Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, 58 sayılı parselin muris tarafından davalı oğluna mirastan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı biçimde devredildiğini ileri sürerek, payları oranında iptal, tescil isteğinde bulunmuşlardır. Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, murisin mal kaçırmak amacıyla hareket ettiğinin kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, miras bırakanın sosyal ve ekonomik güvencesi olup satışa ihtiyaç duymamasına rağmen çekişmeli taşınmazını davalıya satış yoluyla temlik ettiği, taşınmazın akit tarihindeki gerçek değeri ile satış bedeli arasında bariz fark bulunduğu, davalının ödeme savunmasının da kanıtlanamadığı; mahkemenin ödeme biçimine ilişkin kabulü bir an için doğru sayılsa bile miras bırakana intikal eden bir bedelin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere,uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında vurgulandığı gibi, görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de T. Medeni Kanunu"nun 706, Borçlar Kanunu"nun 213 ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de, Ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı hususlarının araştırılmasında ve satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Yukarıda belirtilen olgular açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, temlikin aslında bağış olmasına karşın satış biçiminde gerçekleştirildiği, asıl amacın mirastan mal kaçırmk olduğu duraksanmayacak biçimde ortaya çıkmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle reddedilmesi doğru değildir.
Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.