20. Hukuk Dairesi 2012/13265 E. , 2013/7118 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tescil davasından dolayı yerel mahkemece verilen yukarıda gün ve sayılı hükmün; Dairemizin 25.06.2012 gün ve 2012/7289 E. - 2012/9547 K. sayılı ilâmıyla onanmasına karar verilmiştir. Süresi içinde davacı vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla dosya içindeki tüm belgeler incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı vekili, dava dilekçesinde sınırlarını bildirdiği ... mevkiinde bulunan 4200 m² yüzölçümlü taşınmazın tapuda kayıtlı olmadığını, imar ve ihya ile kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının müvekkilinin yararına oluştuğunu iddia ederek, Medenî Kanunun 713. maddesi hükmüne göre müvekkili gerçek kişi adına tescilini istemiştir.
Mahkemece, çekişmeli taşınmazın öncesinin orman sayılan yerlerden olduğu ve orman kadastrosunun kesinleşme tarihinden itibaren 20 yıllık kazandırıcı zamanaşımı süresinin davacı yararına gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın REDDİNE karar verilmiş, hükmün davacı vekili tarafından temyizi üzerine, Dairenin; 25.06.2012 gün ve 2012/7289 E. - 2012/9547 K. sayılı ilâmıyla [""İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye, uzman orman bilirkişi tarafından kesinleşmiş orman tahdit haritasına dayalı olarak yöntemine uygun biçimde yapılan uygulama ve araştırmada, çekişmeli taşınmazın orman sayılan yerlerden olduğu anlaşıldığına ve davacı gerçek kişi yararına 3402 sayılı Kanunun 14. maddesinde yazılı kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının oluşmadığı belirlenerek yazılı biçimde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmadığına göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usûl ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA,""] karar verilmiştir.
Davacı vekili, karar düzeltme dilekçesinde; mahkemece, taşınmazın öncesi itibariyle orman sayılan yerlerden olduğu ve davacı gerçek kişi yararına 3402 sayılı Kanunun 14. maddesinde yazılı kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de, taşınmazın öncesinde orman olmadığını, yapılan kadastroda bu nedenle orman sınırları dışında bırakıldığını, kapama limon ağaçlarından oluşan narenciye bahçesi olduğunu ve müvekkilinin babasından kendisine intikal ettiğini ve 1937 tarih 34 numaralı vergi kayıtlarının uygulanmadığını, hükme esas alınan orman raporunda belirtildiği gibi resmî belgelerde çalılık rumuzlu gözükmesi nedeniyle 1987 tarihli hava fotoğrafı ile 1990 tarihli memeleket haritaları baz alınsa bile, çekim tarihi dikkate alındığında, dava tarihine kadar 20 yıllık sürenin dolduğunu, aynı mevkide komşu taşınmazlarda verilen tescil kararlarının dairece onanarak kesinleştiğini ileri sürerek dairenin onama kararının kaldırılarak yerel mahkeme kararının bozulmasını istemiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre, dava; Medenî Kanunun 713. maddesi hükmü uyarınca tapusuz olan taşınmazın tescili istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde tesbit tarihinden önce 2 nolu Orman Kadastro Komisyonuna bağlı 3 nolu Orman Kadastro Ekibi tarafından 20.08.1981 tarihinde yapılıp, 09.08.1982 tarihinde ilân edilip, itiraz edilmeyen yerlerde kesinleşen orman kadastrosu ve 1744 sayılı Kanunla değişik 2. madde uygulaması; daha sonra, itirazlar nedeniyle kesinleşmeyen yerlerde 37 nolu Orman Kadastro Komisyonunca 13.07.1987 tarihinde yapılıp, 04.03.1988 ve 04.09.1988 tarihleri arasında ilân edilerek kesinleşen orman kadastrosu ve 2/B uygulaması vardır. Genel arazi kadastrosu işlemi ise, 1962 yılında yapılıp kesinleşmiştir. Kesinleşme tarihi ile davanın açıldığı tarih arasında 20 yıllık süre geçmiştir.
Kural olarak; Medenî Kanunun 713 ve devamı maddeleri ile 3402 sayılı Kanunun 14 ve 17. maddeleri gereğince orman sayılmayan devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetlerine tahsis edilmeyen araziden masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek, tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar davasız ve aralıksız 20 yıl süre ile ve malik sıfatıyla zilyet edilmesi halinde imar ve ihya edenler adına tapuya tescil edilebilir.
Somut olayda, tescile konu taşınmazın kesinleşmiş orman sınırları dışında kaldığı ve orman sayılmayan yerlerden olduğu tartışmasızdır. Mahkemece; taşınmazın kesinleşmiş orman sınırları dışında kalan ve orman sayılmayan yerlerden olduğu, ancak; resmî belgelerde çalılık rumuzu ile gösterilmesi nedeniyle öncesinin orman olduğu ve 20 yıllık kazandırıcı zamanaşımı süresinin davacı yararına gerçekleşmediği gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
Ancak; hukukî sorun, taşınmazın tahdit dışında kalan ve orman sayılamayan yerlerden olduğunun belirlenmesi karşısında öncesinin resmî belgelere göre zilyetlikle kazanılacak yerlerden olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir. Kesinleşen tahdit dışında kalan taşınmaz 1969 tarihli hava fotoğrafında, aynı zamanda 1987 yılı hava fotoğrafında ve 1990 yılı baskılı memeleket haritasında ""Çalılık"" rumuzu ile işaretlendiği ve gösterildiği belirtilmiş, mahkemece; bu nedenle, taşınmazın öncesinin orman olduğu ve 20 yıllık kazandırıcı zamanaşımı süresinin davacı yararına gerçekleşmediği gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir. Oysa; davacının dava konusu yere ait olduğunu iddia ettiği 1937 tarih ve 34 tahrir numaralı vergi kaydı bulunmaktadır. Mahkemece keşifte uygulanmamıştır. Orman bilirkişinin düzenlediği 10.09.2008 tarihli rapora göre taşınmaz tahdit dışında kalan ve orman sayılmayan yerlerden olduğu, ayrıca, 1969 tarihli hava fotoğrafında ""Çalılık"" rumuzu ile işaretlendiği yine 24.03.2009 tarihli ek raporda 1987 yılı hava fotoğrafında ve 1990 yılı baskılı memeleket haritasında ""Çalılık"" rumuzu ile işaretlendiği ve taşınmazın genel eğiminin % 15 olduğu belirtildiğine göre, taşınmazın gerçek eğiminin bilimsel yolla ve mümkünse klizimetre cıhazı ile saptanması, hava fotoğraflarının çekim tarihleri de dikkate alınarak davacı yararına dava tarihine kadar 20 yıllık kazanım süresinin dolup dolmadığı aşağıda belirtilen yöntemle araştırılmalıdır.
Bu nedenle; dayanak vergi kaydı ile varsa revizyon gördüğü tüm parsel tutanakları, komşu parsel tutanak ve dayanakları, mahkemece, eski tarihli memleket haritası, hava fotoğrafları ve varsa amenajman planı ilgili yerlerden getirtilip, önceki bilirkişiler dışında halen Orman ve Su İşleri Bakanlığı ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman yüksek mühendisleri arasından seçilecek bir orman mühendisi, bir ziraat mühendisi ve bir fen elemanı aracılığıyla yeniden yapılacak inceleme ve keşifte, çekişmeli taşınmaz ile birlikte çevre araziye de uygulanmak suretiyle taşınmazın öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; 3116, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar karşısındaki durumu saptanmalı; tapu ve zilyedlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01/06/1988 gün ve 31/13 E.K.; 14/03/1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13/06/1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03/03/2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanunun 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yokedilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; toprak yapısı, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli; yukarıda değinilen diğer belgeler fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yerine uygulattırılıp; orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de
içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, çekişmeli taşınmazın konumunu çevre parsellerle birlikte haritalar üzerinde gösterecekleri yalnız büro incelemesine değil, uygulamaya ve araştırmaya dayalı, bilirkişilerin onayını taşıyan krokili bilimsel verileri bulunan yeterli rapor alınmalı, dayanak vergi kaydı genişletilebilir sınırları içeriyorsa, komşu parsel dayanak kayıtlarından yararlanmak ve değişmez sınırdan başlamak üzere 3402 sayılı Kanunun 20/c ve 32/3. maddeleri gereğince yüzölçümüne değer verilerek kapsamı belirlenmeli, klizimetre ile taşınmazın eğimi doğru olarak saptanmalı, 6831 sayılı Kanunun 1/j maddesi ve orman kadastro yönetmeliğinin 23. maddesi (p) bendinde "orman ve orman toprak muhafaza karakteri, üzerindeki bitki formasyonu ile taşkınları, şiddetli yağış sonrası oluşan zararlı akışları, toprak erozyonu, toprağın strüktür ve tekstürünün, bozulmasını önleyici, su verimini artırıcı etkisi bulunan ve eğimi yüzde on ikiden fazla olan yerlerdir." şeklindeki düzenleme gözönünde bulundurularak, bir yerin toprak muhafaza karakteri taşıması nedeniyle orman sayılabilmesi için o yerin eğim, erozyonun ve taşkınların önlenmesi ve su veriminin arttırılması yönlerinden bütün olarak orman bilirkişi raporunda tartışılmalı ve bütün bu şartlar ve deliller birlikte değerlendirilmelidir.
Yukarıda açıklanan yöntemle yapılacak araştırma sonucu, taşınmazın orman sayılan yerlerden olmadığı belirlendiği takdirde, bu kez, zilyetlik yolu ile kazanma koşullarının araştırılması gerekir. Bu cümleden olarak; yapılacak keşifte tarım uzmanı bilirkişi olarak ziraat mühendisine inceleme yaptırılıp, zilyetlikle kazanılabilecek kültür arazisi olup olmadığı belirlenip, bu yolda rapor alınmalı; komşu parsellerin tutanak ve dayanakları getirtilip uygulanmalı; bu taşınmazı sınır olarak nasıl nitelendirdikleri araştırılmalı; varsa, zilyetlik tanıkları taşınmaz başında dinlenmeli; zilyetliğin ne zaman başladığı, kaç yıl, ne şekilde devam ettiği sorulup, kesin tarih ve olgulara dayalı, açık yanıtlar alınıp; tesbit tarihine kadar gerçek kişi yararına zilyetlikle kazanma koşullarının oluşup oluşmadığı belirlenmeli; 3402 sayılı Kanunun 14. maddesi uyarınca, davacı yanında, (murisi) yönünden de tapu ve ilgili kadastro müdürlükleri ile mahkeme yazı işleri müdürlüğünden araştırma yapılıp, aynı Kanunun 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanma Kanunu ile değiştirilen 14/2. maddesi gereğince sulu ve susuz olarak kazanılmış toprak miktarı belirlenip, Kanunun getirdiği sınırlamanın aşılıp aşılmadığı saptanarak, toplanacak tüm kanıtlar birlikte değerlendirilip, ulaşılacak sonuca göre bir hüküm kurulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairenin 25.06.2012 gün ve 2012/7289 E. - 2012/9547 K. sayılı ONAMA KARARININ KALDIRILMASINA ve yerel mahkemenin 28/10/2009 gün ve 2008/155 Esas - 2009/429 Karar sayılı hükmünün BOZULMASINA, alınan temyiz ve karar düzeltme harçlarının istek halinde iadesine 24/06/2013 günü oy birliği ile karar verildi.