8. Hukuk Dairesi 2011/3193 E. , 2011/7677 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
... ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair Geyve Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 09.02.2011 gün ve 335/25 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı dava dilekçesinde; 115 ada 1 sayılı parselin yerini 02.12.1983 tarihinde Tenzile isimli kişiden satın aldığını, o tarihten beri zilyet ve tasarrufunda bulunduğunu, kadastro çalışmaları sırasında Hazine adına tespit ve tescil edildiğini açıklayarak anılan parselin tapu kaydının iptaliyle adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili, 16.04.2010 tarihli cevap dilekçesinde; davanın Sulh Mahkemesinde açıldığını, Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğunu, 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulü ile 115 ada 1 sayılı parselin tapu kaydının iptaline, davacı ... adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm, Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik, harici satın alma, eklemeli zilyetlik, imar ve ihya hukuksal sebeplerine dayalı olarak TMK.nun 713/1, 996, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14 ve 17.maddeleri gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
Mahkemece, yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. Uyuşmazlık konusu 115 ada 1 sayılı parsel 13.09.2008 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında ham toprak niteliğiyle 13186,70 m2 yüzölçümlü olarak Hazine adına tespit ve tescil edilmiş, kadastro tutanağının 29.01.2009 tarihinde kesinleşmesiyle Hazine adına tapu kaydı oluşmuştur. Uzman orman bilirkişinin raporuna göre, taşınmazın üç tarafı Devlet ormanı, bir tarafı ise şahıs arazisi ile çevrilidir. Dava konusu yerin bulunduğu bölgede orman kadastro çalışmaları yapılmış olup, 14.01.1999 tarihinde kesinleştiği ve kesinleşen orman kadastro sınırlarına göre, dava konusu yerin orman sınırları dışında kalan bir yer olduğu uzman bilirkişi orman mühendisinin raporuyla belirlenmiştir. Ne var ki, taşınmaz ham toprak niteliğiyle tespit edilmiş, uzman bilirkişi ziraat mühendisinin raporunda da dava konusu parselde farklı yaşlardaki çam ve meşe ağaçlarının kendiliğinden bittiği ve bunların tohumlarının çok sayıda yeni fidan oluşturarak çevreyi kapladığı açıklanmıştır. Taşınmazın belirlenen bu yapısına ve niteliğine göre, imar ve ihyaya muhtaç yerlerden olduğunun kabulü gerekir. Bu nedenle 3402 sayılı Kadastro Kanununun 17. maddesinde açıklanan imar ve ihyayla ilgili tüm olumlu ve olumsuz koşulların araştırılıp saptanması ve taşınmazın gerçek niteliğinin belirlenmesi zorunludur. Yapılan saptamaya göre, taşınmazın niteliği konusunda duraksama söz konusudur. Bir yerin kazanmayı sağlayan zilyetlikle edinme koşulları yanında aynı zamanda taşınmazın niteliğinin de kazanmaya elverişli olması gerekir.
Bu nedenle, dava konusu taşınmazın bulunduğu yöreye ait kadastro tespitinin yapıldığı 13.09.2008 tarihinden geriye doğru en az 20 yıl öncesine ait iki ayrı zamanda çekilmiş hava fotoğraflarının bulundukları yerlerden getirtilerek dosya arasına konulması, bundan ayrı, uzman bilirkişi ziraat mühendisinin yukarıda yazılı raporun gerekçesi de gözönünde tutularak gizli memleket haritası ve orman amenajman haritasının da bulundukları yerden istenerek dosyaya eklenmesi, yeniden yapılacak keşifte uzman bilirkişi, jeodezi ve fotoğrametri uzmanı mühendis ile daha önce götürülmeyen başka bir orman mühendisi aracılığıyla hava fotoğraflarıyla amenajman ve gizli memleket haritaları birlikte zemine uygulanması, hava fotoğraflarının çekildiği tarihe göre taşınmazın imar ve ihya edilip edilmediği, kültür arazisi haline getirilip getirilmediği veya hangi nitelikte bulunduğu, imar ihyanın tamamlanıp tamamlanmadığı hususlarıyla orman amenajman ve gizli memleket haritasına göre, taşınmazın orman veya orman toprağı sayılan yerlerden olup olmadığı yönünde uzman bilirkişilerden tarafların ve Yargıtay’ın denetimine açık gerekçeli rapor alınması gerekmektedir.
Bundan ayrı, yerel bilirkişi ve tanıkların HMK.nun 243 ve 244.maddeleri gereğince davetiyeyle keşif yerine çağırılmaları, aynı Kanunun 259 ve 290/2.maddeleri uyarınca uyuşmazlığın taşınmaza ilişkin bulunması nedeniyle yerel bilirkişi ve tanıkların keşifte dinlenmeleri, dava konusu yerin davacı tarafından hangi tarihte imar ve ihyasına başlandığı, imar ihyayı ne şekilde sürdürdüğü, emek ve para sarfını ne şekilde yaptığı, imar ve ihyanın hangi tarihte tamamlandığı hususlarının yerel bilirkişi ve tanıklardan sorulması, 20 yıllık kazanma süresinin imar ve ihyanın tamamlandığı tarihten tespitin yapıldığı tarihe kadar hesaplanmasının düşünülmesi gerekir.
Genel mahkemelerde kural olarak, kendiliğinden hazırlama prensibi söz konusu olmayıp, hakim tarafların gösterdiği deliller ve tanıklarla bağlıdır. Kendiliğinden tanık çağırıp dinlenilme olanağı bulunmamaktadır. Bu nedenle mahkemece, kadastro bilirkişilerinin kendiliğinden çağırılıp dinlenmesi usule aykırıdır.
Saptanan bu somut ve hukuki olgular karşısında yukarıda açıklandığı biçimde gerekli araştırma ve inceleme yapılması gerekirken, eksik araştırma ve inceleme sonucu hüküm kurulmuş bulunması doğru değildir.
Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulüyle yerel mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3.maddesi yollamasıyla HUMK.428.maddesi uyarınca BOZULMASINA 26.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.