14. Hukuk Dairesi 2016/17800 E. , 2020/6085 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 11.09.2015 gününde verilen dilekçe ile komşuluk hukukuna dayalı kâl ve tazminat talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 28.03.2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, komşuluk hukukundan kaynaklanan kal istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin 155 parsel sayılı taşınmazında diğer hissedar olan davalının kullandığı taşınmazının sınırda bulunan ağaçların dal ve gövdelerinin müvekkilinin ekmiş olduğu ürününe bilirkişilerce tespit edilen miktarda zarar verdiğini Kozan Sulh Hukuk Mahkemesinin 2015/6 D.iş sayılı dosyasında yapılan tespit doğrultusunda belirtilen ve müvekkilinin ürününe zarar veren ağaçların da kal’ine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davanın kabulüne, ağaçların kaline karar verilmiştir.
Hükmü davalı vekili temyiz etmiştir.
TMK m. 683 deki "Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmü ile mülkiyet hakkının kanunla toplum yararına kısıtlanabileceği temel ilke olarak kabul edilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının nasıl korunacağı hükme bağlanmış, 730 ve 737. maddeleriyle de taşınmaz malikinin başkalarına zarar vermesinin önlenmesi hedeflenmiştir.
Yapma, kaçınma, katlanma olarak özetlenebilecek bu sınırlamaların önemli bir bölümü TMK’nun "komşu hakkı" başlığı altında, 737 ile 750. maddelerinde düzenlenmiş, 751 ile 761. maddelerinde de yine malikin yapması ve katlanması gereken hususlar belirtilmiştir.
Taşınmaz malikinin katlanma yükümlülüğü tamamen mülkiyetin içeriğinden doğmaktadır. Mülkiyet geniş haklar, buna bağlı yetkilerin yanında, söz konusu ödevlerle birlikte bir bütündür. Anayasanın 35. maddesinde de mülkiyet hakkının kamu yararına sınırlandırılabileceği ve mülkiyet hakkının toplum yararına aykırı kullanılamayacağı öngörülmüştür.
Mahkemece yapılacak araştırmalarda somut olayın özelliği, komşu taşınmazların yerleri, nitelikleri, konumları, kullanma amaçları göz önünde tutularak, normal bir insanın hoşgörü ve tahammül sınırlarını aşan bir elatmanın bulunup bulunmadığı tespit edilmelidir. Davacının sübjektif ve aşırı duyarlılığı ile değil, objektif her normal insanın duyarlılığına göre elatmaya katlanıp katlanamayacağı araştırılmalı; sonuçta katlanılabilir, hoşgörü sınırlarını aşan bir zarar veya elatmanın varlığı tespit edilmiştir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince;
Komşuluk ilişkisine dayanan davaların dinlenebilmesi için, olayda davacı ve davalının kullanımında bulunan iki ayrı taşınmaz söz konusu olmalıdır.
Somut olayda, davacı ve davalının aynı taşınmazda paydaş oldukları anlaşıldığından TMK anlamında komşuluk ilişkisi bulunmamaktadır. Mahkemece TMK 688. vd. maddeleri kapsamında müşterek mülkiyet hükümlerine göre davanın çözümlenmesi gerekirken TMK 737. vd. maddelerine göre davanın kabulüne yönelik karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
Kabule göre de; dosyada bulunan bilirkişi raporunda taşınmazda bulunan hangi ağaçların kal edileceği krokide numaralandırılmış şekilde tek tek gösterilmediği halde mahkemece hükme esas alınarak, infaza elverişli olmayacak şekilde hüküm kurulması da doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.10.2020 tarihinde oybirliği ile karar verildi.