11. Ceza Dairesi 2020/1453 E. , 2020/4677 K.
"İçtihat Metni" Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 16/04/2020 tarih ve 2019/20411 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 21/05/2020 tarih ve KYB-2020/45713 sayılı ihbarname ile;
Mühür bozma suçundan sanık ..."in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 203/1. maddesi gereğince 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair İzmir 21. Asliye Ceza Mahkemesinin 25/10/2017 tarihli ve 2017/13 esas, 2017/764 sayılı kararının "İzmir 21. Asliye Ceza Mahkemesinin 25/10/2017 tarihli kararı ile sanığın 21/06/2016 tarihinde işlediği kabul edilen mühür bozma suçundan mahkumiyetine karar verilmiş ise de, hükümlüye ait cezaevi bilgilerini içerir belge incelendiğinde, hükümlünün 21/05/2016 tarihinde cezaevine girdiği ve 05/08/2016 tarihinde tahliye edildiğinin anlaşılması karşısında, suç tarihi itibariyle cezaevinde bulunduğu anlaşılan sanık hakkında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 223/1-b maddesi gereğince yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması nedeniyle beraat karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesinde isabet görülmediğinden” bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca, bozulması istenilmiş olmakla,
Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
5271 sayılı CMK’nin 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması talebini, kanuni nedenlerini de açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir.
Böylece ülke genelinde uygulama birliği sağlanacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmiş olacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Buna göre bozma nedenleri;
5271 sayılı CMK"nin 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verilecektir. Bu halde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır. Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Aynı kanun maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün hangi hallerde kanun yararına bozulabileceği, kanun yararına bozma kararının ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hâkim veya mahkemede yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hallerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, 5271 sayılı CMK’nin 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Kanun yararına bozma, kesinleşen hüküm yönünden hüküm tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan gerek usul, gerekse maddi hukuka ilişkin hukuka aykırılıkların giderilmesi ile sınırlıdır. Dava konusu olayda, Mahkemece kanıtlar toplanıp değerlendirildikten sonra verilen hükümde, mevcut delillerin sanığın cezalandırılmasına yeterli olmadığından bahisle kanun yararına bozma yoluna başvurulması mümkün değildir. Zira böyle bir durumda ortada hukuka aykırılık hali bulunmamakta olup, varolan kanıtların mahkûmiyete yeterli olup olmamasına ilişkin değerlendirme yanlışlığından kaynaklanan bir uyuşmazlık hali söz konusudur.
Bu açıklamalara ve incelenen dosya içeriğine göre; mühürleme işleminin 07/04/2016 tarihinde yapılmasına karşın, sanığın 12/05/2016 tarihinde cezaevine girmesi, 24/04/2017 tarihli kolluk tutanağında; 07/04/2016 tarihinden sonra işyerinin “mühürlü olarak kalmadığının“ tespit edilmesi ve tanık ..."in 20/04/2017 tarihli celsede alınan beyanında, işyerinin hiç kapalı kalmadığını, sanık cezaevine girmeden önce de faaliyetine devam ettiğini belirtmesi hususları da göz önüne alındığında; İzmir 21. Asliye Ceza Mahkemesi"nin 25/10/2017 tarihli 2017/13 Esas ve 2017/764 Karar sayılı ilamına yönelik kanun yararına bozma istemine atfen düzenlenen ihbarnamedeki düşünce yerinde görülmediğinden REDDİNE, mahalline gönderilmek üzere dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına İADESİNE, 21.09.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.