3. Hukuk Dairesi 2012/19654 E. , 2012/25923 K.
"İçtihat Metni"Davacılar ... vd. ile davalı Hazine aralarındaki tazminat davasına dair ... Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 29.12.2011 günlü ve 2011/62 E.-2011/309 K.sayılı hükmün Bozulması hakkında dairece verilen 17.05.2012 günlü ve 2012/7525 E.-2012/12539 K.sayılı ilama karşı davacılar vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiştir.
Düzeltme isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R
Davacılar vekili; müvekkillerinin ... Köyü ... mevkii, 09.05.1995 tarih, cilt no 210, sayfa 61, sıra no 2 de tapuya kayıtlı olan taşınmazın mülkiyetini ortaklığın giderilmesi davasının sonucunda yapılan satış ile edindiklerini, ancak kadastro çalışmaları sırasında taşınmazın tapu kaydının 119 ada 29 parsel yerine sehven 119 ada 23 parsele uygulanması nedeniyle, 23 parselin müvekkilleri adına, 29 parselin ise (zilyedi bulunmadığından) davalı hazine adına tespit görerek bilahare tapuya tescil edildiklerini, bir süre sonra 23 parsele ilişkin olarak dava dışı ... tarafından tapu iptali ve tescil istemi ile dava açıldığını, müvekkillerinin bu parselin kendilerine ait olmadığını bilmeleri nedeniyle açılan davayı kabul ettiklerini, 29 parselin ise davalı hazine tarafından 15.08.2003 tarihinde ... ’e satıldığını, bu nedenle müvekkillerinin 29 parselin tapusunun iptali ile adlarına tescili için ... aleyhine dava açtıklarını, ancak davanın ... ’in ikinci el durumunda olup kötüniyetli olmadığı gerekçesi ile reddedildiğini, bu nedenle müvekkillerine ait 29 parseli satan davalı hazinenin sebepsiz zenginleştiğini ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak üzere, taşınmazın sürüm değeri olan 80.000 TL’nin yasal faizi ile tahsilini talep etmiş, 19.12.2011 tarihli ıslah dilekçesi ile de talebini 90.000 TL ye yükseltmiştir.Davalı hazine vekili; dava konusu 29 parselin zilyedinin bulunmaması nedeni ile hazine adına tespit gördüğünü ve bu tespite itiraz edilmediğini savunarak, davanın reddini dilemiştir.Yerel mahkemece, taşınmazın dava tarihindeki rayiç değerini belirleyen bilirkişi raporu esas alınarak davanın kabulüne karar verilmiştir. Davalı vekilinin temyiz talebi üzerine Dairemizce “…Dava konusu 104 Ada 29 Parsele ilişkin tutanak 12.11.1998 tarihinde kesinleşmiştir. İncelenmekte olan bu dava ise, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3.maddesinde belirtilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin kaçırılmasından sonra 25.02.2011
tarihinde açılmıştır. Anılan maddedeki 10 yıllık süre hak düşürücü nitelikte olup, olumsuz dava koşuludur. Hak düşürücü sürenin gerçekleşmesi işin esasının incelenmesini önler. Hak düşürücü süre, tüm def’i ve itirazlardan önce nazara alınır. Bu nedenle; yargılama bitinceye dek hak düşürücü sürenin geçtiği taraflarca ileri sürülebileceği gibi, görevden ötürü hâkim tarafından kendiliğinden de gözönünde tutulur.Bu nedenle mahkemece, davanın hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, bu husus gözden kaçırılarak işin esası ile ilgili yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiştir.” hükmünü içeren 17.05.2012 gün ve 2012/7525 E. 12539 K. sayılı ilamı ile yerel mahkemenin hükmü bozulmuş, bu defa davacılar vekili karar düzeltme talebinde bulunmuştur.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 29 parsel sayılı taşınmaza ilişkin kadastro tutanağının 12.11.1998 tarihinde kesinleşmesi üzerine davalı hazine adına tescil edildiği, bir süre sonra ... Mal Müdürlüğü tarafından ihaleye çıkartılan taşınmazın 15.08.2003 tarihinde ... ’e satılarak devredildiği, bu nedenle davacılar tarafından 23.10.2007 tarihinde ... Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan dava ile, kadastro öncesi tapu kayıtlarına dayanılarak taşınmazın tapusunun iptali ile adlarına tescilinin talep edildiği, yapılan yargılama neticesinde taşınmazın davalı hazine adına yolsuz tescil edildiği ancak davalı İsmail’in taşınmazı ihale ile satın almış olması nedeniyle iyiniyetli olduğu gerekçesiyle mahkemece davanın reddine dair verilen 09.03.2010 tarihli hükmün derecaattan geçerek 27.11.2010 tarihinde kesinleştiği, sebepsiz zenginleşme istemli bu davanın ise 25.02.2011 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
Şu durumda, 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde kadastrodan önceki nedenlere dayanarak taşınmazın aynını talep eden davacıların, bu taleplerinin reddine dair verilen hükmün kesinleşmesi sonucu Kadastro Kanunu hükümlerine göre mülkiyeti geri alma hakkı kalmadığından davalı hazineye karşı sebepsiz zenginleşme iddiası ile talepte bulunma hakları vardır. Zira, taşınmazın aynına ilişkin talep sonuçlanmadan, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre değerini talep etme hakkı doğmamıştır. Aksinin kabulü; ayın ve ikame değer taleplerinin hak sahiplerince aynı davada terditli olarak talep edilmeye zorlanması anlamına gelir ki bu sonuç temel hukuk sistemi prensiplerine uygun düşmez. Bu nedenle, ... Asliye Hukuk Mahkemesi kararı ile hazine adına tescilin yolsuz olduğunun kabulü karşısında süresinde açılan bu dava ile, davacıların taşınmazın rayiç değerini sebepsiz zenginleşen davalı hazineden talep edebilecekleri yönündeki yerel mahkeme kararı yerindedir.Ne var ki bu defa yapılan incelemede, hükme esas alınan bilirkişi raporunda taşınmazın nitelikleri soyut ifadelerle açıklandıktan sonra rayiç değerin tespit edildiği anlaşılmaktadır. Oysa, bir iktisadi kıymetin değerleme günündeki alım satım değeri yani piyasa değeri olan rayiç değerin tespit edilmesinde; bölgedeki emsal olabilecek taşınmazlardan dava tarihine yakın dönemlerde olağan şartlar ile satış akdine konu edilenlerin belirlenerek akit tablolarının getirtilmesi, bunun yanında belediye vb. kuruluşlardan yörede yapılan taşınmaz satışlarıyla ilgili araştırma yapılması ve sonrasında bilirkişi aracılığıyla emsal taşınmazlar ile davaya konu taşınmazın büyüklük ve çevre özellikleri de nazara alınarak karşılaştırılmasının yapılması suretiyle yaygın ve herkesin kabul edebileceği rayiç değerin belirlenmesi gerekir. Bu açıklamalar ışığında, yapılan değerlendirmede bilirkişi raporunun hüküm vermeye yeterli olmadığı belirlenmiştir.
Hal böyle olunca; yerel mahkeme kararının açıklanan bu gerekçe ile bozulması gerekirken yanılgı sonucu değişik gerekçe ile bozulduğu bu kez yapılan inceleme sonucu anlaşıldığından, davacılar vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 17.05.2012 gün ve 2012/7525 E. 12539 K. sayılı kararının kaldırılarak yerel mahkeme kararının yukarıda yazılı gerekçe ile BOZULMASINA ve peşin alınan karar düzelme harcının istek halinde karar düzeltme isteyene iadesine, 17.12.2012 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Kadastro Yasaları tasfiye amacı güderler. Tesbit öncesine ait haklar, tesbitin kesinleşmesi tarihinden itibaren belirli süre içerisinde dava edilmediği takdirde artık bir daha bu haklara dayanılarak istemde bulunulamaz Nitekim 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3 maddesinde; “Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tesbitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz.” denmek suretiyle tapulu mülkiyet hakkı da dahil kadastro tesbitinden önceki kayıtlarda var olan hakların 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra dava yolu ile de talep edilemeyeceği açıkça hükme bağlanmıştır. Anılan maddedeki 10 yıllık hak düşürücü süre olumsuz dava koşulu olup, tüm defi ve itirazlardan önce nazara alınır.İncelenmekte olan bu dava ise, 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 12/3. maddesinde belirtilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin kaçırılmasından sonra açılmıştır. Buna göre, taşınmazın aynı hakkında bir hak talep edemeyecek kişinin, taşınmazın ikame bedelini de isteyemeyeceği açıktır. Değinilen bu yönler gözetilerek davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddedilmesi gerektiğine işaret eden Dairemiz bozma ilamı usul ve yasaya uygundur. Bu nedenlerle Sayın çoğunluğun karar düzeltme isteminin kabulü gerekçelerine katılmadığım ve karar düzeltme isteminin reddedilmesi gerektiği yönündeki düşüncem ve karşı oyumdur.17.12.2012