Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kök murisin maliki olduğu .., ..ve .. parsel sayılı taşınmazlarını kadastro çalışmasında davalı adına tespit ettirdiğini, yapılan işlemlerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek miras payı oranında tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, kök murisin ölüm tarihinde davacının mirasçı olmadığı gibi bir kısım taşınmazlar yönünden 3402 sayılı Yasanın 12. maddesi uyarınca 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 06.03.2012 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat gelmedi, temyiz edilen vekili Avukat İ... D.. geldi, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; 1961 yılında yapılan kadastro çalışmasında, murisin zilyetliğinde iken davalıya hibe ettiği ve zilyetliğini devrettiğinden çekişme konusu 1 ve .. nolu parsellerin senetsizden davalı adına tespit edildiği, itiraz edilmeksizin 18.1.1962 de kesinleştiği, ..nolu parselin ise senetsizden muris adına tespit yapıldığı ve itiraz üzerine 12.5.1964 tarihinde muris adına hükmen sicil kaydının oluştuğu, murisin .. parseli 4.5.1974 tarihinde son eşi E.."ye satış suretiyle temlik ettiği, ondanda 21.8.2001 tarihinde müşterek çocukları davalıya intikal ettiği anlaşılmaktadır.
Davacı, miras bırakanın yaptığı temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı bedelsiz ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Mahkemece, çekişme konusu .. ve .. nolu parseller bakımından 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 12/3 maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin dava tarihi itibariyle geçmiş bulunduğu, .. parsel sayılı taşınmaz bakımından da murisin ölüm tarihinde davacının annesinin sağ olduğu ve böyle bir durumda davacının mirasçı sayılamayacağı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki; çekişme konusu 1 ve 7 nolu taşınmazların öncesinde tapusuz ve miras bırakan M.."e ait olduğu, onun tarafından bağışlanması sebebiyle kadastro tespitinin davalı adına yapılarak kesinleşmesi ile çap kaydının oluştuğu sabittir. Muris M.. tarafından yapılan tasarruf, mülkiyeti davalıya geçiren işlemlerden ise de; böylesi bir durumda 1.4.1974 tarih ½ sayılı İnançları Birleştirme Kararının uygulama yerinin bulunmadığı ve muris muvazaasına ilişkin iddianın dinlenemeyeceği, koşullarının varlığı halinde TMK nun 560 ila 571. maddelerinde öngörülen tenkis davasına konu edilebileceği açıktır. Davada böyle bir istekte bulunmadığına göre bu parseller bakımından bu gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi gerekirken 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesi ile ret kararı verilmesi isabetsizdir. Zira, 3402 sayılı Kadastro Yasasının 12/3 maddesi hükmü uyarınca, tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz ise de tespitten sonra doğan haklara ilişkin açılacak davalarda bu yasa hükmünün uygulama olanağı yoktur.
Somut olaya gelince; miras bırakan M.. , kadastro tespitinin kesinleşmesinden sonra 10.4.1983 tarihinde ölümü ile TMK nun 599. maddesi hükmü gereğince davacı tereke üzerinde hak sahibi olmuştur. Bir başka ifade ile davacının dayandığı hak, kadastrodan önceki neden olmayıp murisin ölümü ile elde ettiği haktır. Öyleyse anılan hadisede sözkonusu hak düşürücü hükmün uygulanmasına olanak bulunmamaktadır. Diğer taraftan 4722 sayılı Yasanın 17.maddesine göre mirasçılık ve miras murisin ölüm tarihindeki hükümlere göre belirlenir.
O halde; mahkemece 1 ve 7 nolu parseller bakımından davanın reddine karar verilmesi yukarıda değinilen ilkeler gereğince sonucu itibariyle doğrudur. Davacının buna yönelik temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.
Davacının 104 parsel sayılı taşınmaza ilişkin temyiz itirazlarına gelince; anılan taşınmazın kadastro sonucu muris M.. adına tescil edildiği ve çap kaydının oluştuğu, murisin 4.5.1974 tarihinde eşi E.."ye satış suretiyle temlik ettiği ve E.."nin de muristen sonra ölümü ile 21.8.2001 tarihinde irsen davalıya intikal ettirildiği görülmektedir.
Gerçektende muris 10.4.1983 tarihinde ölmüş, kızı olan davacının annesi ise muristen sonra ölmüştür. Miras bırakanın ölümünden sonra davacının annesinin yapılan temlike karşı dava açmamış olması onun ölümünden sonra halefiyet yolu ile mirasçısı olan davacının dava açmasına engel teşkil etmez. Esasen, dava açmasına mani yasal bir engelde bulunmamaktadır.
O halde miras bırakan tarafından satış suretiyle E.."ye yapılan temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı olup olmadığının araştırılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Hal böyle olunca, çekişme konusu .. parsel sayılı taşınmaz yönünden iddia ve savunma doğrultusunda taraf delillerinin toplanması, yukarıda değinilen ilkeler ile birlikte somut olguların değerlendirilmesi, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve yasal olmayan gerekçelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
Davacının bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 06.03.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.