Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2015/2370
Karar No: 2017/861
Karar Tarihi: 26.04.2017

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/2370 Esas 2017/861 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2015/2370 E.  ,  2017/861 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :İş Mahkemesi Sıfatıyla )

    Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Tefenni Asliye Hukuk (İş Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesince davanın reddine dair verilen 21.11.2012 gün ve 2011/74 E., 2012/119 K. sayılı kararın temyizen incelenmesinin taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 29.04.2014 gün ve 2013/8619 E., 2014/9298 K. sayılı kararı ile,
    "…1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanuni gerektirici nedenlere göre davalının tüm, davacı Kurum"un aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddine.
    2-Davacı Kurum, davalı ..."ün yurda kesin dönüş yapmak şartını yerine getirmediği halde kendisine, 22.02.2000 – 22.06.2009 tarihleri arasında 47.340,31 TL tutarında yaşlılık aylığının fuzûlen ödediğinden bahisle bu miktarda alacağın davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
    Mahkemece, alacağın zamanaşımına uğradığından bahisle dava reddedilmiştir.
    Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacı Kurum tarafından davalıya gönderilen 16.06.2010 tarihli yazı ile; 01.08.1998 tarihinde başlayan yaşlılık aylığının, emeklilik talebinde bulunduğu tarihte ve sonrasında yurda kesin dönüş yapılmadığı ve halen yurtdışından işsizlik ve hastalık yardımı almaya devam ettiği gerekçesi ile iptal edildiğini, 22.02.2000 – 22.04.2010 tarihleri arasında 53.835,84 TL yersiz ödeme çıkarıldığını bildirdiği, davalının 06.05.1998 tarihli dilekçesi ile davacı Kurum"a; Avusturya"daki işyerinden 27.03.1998 tarihinde ayrıldığını ve 18.04.1998 tarihinde yurda kesin dönüş yaptığını beyan ederek 3201 sayılı Yasa gereğince borçlanma talebinde bulunduğu, davacı Kurum"un talebi kabul ettiği, davalının 17.08.1973 – 18.04.1998 tarihleri arasındaki 8.881 günü 27.05.1998 tarihinde defaten ödediği, 28.05.1998 tarihinde yaşlılık aylığı talebinde bulunduğu ve davalıya 01.06.1998 tarihinden itibaren 506 sayılı Yasa"nın 60/A-C maddesi gereğince aylık bağlandığı, davacı Kurum tarafından Avusturya"dan istenilen sigortalılık belgelerine göre davalının; 1999/2,3. aylarda, 1999/11-2000/1. ay arası, 2000/11-12. aylarda işsizlik yardımı, 2001/1. ayda hastalık yardımı, 2002/12-2003/3. ay arası, 2004/10. ay, 2004/11 – 2005/2 arası, 2006/12-2007/1 arası işsizlik, 2007/2. ayda hastalık, 2009/6. ayda da işsizlik yardımı aldığı anlaşılmaktadır.
    Davanın yasal dayanağı 3201 sayılı Yasa"nın 6.maddesidir. Madde de aylık bağlanma koşulu olarak yurda kesin dönüş yapılması esas alınmıştır. Ne varki, 3201 sayılı Yasa hükümlerinden yararlanmak suretiyle aylık bağlananlardan tekrar yurtdışında çalışmaya başlayanların çalışmaya başladıkları tarihi takip eden ay başından itibaren aylıklarının kesileceği 6/B maddesinin açık hükmü gereğidir.
    Yurt dışında çalışanların yaşlılık aylığından yararlanabilmesi yönünden, yurda kesin dönüş koşulunun varlığı zorunlu görülmüştür (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22/10/1997 gün, 1997/10-588 E., 857 K. sayılı ve 22/4/1999 günlü, 1999/21-284 E., 300 K. sayılı ve daha sonra aynı doğrultudaki kararlar). Öte yandan, davacı işçinin, çalıştığı ülkeden işsizlik yardımı, hastalık, geçici işgöremezlik vs. gibi yardımlar alması halinde sigortalının kesin dönüş yapmadığı Yargıtay kararları ile de kabul edilmektedir.
    Somut olayda; davacının yurda kesin dönüş yaptığını beyan ettiği ve davacıya yaşlılık aylığı bağlandığı tarihte davacının yurda kesin dönüş yapmadığı ve bu itibarla davalı Kurum"un talebinin yerinde olduğu anlaşılmış, ancak; mahkemece, davacı Kurum tarafından talep edilen alacağın, sebepsiz zenginleşme hükümleri dolayısıyla zamanaşımına uğradığı gerekçesi ile davanın redddine karar verilmişse de davacı Kurum"un talep ettiği alacak yönünden sebepsiz zenginleşme hükümlerinin uygulanamayacağı, somut olayda 5510 sayılı Yasa"nın 96. maddesinin uygulanması gerektiği göz ardı edilerek sonuca gidilmesi isabetsiz olmuştur.
    Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
    O halde davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…"
    gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, fazlaya ilişkin talep ve dava hakkı saklı kalmak kaydıyla yersiz ödenen 47.340,31-TL Kurum alacağının ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili istemine ilişkindir.
    Davacı SGK vekili, davalının yurda kesin dönüş yaptığı beyan ederek 3201 sayılı Kanun kapsamında borçlanma talebinde bulunduğunu, borçlanma işlemi sonrasında emeklilik talebinde bulunarak kendisine Kurumca yaşlılık aylığı bağlandığını, ancak Avusturya Sigorta Merciinden alınan hizmet cetvelinde davalının emeklilik talep tarihi ve sonrasında yurtdışında işsizlik yardımı aldığının anlaşıldığını, bu nedenle yurda kesin dönüş şartını yerine getirmediği anlaşıldığında davalının emeklilik işleminin iptal edilerek 22.02.2000 – 22.06.2009 tarihleri arasında kendisine yersiz ödenen 47.340,31-TL’nin faizi ile birlikte ödenmesinin talep edildiğini, fakat davalının herhangi bir ödemede bulunmadığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin talep ve dava hakkı saklı kalmak kaydıyla, fuzulen ödenen 47.340,31-TL Kurum alacağının ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı vekili açılan davada zamanaşımı süresinin geçtiğini, öte yandan müvekkilinin yaşlılık aylığı bağlandığı zamanlarda ve sonrasında yurtdışında bir çalışmasının bulunmadığını, sadece çok kısa süreli işsizlik ödeneği aldığını, ancak Kurumca buna dayanılarak yaşlılık aylığının iptal edilerek borç çıkartıldığını, yurtdışında herhangi bir güvenlik kuruluşundan yardım almanın çalışma sayılmayacağı gibi buna dayanılarak aylığın iptal edilmesi ve ödenen aylıkların geri istenmesi işleminin de kanun ve yönetmeliğe aykırı olduğunu belirterek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
    Mahkemece dava açmaya yetkili yöneticisi tarafından öğrenilme tarihinin 16.02.2010 olduğunun kurum kayıtlarından sabit olduğu, davacı kurum yönünden zamanaşımı süresinin dava açmaya yetkili kişi ya da organının öğrenme tarihi itibarıyla işlemeye başladığı, Borçlar Kanunu’nun 66. maddesine göre sebepsiz zenginleşme dolayısıyla açılacak davanın zarar gören tarafından verdiğini geri almaya hakkı olduğunu öğrendiği tarihten itibaren bir yıl ve herhalde bu hakkın doğduğu günden itibaren on yıl geçmekle zamanaşımına uğrayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Davacı SGK vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
    Yerel Mahkemece Kurumun davaya konu alacağı bakımından sebepsiz zenginleşmenin uygulanmayacağına ilişkin mevzuatta herhangi bir hüküm bulunmadığı, somut olayda Kurum tarafından davalıya haklı, geçerli bir sebep olmaksızın aylık bağlandığı, davalının Kurum aleyhine sebepsiz zenginleştiği, 5510 sayılı Kanunun 96. maddesinin sebepsiz zenginleşmede geri verme konusuna ilişkin özel bir düzenleme niteliğinde olduğu, zamanaşımı hükmü olarak tanımı ve yorumlanmasının mümkün olmadığı, maddede genel hükümlere yollamada bulunulması ve Kanunun "Zamanaşımı, hakkın düşmesi ve avans" başlığını taşıyan 97. ve diğer maddelerinde fazla veya yersiz ödemeden kaynaklanan Kurum alacağı yönünden düzenlemeye yer verilmeyerek fazla ve yersiz ödemeden kaynaklanan Kurum alacağına ilişkin zamanaşımı konusunun genel hükümlerden hareketle çözümlenmesi gerektiğinin belirtildiği, bu itibarla Kurumun dava açmaya yetkili yöneticisi tarafından davalıya fazla ve yersiz ödeme yapıldığının öğrenilme tarihinin 16/02/2010 olduğu dikkate alındığında Borçlar Kanununun 66. maddesi uyarınca dava açıldığı tarih itibari ile zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme kararı davacı SGK vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olaya göre Kurum tarafından talep edilen alacak yönünden zamanaşımı süresinin Borçlar Kanunu’nun 66. maddesi uyarınca değerlendirilip değerlendirilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
    Hemen belirtilmelidir ki, özel hukukta teknik bir kavram olan zamanaşımı, bir hakkın kazanılmasında veya kaybedilmesinde yasanın kabul etmiş olduğu sürenin tükenmesi ile dava edilebilmesinin zaman bakımından sınırlandırılmasıdır.
    818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 125-140"ncı maddeleri arasında düzenlenen (6098 sayılı Borçlar Kanunu 146. madde vd.) zamanaşımı, hakkın ileri sürülmesini engelleyici nitelikte olup, alacak hakkı alacaklı tarafından yasanın öngördüğü süre ve koşullar içinde talep edilmediğinde etkin bir hukuki himayeden, başka bir deyişle dava yoluyla elde edilebilme olanağından yoksun bırakılmaktadır. Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda Devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu halde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber, artık doğal bir borç (Obligatio naturalis) haline gelmektedir.
    İşte zamanaşımı hukuki niteliği itibariyle, maddi hukuktan kaynaklanan bir def"i olup; usul hukuku anlamında ise, bir savunma aracıdır. (Kuru: Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt: II, İstanbul 2001, s.1761; Von Tuhr: Borçlar Hukuku (C. Edege Çevirisi), Ankara 1983, Cilt: 1-2, s .688 vd.; Canbolat, Ferhat: Def’i ve İtiraz Arasındaki Farklar ve İleri Sürülmesinin Hukuki Sonuçları, EÜHF Dergisi, Cilt: III, Sayı: 1, Kayseri 2008, s. 255 vd.).
    818 sayılı Borçlar Kanunu 125.maddesinde “ bu kanunda başka suretle bir hüküm mevcut olmadığı takdirde, her dava on senelik müruru zamana tabidir” hükmü yer almaktadır. Bu madde yer alan (her dava) sözcüklerini “bütün alacaklar” şeklinde anlamak gerekir (Zeytin, Zafer: a.g.e., s.265; Tutumlu, M.Akif: a.g.e., s.36).
    Bu haliyle, yaşlılık aylığının yersiz ödenmesi nedeniyle ortaya çıkan Kurum alacağı da “bütün alacaklar” kapsamında değerlendirilmelidir.
    506 sayılı Kanunun 80. maddesinde 3917 sayılı Kanun ile yapılan ve 08.12.1993 tarihinde yürürlüğe giren değişikliğe kadar Kurum alacağı da “bütün alacaklar” kapsamında değerlendirilerek süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde Borçlar Kanunu’nun 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı uygulanmaktadır.
    Kanunun 80. maddesinin beşinci fıkrasında 3917 sayılı Kanun’un 8. maddesi ile yapılan ve 08.12.1993 tarihinde yürürlüğe giren değişiklik ile birlikte “Kurumun, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Hakkında Kanun hükümleri uygulanır...” düzenlenmesi getirilmiştir. Yapılan bu değişiklikle Kurumun alacaklarının tahsilinde 21.07.1953 tarih ve 6183 sayılı Kanunun 51. maddesi hariç diğer maddeleri uygulanacağı belirtilmiştir. Bunun sonucu olarak, kurum alacaklarının tahsil zamanaşımı konusunda 21.07.1953 tarih ve 6183 sayılı Kanunun 102. maddesi uygulama alanı bulacaktır. Anılan hüküm, “Tahsil Zamanaşımı” başlığı altında “Amme alacağı vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar...” biçiminde düzenlenmiştir. Dolayısıyla, 08.12.1993 tarihinden, aynı maddede 5198 sayılı Kanunun 11.maddesi hükmüyle yapılan ve Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Kanunun 51. maddesi yanında 102. maddesinin de uygulanmayacağına ilişkin değişikliğin yürürlüğe girdiği 06.07.2004 tarihine kadarki döneme ilişkin Kurum alacakları yönünden; 6183 sayılı Kanunun zamanaşımı konusunu düzenleyen 102. madde uyarınca 5 yıllık zamanaşımı uygulanacaktır.
    06.07.2004 tarihinde 80. maddede tekrar değişikliğe gidilmiştir. 5198 sayılı Kanunun 11. maddesiyle, 506 sayılı Kanunun 80. maddesinde yapılan değişiklik sonucu Kurumun süresinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Kanunun 102. maddesinin de uygulanmayacağı öngörülmüştür. Bu durumda Kurumun alacakları 3917 sayılı Kanun ile yapılan ve 08.12.1993 tarihinde yürürlüğe giren değişiklik öncesinde olduğu gibi genel hükümler uyarınca 10 yıllık zamanaşımı süresine tâbi olacaktır.
    Diğer taraftan, 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile 506 sayılı Kanunun anılan hükmü yürürlükten kaldırılmış ve  devir, temlik, haciz ve kurum alacaklarında zamanaşımı başlıklı 93. maddesinde zamanaşımı yönünden özel bir düzenleme getirilmiştir. 93. maddeye göre Kurumun prim ve diğer alacakları, ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden takvim yılı başından başlayarak on yıllık zamanaşımına tâbidir. Kurumun prim ve diğer alacakları; mahkeme kararı sonucunda doğmuş ise mahkeme kararının kesinleşme tarihinden, Kurumun denetim ve kontrolle görevli memurlarınca yapılan tespitlerden doğmuş ise rapor tarihinden, kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatı gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemelerden doğmuş ise bu soruşturma, denetim ve inceleme sonuçlarının Kuruma intikal ettiği tarihten veya bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kamu idareleri ile kanunla kurulmuş kurum ve kuruluşlardan alınan bilgi ve belgelerden doğmuş ise bilgi ve belgenin Kuruma intikal ettiği tarihten itibaren zamanaşımı on yıl olarak uygulanır.
    5510 sayılı Kanun"un 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren “Yersiz Ödemelerin Geri Alınması” başlıklı 96. maddesinde de;  
    “…Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;  
    a)Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,  
    b)Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmidört ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, yirmidört aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan,  itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır…”  
    hükmü yer almaktadır.  
    5510 sayılı Kanunun yürürlüğü ile birlikte Kurum alacaklarının zamanaşımı süresinin tespitinde artık 93. ve 96. maddeler uygulama alanı bulacaktır.
    Bu aşamada uyuşmazlığın çözümü için mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 63. vd maddelerinin somut olayda uygulama yeri olup olmadığı hususunun da açıklığa kavuşturulmasında yarar vardır.  
    Öncelikle belirtilmelidir ki sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekir. Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun konuya ilişkin 61 ve devamı maddelerindeki (Benzer hüküm 6098 sayılı TBK’nın madde 77 vd. yer almıştır.) düzenlemelere göre, sebepsiz zenginleşme; geçerli olmayan veya tahakkuk etmemiş yahut varlığı sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olarak gerçekleşebilir.
    Sebepsiz zenginleşme hükümlerinin uygulanabilmesi için dört şartın bir arada bulunması gerekmektedir.
    Birinci şart; taraflardan birisinin malvarlığında bir eksilmenin vuku bulmasına karşı, diğerinin malvarlığında bir çoğalmanın gerçekleşmiş olmasıdır. Bir malvarlığındaki eksilme, aktifin azalması ya da pasifin çoğalması şeklinde olabileceği gibi, aktifin çoğalmasına ya da pasifin azalmasına engel olma yoluyla da gerçekleşebilir.
    İkinci şart; sözü edilen eksilme ile çoğalma arasında bir illiyet bağının bulunmasıdır.
    Üçüncü şart, yine sözü edilen azalma ile çoğalmanın haklı bir sebebe dayanmamasıdır. Taraflardan biri, diğerine hükümsüz bir sözleşme gereğince misli mahiyette bir şey vermişse muteber olmayan sebebe dayanan bir iktisap söz konusudur. Sözleşmedeki şekil noksanlığı, fiil ehliyetsizliği, imkansızlık, hukuka veya ahlaka aykırılık, muvazaa gibi sebepler, butlan nedeniyle kazandırmayı geçersiz kılan sebepler olduğundan bu durumlarda kazandırma geçerli hukuki sebebe dayanmamaktadır.
    Dördüncü şart; vuku bulan iktisabın (çoğalmanın) sebepsiz iktisap kuralları dışında, özel bir hukuk kuralına dayanılarak iadesi mümkün olmamalıdır. Zira böyle bir imkan varsa artık sebepsiz iktisap kuralları değil, sözü edilen özel kurallar uygulanır. (Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7.Baskı, İstanbul 1993, s. 734-738).
    Bu genel açıklamalar sonrasında Kurumun prim ve diğer alacakları yönünden sebepsiz zenginleşme hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı hususunun incelenmesine geçilebilir.
    Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun, geri verilmesi gereken tutarın belirlenmesinde genel hüküm niteliğinde bulunan 63’üncü maddesi uyarınca; iyiniyetli zenginleşen, sebepsiz zenginleşme konusunun kendisinden istendiği tarihten önce elinden çıktığını iddia ve ispat ettiği miktar oranında ret ve geri vermekle yükümlü olmayacaktır. Buna karşın; zenginleşenin, zenginleşme anında veya sonrasında mal varlığındaki artışın geçerli bir hukuki sebebe dayanmadığını biliyor veya bilmesi gerekiyor olması halinde, kötüniyetli sayılacağında da kuşku bulunmamaktadır.  
    Kurumun sakat ve dolayısıyla hukuka aykırı işlemine sigortalının gerçek dışı beyanı veya hilesi sebep olmuşsa veyahut işlem yok denilebilecek bir illetle malülse yahut sigortalının kolayca anlayabileceği kadar açık bir hata mevcutsa ve Kurumu haberdar etmemişse artık sigortalının iyi niyetinden söz etmeye imkân yoktur. Sigortalının kesin dönüş şartını yerine getirmemiş olmasına rağmen yaşlılık aylığı alması halinde de iyiniyet söz konusu olmayacaktır. Binaenaleyh bu kararlara dayanılarak yapılan kanunsuz ödemeler sonucu meydana gelen Kurum alacaklarının geri alınmasına yönelik 506 sayılı Kanunda ve 5510 sayılı Kanunda hükümler yer almaktadır.
    Bu haliyle 506 sayılı Kanun ve 5510 sayılı Kanun ile Kurum alacaklarının tahsilinde sebepsiz zenginleşmede geri verme konusunda genel hüküm niteliğindeki mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 63. maddesine nazaran özel bir düzenleme getirilmiştir.  
    Şu duruma göre, karşımıza aynı konu hakkında bir tarafta genel kanunda kabul edilen yasa kuralı, diğer tarafta da özel bir yasal düzenleme çıkmaktadır.  
    Bu nedenle sorunun normlar hiyerarşisi kurallarına göre çözümlenmesi gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.  
    "Yasaların çatışması" olarak da adlandırılan bu gibi durumlarda sonraki norm, öncekinin yerini alır (Lex Pasterior deraget priori); özel kanun, genel kanundan önce gelir (Lex specialis per generalem non deregatur); açık anlamlı norm, kapalı anlamlı normdan önce gelir biçiminde kabul edilen temel ilkelerden yararlanılmalıdır.  
    Sonuç itibariyle, Kurumun, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 506 sayılı Kanun’un 80. maddesinde ve 5510 sayılı Kanun’un 93 ve 96. maddelerinde özel bir düzenleme yer aldığından, normlar hiyerarşisi kuralına göre artık sebepsiz zenginleşme hükümlerinin uygulanması mümkün olmayacak, zamanaşımı süresinin tespitinde Borçlar Kanunun sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulama alanı bulmayacaktır.
    Kaldı ki, Sosyal Güvenlik kamu hukuku niteliğinde olup, bu alana ilişkin davalar kamu düzeni ile ilgilidir. Sosyal güvenliğin kamu hukuku alanına giren niteliği nedeniyle, 506 sayılı Kanunun 80. maddesinde belirtilen prim ve diğer alacaklar, sigortalı ile Kurum arasında yapılan kamu hukuku karakterli bir sözleşmeden kaynaklanmaktadır.
    27.01.1973 gün 1972/6 Esas, 1972/2 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere, “sebepsiz zenginleşmenin sonuçlarına Borçlar Kanununun 61 ve sonraki maddeleri hükümlerinin uygulanabilmesi için kamu (idare) hukukunda bu hükümlerin aksine hüküm bulunmaması gerekir. (Fick F., Commentaire du Code Fédéral des Obligations, Cilt I , 1915, Sh. 175).”
    Bu nedenle Sosyal Güvenliğin kamu hukuku niteliği ve 506 ve 5510 sayılı Kanunlarda yer alan özel düzenlemeler gözönünde bulundurulduğunda, prim ve diğer alacakların tahsilinde sebepsiz zenginleşme hükümleri ve buna bağlı olarak da zamanaşımı yönünden 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 66. maddesi uygulanamayacaktır.
    Son olarak, Kurumun prim alacaklarına ilişkin zamanaşımı yönünden Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatları doğrultusunda 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi uygulanırken, Kurumun diğer alacakları yönünden ilgili maddenin uygulanmaması, Kurum alacaklarının tahsilinde farklı uygulamaların ortaya çıkmasına sebebiyet vereceğinden olanaklı değildir.
    Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı Kurum tarafından davalıya bağlanan yaşlılık aylığının, davalının yaşlılık aylığı talebinde bulunduğu tarihte ve sonrasında yurda kesin dönüş yapmadığı ve halen yurtdışından işsizlik ve hastalık yardımı almaya devam ettiği gerekçesi ile iptal edildiği, bu haliyle yersiz ödemeler nedeniyle meydana gelen Kurum zararının tahsilinde 22.02.2000 ile 06.07.2004 tarihleri arasında yapılan yersiz ödemeler yönünden 6183 sayılı Kanunun 102. maddesi uyarınca 5 yıllık zamanaşımı, 06.07.2004 tarihi sonrasında 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi uyarınca 10 yıllık zamanaşımı, 01.10.2008 tarihinden itibaren ise 5510 sayılı Kanun’un 93. maddesi uyarınca yine 10 yıllık zamanaşımının uygulanmasının gerekeceği, her halükarda Kurumun yersiz ödemelere dair alacağın tahsilinde zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla yerel Mahkemenin direnme kararı yerinde değildir.
    Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, 506 sayılı Kanunun 121. maddesi ile yersiz ödemelerin tahsiline ilişkin hükümlerin düzenlendiği, ancak anılan maddede yersiz ödeme halinde iade yükümlülüğün kapsamını belirleyen bir düzenlemenin yer almadığı, bu nedenle iade yükümlülüğünün 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 63 vd. maddeleri uyarınca sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre belirlenmesi gerektiği, öte yandan 5510 sayılı Kanun’un 96. maddesinin de sebepsiz zenginleşme nedeniyle yersiz ödemelerin iade yükümünün kapsamını belirleyen özel bir düzenleme olduğu, dolayısıyla 01.10.2008 sonrasında da uyuşmazlığın çözümünde sebepsiz zenginleşme hükümlerinin uygulanmasının gerekeceği, ne var ki Kurum tarafından yersiz ödemenin tahsili amacıyla 16.12.2010 tarihli yazı ile talimat verildiği ve bu talimat üzerine davacıya 24.12.2010 tarihinde borç yazısı gönderildiği, bu haliyle davanın 08.07.2011 tarihinde açıldığı gözönünde bulundurulduğunda 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 66. maddesinde belirtilen bir yıllık zamanaşımı süresinin henüz dolmadığı, bu durumda yerel Mahkeme kararının ilave gerekçe ile bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
    Hal böyle olunca yerel mahkeme direnme kararı yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ile bozulmalıdır.
    SONUÇ: Davacı Kurum vekilinin bu temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 26.04.2017 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi