenin toplanarak karar almasının yok hükmünde olduğunu iddia ettiği, ancak, murahhas üye hakkında verilmiş bir hacir kararı bulunmadığı gibi, temyiz kudretinin kaybedildiğini gösterir her hangi bir sağlık kurulu ya da hekim raporu sunulmadığı, TTK’nın 390/1. maddesine göre, şirket yönetim kurulunun iki kişiyle toplanıp karar almasının mümkün olduğu gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
1-) Dava, yönetim kurulu kararlarının yoklukla malul olduğunun tespiti istemlerine ilişkin olup, Bölge Adliye Mahkemesince, yazılı gerekçelerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Ancak, muris ... hakkında düzenlenen 16.10.2012 tarihli, ‘Hasta Ekiprizinin hasta geçmişi ve teşhis bölümünde, adı geçenin alzheimer hastası olduğu belirtilmiştir. Davacı yanca da, murisin alzheimer hastalığına yakalandığı ve anılan hastalığın murisin fiil ehliyetini ortadan kaldırdığı, murisin hastalığı ile ilgili ceza soruşturması kapsamında Adli Tıp Kurumu raporu istenildiği ve anılan raporun sonucunun beklenmesi talep edilmiştir. Gerçekten de, muris ...’nun fiil ehliyeti bulunmadığının tespiti, yönetim kurulu kararlarının geçerliliğini etkileyecektir. Bölge Adliye Mahkemesince, belirtilen tarihleri içeren bir kısıtlama kararı bulunmadığı, dosyada mevcut rapor ve reçetelerden de murisin fiil ehliyetinin bulunmadığı sonucuna varılamayacağı görüşü benimsenmişse de, yukarıda da açıklandığı üzere, kısıtlama kararı bulunmasa dahi, murisin tedavi gördüğü hastahaneden tedavi dosyası da getirtilmek ve ceza dosyasındaki Adli Tıp raporu beklenmek suretiyle yaptırılacak inceleme neticesinde, anılan hastalık nedeniyle yönetim kurulu karar tarihinde hak ve fiil ehliyetini kaybettiğinin tespiti, dava konusu yönetim kurulu kararlarının geçersizliği sonucunu da doğurabilecektir. Tüm bu nedenlerle, Davacı tarafça, murisin fiil ehliyetinin yokluğu hususunda ceza soruşturması kapsamında Adli Tıp Kurumu incelemesi yapıldığı ve Adli Tıp Kurumu raporunun beklenmesi gerektiği ileri sürüldüğü halde, mahkemece bu husustaki davacı delilleri toplanmaksızın dosyada mevcut reçete ve raporların dikkate alınması suretiyle sonuca gidilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
2-) Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile, İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, HMK"nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, yukarıda (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 07/01/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.