10. Hukuk Dairesi 2014/27664 E. , 2015/5426 K.
"İçtihat Metni"Asliye Hukuk(İş) Mahkemesi
Dava, 2926 sayılı Kanun kapsamında Tarım Bağ-Kur sigortalılığının ve 6111 sayılı Kanun kapsamında prim borçlarının yapılandırılması gerektiğinin tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Davanın yasal dayanağı, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun geçici 7.maddesi delaletiyle mülga 2926 sayılı Kanunun 2,3,6,9 ve 10. maddeleridir.
Mahkemece, sigortalılık süresinin tespitine yönelik talep hakkında, dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına şeklinde karar verilebilmesi için, uyuşmazlık konusu çekişmenin ortadan kalkması, başka bir anlatımla; her iki tarafında davanın esası hakkında karar verilmesinde hukuki yararının kalmamış olması gerekir. Kurumca, davacının, 01.06.2002 tarihinden itibaren prim tevkifata dayalı olarak anılan yasal düzenlemeler çerçevesinde sigortalı olarak tescil edildiği anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, talebe göre Kurumca kabul edilmeyen 01.05.2001-01.06.2002 tarihleri arasındaki dönem yönünden davanın konusuz kaldığından bahsedilemez. Mahkemece, 12.06.2013 tarihli kararda davacının 01.06.2002-26.05.2011 tarihleri arasındaki dönem yönünden 2926 sayılı Kanun kapsamında Tarım Bağ-kur sigortalılığının tespitine ve karar kesinleştikten sonra davacının 6111 sayılı Kanundan yararlandırılmasına karar verilerek, 01.05.2001-01.06.2002 tarihleri arasındaki döneme yönelik talebin ret edildiği, davalı
Kurum vekilinin talebi üzerine, Dairemizce, “… prim ödemesi, ürün satışı ve bu satışlardan yapılan prim tevkifatı belirlenemeyen 01.01.2004-26.05.2011 tarihleri arasındaki dönemde, davacının yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler çerçevesinde sigortalılık iradesini ortaya koyacak herhangi bir başvurusu, prim ödemesi, ürün satışı ve bu satışlardan yapılan prim tevkifatı bulunup bulunmadığı, yapılan tevkifatların Kurum kayıtlarına intikal edip etmediği hususları ayrıntılı olarak araştırılarak, bulunmaması halinde 01.01.2004-26.05.2011 tarihleri arasındaki döneme yönelik talebin reddinin gerektiği gözetilerek, yapılacak değerlendirme sonucuna göre karar verilmelidir.” gerekçesi ile anılan kararın bozulduğu, mahkemece, bozma ilamına uyulmasına karar verilmesi sonucu, ilk kararda ret edilen 01.05.2001-01.06.2002 tarihleri arasındaki sigortalılık sürelerine yönelik davalı lehine usuli kazanılmış hak oluşmuştur
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamakta ise de, bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Hukuk Genel Kurulu"nun 18.10.1989 gün 541-534, 21.2.1990 gün 10-117; 7.10.1990 gün 439-562; 19.2.1992 gün 635-82; 23.2.1994 gün 936-94; 03.03.2010 gün ve 2010/12-81-118; 27.09.2006 gün ve 2006/19-635 E. 2006/573 K; 15.10.2008 gün ve 2008/19-624 E. 2008/632 K ile 17.02.2010 gün ve 2010/9-71 E. 2010/87 K. sayılı kararları da bu doğrultudadır.
Mahkemece tarafların beyanlarının alınıp bozmaya uyulmasına da karar verildikten sonra yapılacak iş; bozma gereklerinin yerine getirilmesi olmalıdır. Zira, mahkemece bozmaya uyulması yönünde oluşturulan karar, bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine neden olur.
Eldeki davada, usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine engel olacak istisnai bir durum da bulunmadığına göre, artık anılan döneme yönelik talep yönünden kabul ret kararı verilmesi olanaklı değildir. Bu ilke, Kamu düzeni ile ilgili olup Yargıtay’ca kendiliğinden dikkate alınması gerekir.
Bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın, mahkemece, hatalı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Ne var ki; bu aykırılığın giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, karar bozulmamalı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Geçici 3. maddesi delaletiyle 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438. maddesi uyarınca düzeltilerek onanmalıdır.
SONUÇ: Hüküm fıkrasının 1. Paragrafının silinerek yerine “Davacının 01.05.2001-01.06.2002 tarihleri arasına yönelik talebinin reddine, 01/06/2002-26/05/2011 tarihleri arasına yönelik talebin Kurumca kabul edilmesi nedeni ile bu dönem yönünden dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer
olmadığına, davacının 6111 sayılı Yasa kapsamında prim borçlarının yapılandırılmasına” sözcüklerinin yazılmasına, 2. Bendin devamına “Davalı Kurum, davada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T gereğince belirlenen 1.500,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı kuruma verilmesine” cümlesinin eklenmesine, 3. Bendin silinerek yerine “3-Davacının yapmış olduğu; 12,00 TL tebligat ücreti, 90,00 TL müzekkere ücreti, 58,00 TL talimat ücreti, 100,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 260,00 TL yargılama giderinden kabul ret oranına göre takdiren 234,00 TL.sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ve hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 16.03.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.