20. Hukuk Dairesi 2012/14146 E. , 2013/6466 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı Hazine vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Kadastro sırasında ...Köyü, 102 ada 234 parsel sayılı 6547,66 m² yüzölçümündeki taşınmaz, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle tarla niteliğiyle hisseli olarak ... ve ... adlarına tespit edilmiştir.
Davacı Hazine, dava konusu taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerler ile kaçak ve yitik kişilerden kalma yerlerden olduğu iddiasıyla, taşınmazın Hazine adına tescili istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece, davacı Hazinenin davalı ... aleyhine açmış olduğu davanın kabul beyanı nedeniyle kabulüne, Hazinenin davalılar ...ve ... aleyhine açtığı davanın ise reddine ve dava konusu ... Köyü, 102 ada 234 parsel sayılı taşınmazdaki davalı ...’in 3/16 payının iptaliyle bu payın aynı vasıf ve mahiyette Hazine adına, diğer davalılar ... ve ...’in hisselerinin tespit gibi tapuya kayıt ve tescillerine karar verilmiş, hüküm, davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, kadastro tespitine itiraza ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde orman kadastrosu, 5304 sayılı Kanun ile değişik 3402 sayılı Kanunun 4. maddesi hükmüne göre yapılmış, çekişmeli parsel orman alanı dışında bırakılmıştır.
Mahkemece, davalı gerçek kişiler yararına TMK."nun 713/1, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14 ve 17. maddeleri uyarınca kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının oluştuğu kabul edilerek Hazinenin açtığı davanın reddine karar verilmiş ise de, mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hükme yeterli değildir. Şöyle ki, davacı Hazine tarafından taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu iddiası ile dava açıldığına göre, çekişmeli taşınmazın orman sayılmayan yerlerden olması taşınmazın davalı gerçek kişiler adına tescili için yeterli bir sebep olamayacağından, davalı gerçek kişiler yararına 3402 sayılı Kanunun 14 ve 17. maddesindeki koşulların oluşup oluşmadığının usûlüne uygun bir şekilde araştırılması gerekirdi. Ne var ki, mahkemece, davalı gerçek kişiler yararına 3402 sayılı Kanunun 14. ve 17. maddelerindeki imar – ihya ile kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz kazanma koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği ve davalı gerçek kişiler yönünden 3402 sayılı Kanunun 14. maddesindeki sınırlamanın aşılıp aşılmadığı da usûlüne uygun araştırılıp saptanmamıştır. Bilgisine başvurulan yerel bilirkişinin zilyetlikle ilgili beyanları ise olaylara dayanmayan soyut nitelikteki sözlerden ibarettir. Raporu hükme dayanak alınan ziraatçı bilirkişi ...tarafından hazırlanan 29.06.2010 havale tarihli rapor,
imar, ihya ve zilyetlik yoluyla taşınmaz edinme koşullarının davalı gerçek kişiler yararına oluşup oluşmadığı yönünden hüküm vermeye yeterli ve kanaat verici değildir. Yetersiz bilirkişi raporlarına dayanılarak hüküm verilemez.
O halde yapılacak iş, dava konusu taşınmazın bulunduğu yere ilişkin olarak 1985-1990’lı yıllara ilişkin 1/20000 ve 1/25000 ölçekli stereoskopik hava fotoğrafları ile aynı yıllara ilişkin fotogrametri yöntemiyle düzenlenmiş harita getirtilmeli, yöreyi iyi bilen elverdiğince yaşlı, yansız, yerel ve uzman ziraatçı ile harita bilirkişi, tarafların aynı yöntemle göstereceği tanıklar hazır olduğu halde yapılacak keşifte zilyetliğin başlangıç günü, süresi ve sürdürülüş biçimi hakkında yerel bilirkişi ve tanıklardan olaylara dayalı bilgi alınmalı, tespit tutanağı bilirkişilerinin beyanları ile yerel bilirkişi ve tanık beyanları arasında aykırılık bulunduğu takdirde tespit tutanağı bilirkişileri de taşınmazlar başında ayrı ayrı dinlenerek, çelişki giderilmeli, taşınmazın öncesi itibariyle niteliğinin ne olduğu, kime ait olduğu, zilyetliğin nasıl meydana geldiği, ne kadar süre ile ne şekilde devam ettiği, bunun ekonomik amacına uygun olup olmadığı, tanıkların bilgi ve görgülerinin hangi eylemli olaylara dayandırıldığı belirlenmeli, yerel bilirkişinin imar, ihya ve zilyetlik olgusunu hangi olaylarla nasıl hatırladıkları, taşınmazın değişik bölümlerinden yeterli derinlikten toprak örnekleri alınıp incelenerek, taşınmazın imar ihyaya konu edilip edilmediği, edildi ise tarihi ve ne kadar süreyle ne şekilde zilyet edildiği, 1985-1990"lı yıllara ait hava fotoğrafları ve memleket haritasında taşınmazın o yıllarda ziraat alanı olarak kullanılıp kullanılmadığı, yine fotogrametri yöntemiyle düzenlenen 1/5000 ölçekli arazi kadastro paftasında zilyet ve tasarruf edilen yerlerden olup olmadığı, zilyetlikle kazanılabilecek kültür arazisi olup olmadığı belirlenip, çekişmeli taşınmazın fiilî durumunu da belirtir şekilde rapor alınmalı, bu bilgiler gözönünde tutularak mahkemece, yukarıda belirtildiği şekilde uzman bilirkişiler marifetiyle inceleme yapılarak, taşınmazın üstün vasfının belirlenmesi, şayet taşınmazın kısmen imar ihya edildiği belirlendiği takdirde, ihya edilerek kültür arazisi niteliği kazandırılan bölümler ile işlenmeyen, imar ihya edilmeyen bölümlerinin ölçülerek belirlenmesi ve teknik bilirkişi tarafından krokisine işlenmesi, bu kısımların ayrıca mahkeme nezaretinde çektirilecek fotoğraflarda da işaretlettirilmesi, kazanılmaya elverişli yerler bulunup bulunmadığı ve kazanma koşullarının oluşup oluşmadığı tespit edildikten sonra 3402 sayılı Kanunun 14. maddesi uyarınca, davalı gerçek kişiler ve murisleri yönünden de tapu ve kadastro müdürlükleri ile mahkeme yazı işleri müdürlüğünden araştırma yapılıp, aynı Kanunun 03.07.2005 gün 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanma Kanunu ile değiştirilen 14/2. maddesi gereğince sulu ve susuz olarak kazanılmış toprak miktarı belirlenip kanunun getirdiği sınırlamanın aşılıp aşılmadığı saptanmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilip ulaşılacak sonuca göre bir hüküm kurulmalıdır.
Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı biçimde hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
Kabule göre de; kısa kararda dava konusu taşınmazın ada, pafta ve parsel numarası belirtilerek hak sahibi adına sicil oluşturacak biçimde karar vermek gerekirken, kısa kararda sicil oluşturulmadan karar verilmesi de doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 10/06/2013 günü oy birliği ile karar verildi.