13. Hukuk Dairesi 2016/26843 E. , 2019/10159 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, 15.11.2007 tarihinde davalılara ait hastanede davalı doktor ... tarafından sezaryanla doğum yaptırıldığını ve 17.11.2007 tarihinde taburcu olduğunu, loğusalık dönemi sona erdikten sonra kanamaları devam ettiğinden başkaca hastanelerde muayene olduğunu ve söz konusu kanamaların doğum esnasında yapılan hata sonucu yırtılma ve delinmeden kaynaklandığını, bunun da tedavi ya da ameliyat yolu ile düzelemeyeceğini, ayrıca bundan sonraki doğumlarında da hayati riske neden olacağını, kanamaların ancak rahminin alınması halinde kesileceğini öğrendiğini, ayda 20-25 gün kanaması olduğunu ve bu durumdan rahatsızlık duyduğunu ileri sürerek hatalı doğum nedeni ile uğradığı cismani zarar nedeni ile 50.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemiştir.
Davalılar davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dava, vekillik sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırılık olgusuna dayanmaktadır (B.K. 386, 390 md). Vekil, iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil de, bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır (B.K. 390/II). Vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, hafif kusurundan bile sorumludur (B.K. 321/1 md). O nedenle doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları (hafif de olsa) sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktorlar, hastalarının zarar görmemesi için yalnız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni göstermek zorundadır. Doktor, tıbbi çalışmalarda bulunurken, bazı mesleki şartları yerine getirmek, hastanın durumuna değer vermek, tıp biliminin kurallarını gözetip uygulamak, tedaviyi her türlü tedbirlerini alarak yapmak zorundadır. Doktor, ufak bir tereddüt gösteren durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada koruyucu tedbirler almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmalı, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmalı ve en emin yolu tercih etmelidir (Bkz. Tandoğan, Borçlar Hukuk Özel Borç İlişkileri, Ank.1982, Sh.236 vd). Gerçektende mesleki bir işgören doktor olan vekilden, ona güvenen müvekkil titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemekte haklıdır. Titiz bir özen göstermeyen vekil, B.K. 394/1 uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.
Bu genel açıklamalardan sonra somut olaya bakılacak olursa; Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu"ndan alınan 28.09.2012 tarihli raporda sezaryen sonrası kişinin iddiaları ile ilgili düzenlenmiş herhangi bir tıbbi belge bulunmadığı, mevcut tıbbi belgelere göre sezeryan ameliyatını yapan Dr. ...’a atfı kabil kusur bulunmadığı yönünde görüş bildirilmiştir. Davacı, raporun fiziki muayene yapılmaksızın hazırlanmasına itiraz etmiş ve fiziki muayene sağlanarak yeni bir rapor alınmasını talep etmiştir. Mahkemece, alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davaya konu edilen şikayetlerle ilgili tıbbi belge ibraz edilmediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de; davacının muayenesi yapılmaksızın hazırlanan rapor hükme esas alınamaz. Mahkemece, üniversitelerin ana bilim dallarından seçilecek uzmanlardan oluşacak bir bilirkişi kuruluna dosya tevdi edilerek ve davacının fiziki muayenesi sağlanarak, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda davalıların sorumluluğunu gerektirecek ihmal ve hata bulunup bulunmadığını gösteren, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
2-Bozma nedenine göre, davacının diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenle davacının sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17/10/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.