17. Hukuk Dairesi 2018/4747 E. , 2020/3598 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki maddi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacılar vekili; 24/07/2014 tarihinde davacılardan ... ve ..."ın babası, ..."ın eşi, İrfan ve ..."ın oğlu ..."ın sürücüsü olduğu tescilsiz motorsiklete, zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesi bulunmayan aracın çarpması sonucu davacıların murisinin hayatını kaybettiğini belirterek fazlaya ilişkin tüm hakları saklı kalmak üzere her bir davacı için 2.000,00 TL tazminatın müteselsil sorumluluk uyarınca dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davacılar vekili; 14.01.2016 tarihli dilekçe ile dava değerini toplam 396.015,24 TL olarak ıslah etmiştir.
Davalı vekili; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile davacı ... için 134.848,93 TL, davacı küçük ... Duran için 24.579,73 TL, davacı küçük ... için 42.147,32 TL, davacı ... için 33.212,01 TL ve davacı ... için 33,212,01 TL olmak üzere toplam 268.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacılara
verilmesine, davacı tarafın fazlaya ilişkin taleplerinin reddine karar verilmiş; hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 06/11/2017 gün ve 2016/9022 Esas 2017/10120 karar sayılı ilamı ile "ıslah dilekçesi tebliği edilmesi ve buna göre karar verilmesi gerektiği" gerekçesiyle karar bozulmuş ve mahkemece bozma ilamına uyulmuştur.
Bozma sonrası yapılan yargılama sonrasında mahkemece davanın kısmen kabulü ile davacı ... için 134.848,93 TL, davacı küçük ... Duran için 24.579,73 TL, davacı küçük ... için 42.147,32 TL, davacı ... için 33.212,01 TL ve davacı ... için 33,212,01 TL olmak üzere toplam 268.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde, özellikle hesaplamaya ilişkin bilirkişi raporunun hükme esas alınmasında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava trafik kazasından kaynaklanan ölüm nedeniyle destekten yoksun kalma tazminat istemine ilişkindir.
Karayolları Trafik Kanunu"nun 88. maddesinde "Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur" düzenlemesine yer verilmiş olup; motorlu araçların işletilmesi neticesi üçüncü kişinin zarar görmesi durumunda o aracın işleteni, aracın sürücüsü ve varsa teşebbüs sahibinin müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu; ayrıca, birden fazla kişinin zararı tazmin ile yükümlü olması durumunda, zarar görene karşı müteselsil sorumlu oldukları belirtilmiştir. Bu haliyle Karayolları Trafik Kanunu, trafik kazaları neticesi doğacak zarar sorumluluğunda müteselsillik esasını benimsemiştir.
Yine 6098 sayılı TBK"nun 61. maddesinde "Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır" demekle birden çok kişinin zarardan aynı sebeple ya da çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabileceği vurgulanmıştır (818 sayılı BK"nun 51. maddesinde de paralel
düzenleme mevcuttur). Bu durum iki veya daha çok kişinin şahsında sorumluluğun ya da herhangi bir tazminat yükümlülüğü şartlarının gerçekleşmesi halinde söz konusu olur. İşte bu tür durumlarda sorumlular hakkında müteselsil sorumluluk hükümleri uygulanacaktır.
Müteselsil borçluluk niteliği itibariyle bölünebilen bir edimin birden fazla borçlusundan her birinin edimin tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu bir borçluluk türü olup borçlulardan birinin edimin tümünü ifa ederek alacaklıyı tatmin etmesi halinde, evvelce mevcut olmasa dahi ifayı gerçekleştiren borçlu ile diğer borçlular arasında bir hukuki ilişki doğacaktır. Alacaklıyı tatmin eden bir borçlu, kendisine isabet eden paydan daha fazla bir ödemede bulunduğu takdirde bu fazlalık ölçüsünde diğer borçlulara başvurabilecektir. Bu durum bir borçlunun alacaklıyı tatmin etmesi halinde diğer borçluların da alacaklı karşısında alacaklının tatmin edilmesi ölçüsünde borçtan kurtulmalarının (BK m. 145/I) doğal bir sonucudur. Buna bağlı olarak yasa koyucu da alacaklıyı tatmin eden borçlunun kendi payından fazla ödemede bulunması durumunda bu fazlalık ölçüsünde diğer borçlulara başvurabileceğini açıkça düzenlemiştir (BK m. 146/I). Bu şekilde belirlenen hak o borçlunun rücu hakkıdır. Yasa koyucu kendi payından fazla ödemede bulunan bir borçluya tanıdığı rücu hakkını kuvvetlendirmek amacıyla (BK m. 146/I) halefiyete de yer vermiştir. Açıklanan maddi hukuk hükümleri usul hukukunda dava olarak tezahür etmektedir. Müteselsil borçlular arasındaki ihtiyari dava arkadaşlığı nedeniyle hükmü temyiz etmeyenler hakkında lehe ya da aleyhe verilen kararın kesinleştiği düşünülebilirse de kesinleşme, sorumluluk davasına ilişkin olup ardından görülecek rücu davası yönünden yani borçlular arasındaki iç ilişki yönünden hüküm ifade etmez. Davalı ve dava dışı kurum arasında ileride açılabilecek rücu davası dikkate alındığında davalı vekilinin aleyhine hükmü temyizde hukuki yararı bulunduğu aşikardır.
Zira görülmekte olan sorumluluk davasındaki karar, sorumlular arasındaki rücu davası yönünden kesin hüküm oluşturmaz ise de sorumluluk davasının kararı güçlü delil oluşturmaktadır. Hakkında güçlü delil oluşan davalının rücu davası yönünden sorumluluk davası hükmünü diğer müteselsil borçlu dava dışı kurum aleyhine temyiz etmesinde hukuki yararı vardır. İhtiyari dava arkadaşlarının sonradan birbirlerine karşı açacakları rücu davasında, esas alınacak mahkeme kararı, ihtilaf henüz önünde iken doğru olarak oluşmalı ve mahkeme davalıların ne oranda sorumlu tutulup tutulmayacaklarını sorumluluk davası sırasında halletmelidir. Bu kabul tarzı rücu davasında haksız yere temyiz edenler
aleyhine güçlü delil oluşturmaması yönünden doğru olduğu gibi usul ekonomisi yönünden de tarafları tatmin edecektir. Temyiz etmeyen tarafların usulü müktesep hakları da mahkemece icrai nitelikte bir hüküm kurulmayacağı, bozma sonrası kararın gerekçesinde haklarındaki karar temyiz edilmediğinden kesinleşen davalıların da sorumluluk derecesinin tespit edilmesiyle yetinileceği dikkate alındığında ihlal edilmemiş olacaktır (YHGK., 04.11.2009 tarih, 2009/16-428 Esas, 2009/483 Karar).
Yukarıdaki açıklamalar göz önüne alınarak somut olaya bakıldığında; karşı aracın ZMSS poliçesi bulunmadığından dolayı davalıya husumet yöneltilmiş olup, ZMSS"siz aracın neden olduğu kazada davacıların murisinin vefatı nedeniyle talep edilen zararın müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesi talep edilmiştir.
Dava konusu kazaya ilişkin kaza tespit tutanağında her iki araç sürücüsünün eşit kusurlu bulunduğu; savcılık aşamasında alınan 01.10.2014 tarihli trafik bilirkişi raporunda sigortasız araç sürücünün asli, davacılar murisi müteveffa sürücünün tali, dava dışı Kastamonu İl Özel İdaresi"nin tali kusurlu olduğu; ceza yargılamasında alınan 03.03.2015 tarihli ATK ve 10.08.2015 tarihli Karayolları Fen Heyeti raporlarında her iki araç sürücüsünün eşit kusurlu bulunduğu belirtilmekle, yine yargılama sırasında alınan 25/06/2015 tarihli İstanbul Teknik Üniversitesi"nden seçilen üç kişilik trafik bilirkişi heyet raporunda sigortasız araç sürücünün %55 oranında, davacılar murisi müteveffa sürücünün %30 oranında, dava dışı yolun işletmesinden sorumlu kurumun %15 oranında kusurlu olduğu tespit edilmiş, davacılar murisi müteveffa sürücünün %30 oranında kusuru düşülerek hesaplama yapan bilirkişi raporu hükme esas alınarak hüküm kurulmuştur. Her ne kadar davacıların zararın tamamını davalıdan talep edebilmeleri mümkün olup davacı müteveffanın %30 kusuru tenzil edilerek hüküm kurulması isabetli olmamışsa da, temyiz edenin sıfatına göre bu husus bozma nedeni yapılmamıştır.
Dava konusu olayda davalı sigorta şirketi ve dava dışı kurumun müştereken ve müteselsilen sorumlulukları bulunduğunun anlaşılmasına göre, davalı vekilinin dava dışı kurum arasındaki rücu ilişkisinde aleyhine sonuç doğuracak nitelikte olan hükmü temyiz etmekte hukuki yararı mevcut olduğundan iş bu dava yönünden ceza davasının kesinleşmesi beklenerek gerekirse kusur durumları konusunda çelişkileri giderecek yeni bir rapor alındıktan sonra sonucuna göre icrai nitelikte olmayacak şekilde iç ilişkide gözetilecek tespit mahiyetinde olmak üzere davalı sigorta şirketi ve dava dışı kurumun müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları şeklinde karar verilmek üzere hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ:Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, 17/06/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.