10. Hukuk Dairesi 2014/11502 E. , 2015/5419 K.
"İçtihat Metni"Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava, yersiz ödenen primlerin faizi ile iadesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, tarafların vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davacı vekilinin tüm, davalı Kurum vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Kurumca, davacıya süresinde ödenmeyen 1998 yılı 7. ay, 2000 yılı 8, 9, 10, 11. aylar, 2002 yılı 6. ay ile 2005 yılı 1. aya ait prim borçları ve 2002 yılı 6 aya ait idari para cezası için borç tahakkuk ettirildiği, davacının anılan borcun ödenmesinden sonra, zamanaşımına dayalı olarak borçtan sorumlu olmadığı gerekçesi ile ödediği tutarın istirdadı için eldeki davayı açtığı, mahkemece zamanaşımına uğrayan primler nedeni ile yapılan ödemelerin iadesi gerektiğinden hareketle sonuca gidildiği anlaşılmaktadır.
Öncelikle, belirtilmelidir ki; zamanaşımı tarafın aslında borçlu olduğu bir edimi özel bir nedenle yerine getirmekten kaçınmasına imkan veren bir haktır.
Hukuk Genel Kurulunun 02.11.1983 gün ve 2802/1047 sayılı kararında da belirtildiği üzere, zamanaşımı alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalabilmesini ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu eksik borç haline dönüştürür ve alacağın dava edilebilme niteliğini ortadan kaldırır.
Zamanaşımı, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 161. maddesinde düzenlendiği üzere, ileri sürülmezse, hakim bunu kendiliğinden göz önüne alamaz kuralında da vurgulandığı gibi, kişisel bir savunma nedeni olup, mahkemece resen gözetilemez ve uygulanamaz. Zamanaşımının davayı etkisiz bırakması kendiliğinden gerçekleşmemekte, borçlunun iradesine bağlı bulunmaktadır.
Ayrıca, zamanaşımının yorumu ve hangi kanun hükmüne uygun olduğunu bulmak, Türk kanunlarını kendiliğinden uygulamakla görevli olan hakime düşen bir ödevdir.
Sonuç olarak, zamanaşımı en basit anlatımla, yasanın öngördüğü belli bir sürenin geçmesiyle, bir hakkın kullanılmasına veya bir borçtan kurtulmaya olanak veren bir hukuki müessesedir. Borçtan kurtulma olanağı tanıyan yönüyle zamanaşımı, maddi hukuka ilişkin bir müessese değildir. Borçluya borçtan kurtulmasını sağlayacak savunma vasıtalarını sunsa da, bizatihi kendisi borcu ortadan kaldırmaz, sadece, alacağın istenebilmesi hakkını
zaman itibariyle sınırlar. Borç varlığını sürdürdüğü halde, borçlu, zamanaşımı müessesesine dayanarak, artık o borcun kendisinden istenilemeyeceğini savunabilir; yargılama usulüne ilişkin kurallar kendisine böyle bir def’ide (zamanaşımı def’inde) bulunma olanağı tanır. Zamanaşımına uğrayan borç, eksik bir borçtur. Zamanaşımı müessesesinin bu yapısının (borcu değil, sadece onun alacaklı tarafından talep edilmesi olanağını ortadan kaldırmasının ve sadece borçlu tarafından ileri sürülebilecek bir olgu olmasının) doğal sonucu olarak, borçlu tarafından yasal süre içerisinde böyle bir def’ide bulunulmadığı takdirde, hakim tarafından kendiliğinden gözetilemez.
Somut olayda, 3917 sayılı Kanunla değişik 506 sayılı Kanun m.80."nin atfı nedeniyle, 6183 sayılı Kanun m.102 ve devamı hükümleri gereği 1998 yılı 7. ay, 2000 yılı 8, 9, 10, 11. Aylar ve 2002 yılı 6. Aya ait prim borçları zamanaşımına uğramış ise de davacı tarafından anılan borçlar ödenmiştir. Bu durumda zamanaşımına uğramış olan bir eksik borcun ifası söz konusu olmaktadır ki, davacı tarafından yapılan ödemelerin Borçlar Kanunun 78. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “zamanaşımına uğramış bir borcun ifasından....kaynaklanan zenginleşmeler geri istenemez.” hükmü gereğince iadesi mümkün değildir.
Hal böyle olunca, davacının 2005 yılı 1. aya ait prim borcunu Emekli Sandığına ödemiş ise de, Kurumların birleşmesi nedeni ile anılan ödemenin geçerli bir ödeme olarak kabulü ile Kurumca yersiz tahsil edilen anılan aya ait prim borcu ve gecikme zammı tutarı olan 2579,59 TL nin ödeme tarihini takip eden ay başından itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Ne var ki; bu aykırılığın giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden karar bozulmamalı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Geçici 3. maddesi delaletiyle 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438. maddesi uyarınca düzeltilerek onanmalıdır.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle hüküm fıkrasının 1. bendinin silinerek yerine “davanın kısmen kabulü ile 2579,59 TL nin 01.04.2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,” sözcüklerinin yazılmasına ve hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, aşağıda yazılı temyiz harcının davacıdan alınmasına, 23.03.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.