Hukuk Genel Kurulu 2015/1094 E. , 2017/898 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bursa 1. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 15.06.2012 gün ve 2010/275 E.-2012/325 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 03.06.2013 gün ve 2012/24187 E.-2013/13193 K. sayılı kararı ile;
"…Davacı vekili, müvekkili davacının davalı şirkete ait işyerinde çalışmakta iken iş sözleşmesinin haklı neden olmadan feshedildiğini ileri sürerek ihbar ve kıdem tazminatı ile bir kısım işçilik alacaklarının hüküm altına alınması isteğinde bulunmuştur.
Davalı vekili, ihbar ve kıdem tazminatının ödeneceğinin bildirilmesine rağmen davacının almadığını, yıllık ücretli izinlerini kullandığını, diğer alacaklarının ödendiğini, ayrıca alacakların zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece iş sözleşmesinin davalı işverence haklı neden olmadan feshedildiği gerekçesiyle ihbar ve kıdem tazminatı ile ücret, yıllık izin ücreti, hafta tatili, genel tatil ve fazla mesai alacaklarına ilişkin isteğin kabulüne karar verilmiştir.
Karar taraflarca temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.
Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.
Somut olayda, davacı işçi fazla mesai alacağını kanıtlamak bakımından tanık anlatımlarına dayanmışsa da, tanıkları dava konusu işyerinde çalışmamışlardır. İşyerinde 04.08.2008 tarihinden itibaren giriş ve çıkışlarda kartlı sisteme geçildiği anlaşılmaktadır. Anılan tarihten sonrası için fazla mesai yapılmadığı gerekçesiyle bilirkişi tarafından fazla mesai alacağı hesaplanmamıştır. İşyerinde aynı saatler arasında çalışma yapıldığına göre işyerinde çalışmayan davacı tanıklarının beyanlarına dayanılarak 04.08.2008 tarihinden önceki dönem için fazla çalışma yapıldığının kabulü mümkün değildir. Bu nedenle, fazla mesai alacağına ilişkin talebin reddi yerine kabulü hatalıdır.
3-Davacı işçi, dava tarihinden önce kıdem tazminatı dışındaki dava konusu alacakları yönünden davalı işvereni ihtarname ile temerrüde düşürmüş olup, dava dilekçesinde temerrüt tarihinden, ıslah dilekçesinde ise dava tarihinden itibaren faiz istediğine göre temerrüt ve dava tarihi yerine, dava ve ıslah tarihinden itibaren faize hükmedilmesi ayrı bir bozma nedenidir.."
gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili müvekkilinin 06.10.2004-12.02.2010 tarihleri arasında davalı şirkette vinç operatörü olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin davalı tarafından haklı sebep olmaksızın feshedildiğini, 2008 yılı ve öncesinde günde 2 vardiya olmak üzere 12 saat, 2009 yılı ve sonrasında ise haftada ortalama 2-3 gün 12 saat çalıştığını ileri sürerek ödenmeyen kıdem ve ihbar tazminatları, fazla çalışma ücreti, son 1,5 aylık ücret alacağı, hafta tatili ve genel tatil çalışma ücret alacakları ile yıllık izin ücreti alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili müvekkilinin davacıya kıdem ve ihbar tazminatlarını ödemeye hazır olduğunu bildirdiği halde davacı tarafından teslim alınmadığı, davacının alacağının bulunmadığını bildirerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davacının kıdem ve ihbar tazminatlarına hak kazandığının tartışmasız olduğu, sunulan kayıtlara göre 04.08.2008-12.02.2010 arasındaki dönemde davacının denkleştirme esasına göre 45 saati aşan çalışmasının bulunmadığı, bu dönem dışındaki çalışması bakımından ise tanık beyanlarına göre davacının haftada ortalama 12 saat fazla çalışma yaptığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece fazla çalışma alacağı dışında bozma kararına uyulmasına karar verilerek, fazla çalışma alacağında beyanına itibar edilen tanık ...’in davalı şirketin Tavşanlı Köyü E- Karayolu Üzeri Kocaeli/Gebze adresindeki şubesinde 2004 yılı Mayıs ayından itibaren çalışmaya başladığı, çalışmasının 2008/9. dönemi dahil devam ettiğinin tanığa ilişkin hizmet döküm cetveli ve işveren kayıtlarından anlaşıldığı, davacının çalıştığı 06.10.2004-12.02.2010 tarihleri arasındaki dönem içerisinde davalı işyerinde çalıştığı sabit olan tanık ..."in fazla çalışma sürelerine ilişkin beyanlarının davacının iddialarını ispatında itibar edilebilir olduğu, tanık beyanı doğrultusunda işyerinde haftada ortalama 12 saat fazla çalışma yaptığı gerekçesiyle ve önceki gerekçeler de eklenmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını davalı şirket vekili temyiz etmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacının fazla çalışma alacağının ispatlanıp ispatlanamadığı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, Mahkemece bozma kararı sonrasında yapılan yargılamada davacı tanığı ...’in davalı işyerinde çalıştığına ilişkin olarak tanığa ait Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtları getirtilip değerlendirilmek suretiyle kurulan hükmün gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı, şu halde temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu önsorun olarak görüşülmüştür.
Bilindiği üzere, direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir (6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. maddesi).
Eş söyleyişle, mahkemenin yeni bir bilgi, belge ve delile dayanarak veya bozmadan esinlenip gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek, dolayısıyla da ilk kararının gerekçesinde dayandığı hukuki olguyu değiştirerek karar vermiş olması halinde direnme kararının varlığından söz edilemez.
Somut olayda Mahkemece bozma kararı sonrasında yapılan yargılamada davacı tanığı ...’in davalı işyerinde çalıştığına ilişkin olarak tanığa ait Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtları getirtilip değerlendirilmek suretiyle verilen karar, bozmadan önce var olmayan belgelere dayandığından, usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmayıp yeni bir hüküm niteliğindedir.
Hal böyle olunca, kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye aittir.
Bu nedenle yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
S O N U Ç: Yukarıda gösterilen nedenlerle davalı şirket vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 22. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 03.05.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.