20. Hukuk Dairesi 2013/808 E. , 2013/6467 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı Hazine vekili ve davalı gerçek kişi tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Kadastro sırasında Sumaklı Köyü, 105 ada 53 parsel sayılı 7516,79 m² yüzölçümündeki taşınmaz, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle tarla niteliği ile davalı gerçek kişi adına tesbit edilmiştir.
Davacı Hazine, dava konusu parselin Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerler ile kaçak ve yitik kişilerden kalma yerlerden olduğu iddiasıyla dava açmış, müdahil davacı ... Yönetimi ise, 03.03.2010 tarihli harçlı dilekçesiyle taşınmazın orman vasfında olduğu iddiasıyla davaya katılmıştır.
Mahkemece, davacı Hazinenin davasının reddine; müdahil davacı ... Yönetiminin davasının ise kabulüne ve Kahramanmaraş İli, Andırın İlçesi, Sumaklı Köyü, 105 ada 53 parsel sayılı taşınmazın tesbit tutanağının (kadastro tesbitinin) iptali ile taşınmazın orman vasfıyla Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, hüküm, davacı Hazine vekili ve davalı gerçek kişi tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, kadastro tesbitine itiraza ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde orman kadastrosu 3402 sayılı Kanunun 4. maddesi hükmüne göre yapılmış, çekişmeli parsel orman alanı dışında bırakılmıştır.
Mahkemece, hükme esas alınan raporu düzenleyen orman bilirkişinin taşınmazın orman niteliğinde olduğu yönündeki raporuna dayanılarak dava konusu 105 ada 53 parsel sayılı taşınmazın orman vasfıyla Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hükme yeterli değildir. Şöyle ki, orman bilirkişi tarafından dava konusu 105 ada 53 sayılı parselin 1952 tarihli hava fotoğrafında kısmen açıklık alanda kısmen de yapraklı orman alanı içerisinde bulunduğu, 1956 tarihli memleket haritasında ise taşınmazın açıklık alan içerisinde yer aldığını ifade etmiştir. Ancak bilirkişi tarafından hava fotoğrafı ile memleket haritasındaki çelişkinin nedeni açıklanmadığı gibi, çekişmeli taşınmazın hava fotoğrafında kısmen orman sayılan yerlerden olduğunu ifade etmesine rağmen raporun sonuç bölümünde taşınmazın tamamının orman sayılan yer olduğunu ifade etmiştir. Mahkemece, bu çelişki giderilmemiştir. Ayrıca, imar ve ihyanın sürdürülüş şekli, başlama ve tamamlanma tarihleri araştırılmamış, keşif sırasında yerel bilirkişi taşınmazın imar ve ihyaya konu olup olmadığı yönünden usûlüne uygun olarak dinlenmediği gibi, alınan beyan, somut olaylara dayalı olmayan gerekçesiz soyut nitelikteki sözlerden ibaret olup, davalı gerçek kişi yararına 3402 sayılı Kanunun 14 ve 17. maddelerindeki imar ve ihya ile kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz kazanma koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği ve davalı gerçek kişi yönünden 3402 sayılı Kanunun 14. maddesindeki sınırlamanın aşılıp aşılmadığı da usûlüne uygun araştırılıp saptanmamıştır. Bu nedenlerle, karara dayanak alınan bilirkişi raporları çekişmeli yerin öncesinin orman olup olmadığını ve taşınmaz üzerinde imar, ihya ve zilyetlik koşullarının oluşup oluşmadığını belirlemeye yeterli ve kanaat verici olmayıp, böylesine yetersiz bilirkişi raporları ve araştırmayla hüküm kurulamaz.
Bu nedenlerle, eski tarihli memleket haritası, hava fotoğrafları ve varsa amenajman planı, dava konusu taşınmazı ve etrafını gösterir ve ilk defa o yerde grafik ya da fotogrametri yöntemiyle düzenlenen 1/5000 ölçekli arazi kadastro paftasının orijinal fotokopi örneği ile tesbit tarihinden 15 - 20 yıl öncesine ait iki ayrı tarihte çekilmiş stereoskopik hava fotoğrafları ve bu fotoğraflara dayanılarak üretilmiş orijinal renkli memleket haritaları, çekişmeli taşınmaza komşu olan parsellere ait kadastro tesbit tutanakları ile eğer itirazlı iseler dava dosyaları getirtilip, önceki bilirkişiler dışında halen Çevre ve Orman Bakanlığı (Orman ve Su İşleri Bakanlığı) ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman yüksek mühendisleri arasından seçilecek bir orman mühendisi, Ziraat Fakültelerinin toprak bölümünden mezun olan bir ziraat mühendisi, bir fen elamanından oluşturulacak bilirkişi kurulu ve yöreyi iyi bilen elverdiğince yaşlı, yansız, yerel ve tarafların aynı yöntemle göstereceği tanıklar hazır olduğu halde yeniden yapılacak keşifte, çekişmeli taşınmaz ile birlikte çevre araziye de uygulanmak suretiyle taşınmazın öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; 3116, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar karşısındaki durumu saptanmalı; tapu ve zilyedlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanunun 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yokedilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; toprak yapısı, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli; keşifte, hâkim gözetiminde, taşınmazın dört yönden renkli fotoğrafları çektirilip, onaylanarak dosyaya eklenmeli; yukarıda değinilen diğer belgeler fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yerine uygulattırılıp; orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritası ve hava fotoğrafının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ve hava fotoğrafı ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, çekişmeli taşınmazın konumunu çevre parsellerle birlikte haritalar üzerinde gösterecekleri yalnız büro incelemesine değil, uygulamaya ve araştırmaya dayalı, bilirkişilerin onayını taşıyan kroki düzenlettirilip, çekişmeli taşınmazın çevresindeki orman alanlarıyla bütünlük arz eden orman içi açıklığı olup olmadığının, yukarda açıklanan olgular ışığında tartışıldığı bilimsel verileri bulunan yeterli rapor alınmalı, taşınmazın eski tarihli resmî belgelere ve fiilî durumuna göre kısmen orman sayılan yerlerden olduğu belirlendiği takdirde, taşınmazın orman sayılan ve sayılmayan bölümleri belirlenip, yüzölçümleri bilirkişi marifeti ile tesbit edilmelidir.
Yukarıda açıklanan yöntemle yapılacak araştırma sonucu, taşınmazın tamamen veya kısmen orman sayılan yerlerden olmadığı belirlendiği takdirde, bu kez, zilyetlik yolu ile kazanma (Medenî Kanunun 713. maddesi, 3402 sayılı Kanunun 14 ve 17. maddelerindeki ) koşulların araştırılması gerekir. Bu cümleden olarak, zilyetliğin başlangıç günü, süresi ve sürdürülüş biçimi hakkında yerel bilirkişi ve tanıklardan olaylara dayalı bilgi alınmalı, tesbit tutanağı bilirkişilerinin beyanları ile yerel bilirkişi ve tanık beyanları arasında aykırılık bulunduğu takdirde tesbit tutanağı bilirkişileri de taşınmazlar başında ayrı ayrı dinlenerek, çelişki giderilmeli, taşınmazın öncesi itibariyle niteliğinin ne olduğu, kime ait olduğu, zilyetliğin nasıl meydana geldiği, ne kadar süre ile ne şekilde devam ettiği, bunun ekonomik amacına uygun olup olmadığı, tanıkların bilgi ve görgülerinin hangi eylemli olaylara dayandırıldığı belirlenmeli, yerel bilirkişinin imar - ihya ve zilyetlik olgusunu hangi olaylarla nasıl hatırladıkları saptanmalı, ayrıca; taşınmazın değişik bölümlerinden yeterli derinlikten toprak örnekleri alınıp incelenerek, taşınmazların imar ve ihyaya konu edilip edilmediği, edildi ise tarihi ve ne kadar süreyle ne şekilde zilyet edildiği, 1985-1990"lı yıllara ait hava fotoğrafları ve memleket haritasında taşınmazın o yıllarda ziraat alanı olarak kullanılıp kullanılmadığı, yine fotogrametri yöntemiyle düzenlenen 1/5000 ölçekli arazi kadastro paftasında zilyet ve tasarruf edilen yerlerden olup olmadığı, zilyetlikle kazanılabilecek kültür arazisi olup olmadığı belirlenip, çekişmeli taşınmazın fiilî durumunu da belirtir şekilde rapor alınmalı, bu bilgiler gözönünde tutularak mahkemece, yukarıda belirtildiği şekilde uzman bilirkişiler marifetiyle inceleme yapılarak, taşınmazın üstün vasfının belirlenmesi, ihya edilerek kültür arazisi niteliği kazandırılan bölümler ile işlenmeyen, imar ve ihya edilmeyen bölümlerinin ölçülerek belirlenmesi ve teknik bilirkişi tarafından krokisine işlenmesi, bu kısımların, ayrıca, mahkeme nezaretinde çektirilecek fotoğraflarda da işaretlettirilmesi, kazanılmaya elverişli yerler bulunup bulunmadığı ve kazanma koşullarının oluşup oluşmadığı tesbit edildikten sonra 3402 sayılı Kanunun 14. maddesi uyarınca, davalı gerçek kişiler ve murisleri yönünden de tapu ve kadastro müdürlükleri ile
mahkeme yazı işleri müdürlüğünden araştırma yapılıp, aynı Kanunun 03.07.2005 gün 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanma Kanunu ile değiştirilen 14/2. maddesi gereğince sulu ve susuz olarak kazanılmış toprak miktarı belirlenip, Kanunun getirdiği sınırlamanın aşılıp aşılmadığı saptanarak, sınırlamanın aşılmadığı tesbit edildiği ve kazanılmaya elverişli yerler bulunduğu ve kazanma koşullarının oluştuğu belirlendiği takdirde Hazinenin davasının reddine, imar ve ihya edilmeyen bölümlere ilişkin olarak da davacı Hazinenin davasının kabulüne karar verilmesi gerekmektedir.
Mahkemece, böylesine bir araştırma ve soruşturma yapılmaksızın eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporlarına dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
Kabule göre de; davacı Hazine çekişmeli taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğunu da iddia ettiğine göre, bu iddia aynı zamanda üst kavram olarak orman iddiasını da içine aldığından Hazinenin davasının da kabulü gerekirken yazılı şekilde reddine karar verilmesi, kadastro tesbitinin iptaline karar verilmesi gerekirken tutanağın iptaline karar verilmiş olması ve kısa kararda dava konusu taşınmazın ada, pafta ve parsel numarası belirtilerek hak sahibi adına sicil oluşturacak biçimde karar vermek gerekirken, kısa kararda sicil oluşturulmadan karar verilmesi de doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı Hazine ve davalı gerçek kişinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, alınan temyiz harcının istek halinde iadesine 10/06/2013 günü oy birliği ile karar verildi.