Abaküs Yazılım
10. Hukuk Dairesi
Esas No: 2014/12496
Karar No: 2015/5459
Karar Tarihi: 24.03.2015

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2014/12496 Esas 2015/5459 Karar Sayılı İlamı

10. Hukuk Dairesi         2014/12496 E.  ,  2015/5459 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkemesi :İş Mahkemesi

    Dava, 12.12.2013 tarihli Yargıtay onamasıyla kesinleşen Kurum alacağının işlemiş yasal faizinin tahsili istemine ilişkindir.
    Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde 818 sayılı Borçlar Kanununun 113. maddesinde düzenlenen faiz alacağının saklı tutulmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
    Hükmü, davacı Kurum avukatının temyiz etmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
    Öncelikle belirtilmelidir ki; 818 sayılı Borçlar Kanununun, Borçların ferilerinin sukutu başlığını taşıyan 113. maddesinde, “Asıl borç tediye ile veya sair bir suretle sakıt olduğu takdirde kefalet ve rehin ve sair fer"i haklar dahi sakıt olur. Evvelce işleyen faizleri talep hakkının mahfuz bulunduğu beyan edilmiş veya hal icabından neşet eylemiş olmadıkça bu faizler talep olunamaz. Gayrimenkul rehine ve kıymetli evraka ve konkordatoya müteallik hususi hükümler mahfuzdur.” düzenlemesi var iken; benzer bir içeriğe sahip olan, 01 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı ... Borçlar Kanununun Asıl borca bağlı hak ve borçların sona ermesi başlığını taşıyan 131. maddesinde, "Asıl borç ifa ya da diğer bir sebeple sona erdiği takdirde, rehin, kefalet, faiz ve ceza koşulu gibi buna bağlı hak ve borçlar da sona ermiş olur. İşlemiş faizin ve ceza koşulunun ifasını isteme hakkı sözleşmeyle veya ifa anına kadar yapılacak bir bildirimle saklı tutulmuş ise ya da durum ve koşullardan saklı tutulduğu anlaşılmaktaysa, bu faizler ve ceza koşulu istenebilir.Taşınmaz rehnine, kıymetli evraka ve konkordatoya ilişkin özel hükümler saklıdır." hükmüne yer verilmiştir.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 01.03.2006 tarihli ve 2005/10-755 Esas, 2006/32 Karar sayılı ilamında ayrıntıları açıklandığı üzere; bir borç ilişkisi, asıl hakla birlikte bazı fer’i hakları da içerir. Borç ilişkisinin içerdiği asıl hak, alacak hakkı; fer’i haklar ise, cezai şart, faiz, kefalet, rehin ve hapis hakkı gibi haklardır.
    Fer"i haklar, borç ilişkisinin içerdiği alacak hakkının bir kısmı, bir parçası değildir. Asıl borca bağlı, asıl borç mevcut ve geçerli olduğu sürece geçerli olup, asıl alacak ile birlikte doğar, varlığını sürdürür, onunla birlikte sona ererler.
    Borcu sona erdiren en önemli neden, tarafların kendilerine yüklenen edimleri ifa etmeleridir. Genel olarak ifa, borçlanılmış edimin yerine getirilmesi suretiyle alacaklının tatmin edilerek borcun sona erdirilmesidir. Kural, asıl borç sona erdiğinde, bu borca bağlı fer’i borçlarında sona ereceğidir. Bu sonuç, ek bir işleme gerek olmaksızın kendiliğinden gerçekleşir.
    Ancak, evvelce işleyen faizleri talep hakkının saklı tutulması (ihtirazi kayıt) veya saklı tutulduğunun hal ve koşullardan çıkartılması kaydıyla, ödenmemiş faizlerin istenebilme hakkı ortadan kalkmamakta, asıl borç ifa veya sair bir suretle son bulmuş olsa bile, borcun fer’isi olan faiz varlığını sürdürmekte ve alacaklı bunları talep edebilme hakkını yitirmemektedir.
    Ne var ki, asıl borcun sona erişinde yan borçların da sona ereceğine ilişkin kural, her zaman ve her hukuksal ilişki için geçerli değildir. Bununla ilgili ayrık durumlar yukarıda belirtilen Kanun maddelerinde gösterilmiş olup, kıymetli evrak, taşınmaz rehni ve konkordato bu kuralın dışına taşınmıştır.
    Mevcut durum itibariyle, açıklanan yasal düzenlemelere göre eldeki davada; işlemiş yasal faizinin tahsili istenen asıl alacak olan kesinleşen mahkeme kararıyla davalılardan tahsiline karar verilen 01.03.2004 – 17.12.2004 tarihleri arasında davalıların murisine yersiz ödendiği anlaşılan malullük aylıkları sonucu oluşan kurum alacağının davacıya ödenmesine ilişkin davalılar tarafından yerine getirilmiş bir edim bulunup bulunmadığı dosya içeriğinden anlaşılamadığı için, davacının ihtirazi kayıt ileri sürme yükümü altında olup olmadığına yönelik olarak kuşku ve tereddütte kalınmıştır.
    Öte yandan, Kurum tarafından yapılan yersiz ödemelerin geri alınmasına ilişkin olan 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun 96. maddesinde ki, “Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;
    a)Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,
    b)Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren üç ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, üç aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır. Alacakların yersiz ödemelere mahsubu, en eski borçtan başlanarak borç aslına yapılır, kanunî faiz kalan borca uygulanır. Bu hüküm ilgili hak sahiplerinin muvafakat etmeleri kaydıyla, aynı dosyadan diğer bir hak sahibine yapılan yersiz ödemelere mahsubunda da uygulanır. Yersiz ödemenin gelir ve aylıklardan kesilmesinde, kesintinin başlayacağı ödeme dönemi başı itibarıyla kanunî faizi ile birlikte hesaplanan borç tutarı, gelir ve aylıktan % 25 oranında kesilmek suretiyle uygulanır.” hükmüyle, kurumun yaptığı yersiz ödemeler nedeniyle uğradığı zararının tahsil edilmesine ilişkin esas ve usuller belirlenmiştir.
    96. maddenin uygulanmasına ilişkin olarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 15.06.2011 tarih, 2011/21-362 Esas ve 2011/409 Karar sayılı ilamında benimsendiği üzere; kanunların geriye yürümesi konusunda mevzuatımızda genel bir düzenleme bulunmamaktadır. İlke olarak her kanun yürürlüğe girdiği andan itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğurmaya başlar. Bunun doğal sonucu da kanunların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilemeyeceği, başka bir anlatımla geriye yürümeyecekleridir. Ancak devam eden uyuşmazlıklarda, tamamlanmamış hukuki durumlara yeni kanun veya düzenleyici kural “derhal yürürlüğe girme” niteliği nedeniyle uygulanacak ve hukuki sonuçlarını doğuracaktır. Bu gibi durumlarda kanunların geriye yürümesi değil ani etkisi söz konusudur.
    Ne var ki, sosyal güvenlik hukukunun ilgi alanı kamusal olup otoritesi kamu düzenini ilgilendirmektedir. Bu nedenle sosyal güvenlik hukuku ile ilgili kanunlar yürürlüğe girdiği andan itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğurur.
    Diğer taraftan 5510 sayılı Kanun öncesi mevzuata bakıldığında, 506 sayılı Kanunun 121. maddesinde yersiz ödemelerin kayıtsız şartsız iadesinin öngörüldüğü, yersiz ödeme halinde iade yükümünün kapsamının farklı hukuki durumlara özgü olarak değişiklik göstermediği görülmektedir.
    Ancak, 5510 sayılı Kanunun 96. maddesi ile 506 sayılı Kanunda yer almayan yeni bir düzenleme getirilmiş, sebepsiz zenginleşmenin iyi niyetle veya kötü niyetle gerçekleşmesine bağlı olarak istirdadı mümkün ödeme miktarları ve faiz başlangıç tarihleri belirlenmiştir. Dolayısıyla 5510 sayılı Kanun ile ödeme yükümünün kapsamı, iyiniyetli veya kötüniyetli oluşlarının tespitine göre farklılaştırılarak, kayıtsız şartsız iade öngören 121. madde hükmüne göre sigortalıların lehine bir düzenleme getirildiği açıktır.
    Sosyal güvenlik hukukunun yukarıda açıklanan niteliği karşısında sigortalılar lehine düzenleme getiren 5510 sayılı Kanunun anılan hükmünün devam etmekte olan uyuşmazlıklarda uygulanması gerekmektedir.
    Ayrıca, 5510 sayılı Kanunun geçici maddelerinde, yersiz ödemelerin tahsili konusunda önceki hükümlerin uygulanması gereğini öngören herhangi bir kural da yer almamaktadır.
    5510 sayılı Kanunun geçici maddelerinde, önceki hükümlerden hangilerinin uygulanamayacağı belirtilmek suretiyle uygulama düzenlenmiş olup, yersiz ödemelerin tahsili konusunda önceki hükümlerin uygulanması gereğine işaret eden herhangi bir kural bulunmadığından ve bu düzenleme sigortalıların yararına olduğundan, sonuç olarak söz konusu 96. madde düzenlemesinin, açıklanan nedenler ışığında Kurumun yersiz ödemeden kaynaklanan alacaklarına ilişkin süregelen uyuşmazlıklara uygulanması gereğini ortaya çıkardığına ilişkin hukuksal bir gerçekliğin bulunduğunu belirtmek gerekip; diğer taraftan, normlar hiyerarşisi kuralları ve kanunların çatışması durumlarında uygulanması gereken kanunun belirlenmesinde başvurulması gereken; a-)Sonraki norm, öncekinin yerini alır, b-)Özel Kanun, genel kanundan önce gelir, c-)Açık anlamlı norm, kapalı anlamlı normdan önce gelir, biçiminde ifade edilen temel ilkelerde dikkate alındığında, uyuşmazlığın nitelik ve özelliklerine göre; sonraki norm, özel kanun ve açık anlam niteliği ağır bastığı sonucuna ulaşılan ve uygulama önceliğine sahip olduğu belirgin bulunan 96. maddenin açık hükmü karşısında, yersiz ödemeden kaynaklanan alacaklarına işleyen yasal faizin tahsili istemine ilişkin olarak davacı Kurum, kanundan kaynaklanan hakka sahip olması nedeniyle ihtirazi kayıt yükümü altında değildir.
    Bu yasal çerçevede mahkemenin yapacağı iş; 5510 sayılı Kanunun 96. maddesi kapsamında yapılacak değerlendirme ve irdeleme sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması, usûl ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
    O halde, davacı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
    SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 24.03.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.





    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi