Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/590
Karar No: 2017/899
Karar Tarihi: 03.05.2017

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/590 Esas 2017/899 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/590 E.  ,  2017/899 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    Taraflar arasındaki “alacak” istemine ilişkin asıl dava ve “sözleşmenin iptali” istemine ilişkin birleşen davadan dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy 1. Asliye Hukuk Mahkemesince asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne dair verilen 17.04.2012 gün ve 2008/290 E., 2012/156 K. sayılı kararın asıl dava davacısı- birleşen dava davalısı ...vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 13.06.2013 gün ve 2012/19295 E., 2013/16055 K. sayılı kararı ile;
    (... Davacı asıl davada, davalı şirketin müteahhit olarak inşa edeceği binadan davalının hissesine düşen 7 adet daireyi satın almak için davalı ile noterde 24.1.2002 tarihli taşınmaz mal satış vaadi sözleşmesi imzaladıklarını, sözleşme gereğince davalıya 337.000 TL ödediğini, davalının tapuları vermemesi üzerine açtığı tapu iptali ve tescil davasının reddedildiğini, tescil imkanının kalmadığını ileri sürerek, 337.000 TL’nin faiziyle birlikte davalı şirketten tahsilini istemiştir.
    Davalı şirket, davanın reddini dilemiş, birleşen karşı davasında, gerçek bir satış vaadi iradelerinin bulunmadığını, şirket yetkilisi olan davalı ...’ın davacı-birleşen davanın davalısı ...’ten aldığı borç paralara teminat olmak üzere dava konusu satış vaadi sözleşmesini imzaladığını, ödendiği iddia edilen 337.000 TL’nin şirket kayıtlarına girmediğini, sözleşmenin muvazaalı olduğunu ileri sürerek, 24.1.2002 tarihli taşınmaz mal satış vaadi sözleşmesinin bedelsizlik ve muvazaa nedeniyle iptalini istemiştir.
    Birleşen davanın davalısı ..., satış vaadi sözleşmesini davacı-birleşen davanın davalısı Recep’ten şahsı adına aldığı borç para karşılığı teminat olmak üzere imzaladığını, şirketin sözleşme ile ilgisinin bulunmadığını savunmuştur.
    Mahkemece, asıl davanın Reddine, birleşen davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı-birleşen davanın davalısı tarafından temyiz edilmiştir.
    Davacı-birleşen davanın davalısı Asıl davada, davalı şirket ile 7 adet daireyi satın almak amacıyla noterde taşınmaz mal satış vaadi sözleşmesi imzalayarak satış bedeli olan 337.000 TL’yi ödediği halde dairelerin tapularının devredilmediğini, açtığı tapu iptali ve tescil davasının reddedildiğini ileri sürerek, 337.000 TL’nin davalı şirketten tahsilini istemiş, davalı şirket ise birleşen karşı davasında, bedelsizlik ve muvazaa nedenlerine dayanarak dava konusu taşınmaz mal satış vaadi sözleşmesinin iptalini istemiştir. Davacı-birleşen davanın davalısı Recep ile davalı-birleşen davanın davacısı şirket arasında 24.1.2002 tarihinde taşınmaz mal satış vaadi sözleşmesi düzenlendiği taraflar arasında çekişmesizdir. Sözleşmede 337.000 TL’nin nakden ve tamamen ödendiği belirtilmiştir. Sözleşme resmi şekilde düzenlenmiş olup geçerlidir. Sözleşmeyi şirket adına o tarihte şirket yetkilisi olan ... imzalamış olup davacı-birleşen davanın davalısı Recep ile Şahap’ın el ve işbirliği halinde oldukları dosya kapsamıyla kanıtlanamamıştır. Davalı-birleşen davanın davacısı şirket bedelsizlik ve muvazaa iddialarını ispatlayamamıştır. Öyle olunca mahkemece asıl davanın kabulüne, birleşen davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir...)
    gerekçesi ile hüküm bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava; asıl dava dosyasında alacak, birleşen dava dosyasında ise sözleşmenin muvazaa nedeniyle iptali istemine ilişkindir.
    Asıl dava dosyasında;
    Davacı ... Çiftçi vekili müvekkili ile davalı şirket arasında imzalanan 24.01.2002 tarihli sözleşme ile 337.000,00 TL karşılığında satışı vaad edilen dairelerin bedelinin ödenmesine karşılık devrinin yapılmadığını ileri sürerek ödenen bu bedelin faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı Bak-İst Ltd. Şti. (Şirket) vekili ise bahsi geçen sözleşmenin, sözleşme altında müvekkili şirketin temsilcisi sıfatıyla imzası bulunan ...’in davacıya olan para borcunun teminatı olarak imzalanmakla muvazaalı olduğunu, daire satışı gibi bir irade bulunmayıp sözleşmedeki satış bedeli olarak belirtilen meblağın da davacı tarafından ödenmesi gibi bir durumun söz konusu olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
    Birleşen dava dosyasında ise;
    Davacı Şirket vekili asıl dosyada muvazaalı olduğunu ileri sürdüğü Kadıköy 4. Noterliğinin 24.01.2002 tarih, 5206 yevmiye numaralı düzenleme şeklindeki taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin bedelsizlik ve muvazaa nedeniyle iptali yönündeki istemini dile getirmiştir.
    Birleşen dosya davalısı sıfatıyla ... vekili muvazaa iddiasının gerçeği yansıtmadığını, resmi belgenin aksinin ancak kesin deliller ile ispatlanabileceğini savunmuştur.
    Davalı ... ise davaya konu sözleşmenin ...’den para karşılığı aldığı borcun teminatı olarak imzalandığını, gerçekte satış yönünde bir iradenin olmadığını beyanla davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
    Mahkemece davacı ...’nin davalı şirket yetkilisi ... ile çıkar ve işbirliği içerisinde davaya konu satış vaadi sözleşmesini düzenledikleri, sözleşmenin düzenlenmesi sırasında da ...’in temsil görevini kötüye kullandığının davacı ... tarafından bilindiği, bu nedenle birleştirilen davanın davacısı olan Şirket’in dava konusu sözleşmeyle bağlı sayılmasının Türk Medeni Kanununun 2. maddesinde öngörülen dürüstlük kuralıyla bağdaşır yanının bulunmadığı gerekçesi ile asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulü ile 24.01.2002 tarihli taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin iptaline karar verilmiştir.
    Asıl dosya davacısı- birleşen dosya davalısı .... vekilinin temyiz itirazları üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda karar başlığında yazılı gerekçelerle bozulmuştur.
    Yerel Mahkemece önceki karardaki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme kararı asıl dosya davacısı- birleşen dosya davalısı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; resmi şekilde yapılmış olmakla geçerli taşınmaz satış vaadi sözleşmesine temsile yetkili olduğu şirket adına imza atan kişi ile sözleşmenin diğer tarafı arasında muvazaalı ilişki bulunduğu yönündeki iddianın şirket tarafından dile getirildiği olayda ispat yükünün yön ve koşullarının mahiyeti, burada varılacak sonuca göre yerel mahkemenin sözleşmenin bedelsizlik ve muvazaa nedeniyle iptalinin gerektiği yönündeki kabulünün hukuka uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
    Uyuşmazlığın çözümüne geçmeden önce taşınmaz satış vaadi sözleşmelerinin hukuki nitelikleri üzerinde kısaca durmakta yarar vardır.
    Kaynağını 818 sayılı Borçlar Kanununun 22. maddesinden alan taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri, Borçlar Kanununun 213. maddesi ile 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 706 ve Noterlik Kanununun 89. maddeleri hükmü uyarınca noter önünde re’sen düzenlenmesi gereken, bir başka anlatımla geçerliliği resmi şekil şartına bağlı kılınan ve tam iki tarafa borç yükleyen kişisel hak doğuran sözleşmelerdendir.
    Kişisel borç doğuran bir sözleşme olması nedeniyle satış vaadi sözleşmesinin geçerli olması için vaad borçlusunun satış vaadinin yapıldığı tarihte tapuda kayıtlı taşınmazın maliki olması gerekmez. Bir başka deyimle, borç doğuran bir sözleşmenin geçerliliği hiç bir zaman satıcının satış tarihinde veya daha sonra o şeye malik olması şartına bağlı değildir. Vaatte bulunanın, satış vaadinin konusunu oluşturan taşınmaz üzerinde tasarruf yetkisinin varlığını aramak da gerekmez. (Karahasan, M. R.; Türk Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri, C.4, s.308) .
    Resmi şekilde düzenlenmesi gereken ve tam iki tarafa borç yükleyen satış vaadi  sözleşmelerinde edimini yerine getiren taraf, karşı tarafın da edimini yerine getirmesini isteyebilir.
    Somut olayda da dava dışı arsa sahipleri ile o dönemde ... İnş. Ltd. Şti. temsilcisi olan birleşen dosya davalısı ... arasında arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi imzalanmış, maddi zorluklar nedeniyle ifa edilemeyen bu sözleşmenin feshedildiği tarihte bu kez ...’in yabancı uyruklu ortaklarla beraber kurduğu ve yine tek başına temsile yetkili olduğu davalı Şirket arasında aynı mahiyette 16.11.2000 tarihli ikinci bir sözleşme akdedilmiştir.
    Bu sözleşmenin devamında; davaya konu Kadıköy 4. Noterliğinin 24.01.2002 tarih, 5206 yevmiye sayılı “Düzenleme Şeklinde Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesi” ile .... İst. Ltd. Şti. temsilcisi sıfatıyla ..., asıl dava dosyası davacısı ...’ye bir kısım dairelerin 337.000,00 TL karşılığında satışını vaad etmiştir. Sözleşmede bedelin nakden ve tamamen alındığı açıkça yazılıdır. Devri taahhüt edilen dairelerin arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi çerçevesinde yükleniciye değil arsa maliklerine ait olacağı kararlaştırılan dairelerden olduğu iddiası ile davacı ... Çiftçi arsa malikleri ve Şirket’e karşı açtığı tapu iptal ve tescil davasını kaybetmiş, hatta bu dava ile birleşen dava dosyasında şirketin yabancı uyruklu ortakları eldeki davaya konu taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin muvazaalı olduğu iddiasıyla iptalini istemişler ise de iddianın ispatlanamadığı gerekçesi ile verilen ret kararı onanarak kesinleşmiştir.
    Tapu iptal ve tescil isteminden sonuç alamayan davacı ... Çiftçi bu kez ödediği bedelin faizi ile tahsilini uyuşmazlığa konu dava ile talep etmiştir.
    Yukarıda yapılan açıklamalar göz önüne alındığında taraflar arasındaki “Düzenleme Şeklinde Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesi”nin şekil itibari ile geçerli ve tarafları bağlayıcı mahiyette olduğu açıktır.
    Ne var ki birleşen dava dosyasında davacı Şirket söz konusu sözleşmenin ... ile ... arasındaki kişisel borç ilişkisinin teminatı olarak imzalandığını, gerçekte satış vaadi yönünde bir irade ve ödenmiş bir bedelin bulunmadığını ileri sürerek muvazaa nedeniyle iptaline, asıl davanın da bu nedenle reddine karar verilmesini istemiştir.
    Bu noktada muvazaa kavramı ve hukuki niteliği üzerinde durulması yerinde olacaktır.
    İrade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, pozitif hukukumuzda Borçlar Kanununun 18. maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddede, “bir aktin şekil ve şartlarını tayinde, iki tarafın gerek sehven, gerek akitteki hakiki maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmayarak, onların hakiki ve müşterek maksatlarını aramak lazımdır” hükmüne yer verilmiştir.
    O halde muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmalarıdır, şeklinde tanımlanabilir.
    Muvazaa iddiasını dile getiren kişinin muvazaalı işlemin tarafı olup olmaması ispat kuralları yönünden farklı sonuçlar doğurur.
    Muvazaalı sözleşmenin taraflarından biri akdin muvazaa nedeniyle hükümsüzlüğünü ileri sürmesi halinde bu iddiasını ispatla mükelleftir. Bu noktada önemli olan diğer tarafın muvazaayı inkarı halinde iddianın ne şekilde ispat edileceğidir.
    Kanunun muayyen bir delil ile ispatını emrettiği hususlar başka suretle ispat olunamazlar. Bu durumun bir tezahürü senede karşı senetle ispat kuralıdır.
    6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 201. maddesinde senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemlerin miktara bakılmaksızın tanıkla ispat olunamayacağı düzenlenmiştir.
    Muvazaanın ispatı bakımından da aynı kural geçerlidir. Taraflar muvazaalı işlemini bir senede bağladıklarına göre bunun muvazaalı olduğunu da bir senede bağlayabilirler. Aksi yöndeki bir kabul senetlerin kıymetini azaltacak ve ciddi bir hukuki işlem ile sorumluluk altına giren kişi hal ve şartlar kendisi için uygun bulunmadığı takdirde sözleşmenin hüküm ve sonuçlarından kurtulmak için gerçekte mevcut olmadığı halde muvazaa iddiasında bulunup, bunu şahitle ispat edebilecektir.(Esener, T.: Türk Hususi Hukukunda Muvazaalı Muameleler, İstanbul 1956, s.85)
    İspatı veya doğumu muayyen bir şekle bağlı olmayan işlemlerde muvazaa iddiası ise her türlü delil ile ispatlanabilir.(Esener, T.: s.89)
    Muvazaa olgusu tarafların yanı sıra muvazaalı işlemin butlanını talep etmekte doğrudan doğruya veya dolaylı şekilde hukuki menfaati bulunan kişiler tarafından da ileri sürülebilir. Ancak bu halde yukarıda açıklanan ispatta sıkı şekil koşullarının varlığı aranmaz ve iddia tanık dahil her türlü delil ile ispat edilebilir. Bu durum 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 203. maddesinde açıkça düzenlenmiştir.
    Uyuşmazlıkta davalı- birleşen dosya davacısı Şirket, o dönemde müdürleri olan ve sözleşme altında şirket adına imzası bulunan kişinin (birleşen dosya davalısı ...’in) muvazaalı eylemi iddiasına dayanmaktadır.
    Hal böyle olunca Şirketin muvazaada taraf mı yoksa üçüncü kişi konumunda mı olduğunun açıklığa kavuşturulması gerekir.
    Gelinen bu aşamada tüzel kişilerin organlarının fiillerinden dolayı sorumluluğunun esas ve şartları irdelenmelidir.
    4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 47. maddesinde başlı başına bir varlığı olmak üzere örgütlenmiş kişi toplulukları ve belli bir amaca özgülenmiş olan bağımsız mal toplulukları olarak tanımlanan tüzel kişiler cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler (m.48) ve kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla fiil ehliyetini kazanırlar (m. 49). Tüzel kişinin iradesi ise organları aracılığıyla açıklanır (m.50)
    Pozitif hukuk tarafından hak süjesi olarak kabul edilen tüzel kişilerin iradelerini açıklayabilmeleri, dış aleme tesir edebilmeleri veya dış alemde değişiklik yaratabilmeleri için ihtiyaç duydukları vasıta “organ” olarak isimlendirilir. (Öztan, B.: Medeni Hukuk Tüzel Kişilerinde Organ Kavramı ve Organın Fiillerinden Doğan Sorumluluk, Ankara 1970, s.152)
    Davalı-birleşen dosya davacısı tüzel kişi bir limited ortaklıktır. Limited ortaklık iki veya daha fazla gerçek veya tüzel kişi tarafından bir ticaret ünvanı altında kurulup, iktisadi konularda faaliyet gösteren, ortaklık borçlarından sadece ortaklığın ve malvarlığı ile sınırlı olarak sorumlu bulunduğu, esas sermayesi muayyen ve bu sermaye ortaklarının esas sermaye paylarının toplamına eşit olan ortaklıktır. (Poroy/Tekinalp/Çamoğlu, Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, İstanbul 2009, s.901) Diğer ticaret ortaklıkları gibi tüzel kişiliği haizdirler (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 136,137) ve bu kişiliği tescil ile kazanırlar (m. 512).
    Tüzel kişilerin faaliyette bulunabilmeleri ancak organları ile mümkün olduğu için kanun koyucu önemli saydığı organları doğrudan doğruya kendisi hükme bağlamıştır.
    Limited ortaklıkların kanunen kurulması zorunlu organları ise ortaklar genel kurulu ve müdürlerdir.
    Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 540. maddesine göre aksine bir düzenleme bulunmadığı takdirde, limited şirket müdürü olmak kurucu ortaklar açısından hem bir hak hem de bir yükümlülüktür. Şirket sözleşmesi veya ortaklar genel kurulu kararı ile şirketin yönetim ve temsili ortaklardan birine yahut bir kaçına bırakılabilir.
    Kanun’un 556. maddesi uyarınca limited ortaklığın yönetimine “memur edilen kimselerin” yani ister özden yönetimle, ister seçimle bu sıfatı almış olsunlar, ister ortak ister üçüncü kişi durumunda bulunsunlar müdürün/müdürlerin sorumluluğuna anonim ortaklıkların yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu hakkındaki hükümler uygulanır. (Poroy/Tekinalp/Çamoğlu; s.963)
    Somut uyuşmazlıkta birleşen dosya davalısı ...’in muvazaa iddiasına konu sözleşme tarihi itibari ile Şirketi temsile yetkili müdür olduğu konusunda çekişme bulunmamaktadır. Muvazaa iddiasının dayanağı Şirket temsilcisinin, şahsi borcunun Şirkete yüklenmesi sonucunu doğuracak şekilde gerçek dışı işlem yaptığı isnadıdır. Bu iddiayı birleşen dosya davalısı ... 28.02.2012 tarihli dilekçesi ve duruşmada verdiği ifade ile doğrulamış, Mahkemece de bu beyan göz önünde bulundurularak asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulü ile sözleşmenin iptaline karar verilmiştir.
    Ne var ki yukarıda yapılan açıklamalar karşısında davalı-birleşen dosya davacısı Şirketin, organının eliyle gerçekleştiği ileri sürülen muvazaa iddiası yönünden, üçüncü kişi konumunda olduğunun kabulü mümkün olmadığından muvazaanın ispatlanamadığı gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması yerinde değildir.
    Sonuç itibari ile Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
    Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
    S O N U Ç: Davacı-birleşen dosya davalısı ...vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine, karar düzeltme yolu açık olmak üzere 03.05.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.  

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi