11. Hukuk Dairesi 2020/4828 E. , 2020/5188 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 14 HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 11.10.2017 tarih ve 2014/662 E. - 2017/744 K. sayılı kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi"nce verilen 23.11.2018 tarih ve 2018/347 E. - 2018/1395 K. sayılı kararın Yargıtay"ca incelenmesi davacı vekili tarafından duruşmalı, davalı vekili tarafından duruşmasız olarak istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 17.11.2020 günü hazır bulunan davacı vekili Av. ... ile davalı vekili Av. ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, taraflar arasında 01.06.2010 tarihli kurumsal satış ortaklığı sözleşmesi imzalandığını, bir yıl süreli olan sözleşmenin yenilenerek belirsiz süreli hale geldiğini, sözleşmenin konusu itibariyle acentalık sözleşmesi olduğunu,davalının 06.09.2013 tarihli ihtarname ile gerekçe göstermeksizin sözleşmenin 29/c maddesine göre sözleşmeyi feshettiğini, yapılan fesihin haksız olduğunu, zira sözleşmenin fesihine dayanak yapılan 29/c maddesinin MK 2 .madde ve TBK 20. maddesinde ki genel işlem koşullarına ve bu maddeye dayanılarak yapılan feshin TTK 121. maddesine aykırı olduğunu, davacının sözleşmeye istinaden istihdam ettiği personeli işten çıkarttığı için kıdem ve ihbar tazminatı ödemek zorunda kaldığını belirterek davalının sözleşmeyi haksız feshi nedeniyle personel için ödediği tazminat tutarının fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 16.410 TL’sinin ticari faiz ile tahsilini ve taraflar arasında cari hesap ilişkisi nedeniyle belirsiz cari hesap alacağının şimdilik 3.590 TL’sinin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili,13.06.2017 tarihli dilekçesi ile 3.590 TL’lik alacak talebini ıslah ederek 260.000,00 TL’ye çıkartmıştır.
Davalı vekili, davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, taraflar arasında akdedilen bayilik sözleşmesine aykırı tutum ve davranışları nedeniyle davacının 29.5.2013 tarihinde ihtarla uyarıldığını, ancak durum değişmediğinden 06.09.2013 tarihinde sözleşmenin haklı olarak feshedildiğini, sözleşmenin eski TTK ve BK"ya tabi olduğunu, bu durumun aksi kabul edilse dahi haklı fesih nedeniyle TTK 121/4.maddesi ve TBK genel işlem koşullarının uygulanamayacağını, davacının kendi işletmesi nedeniyle ve sözleşme gereği üstlendiği maliyetlerini zarar olarak gösteremeyeceğini savunarak davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, taraflar arasında 01.06.2010 tarihinde imzalanan ofis satış ortaklığı sözleşmesi uyarınca davacının sözleşmeye aykırı davranması nedeniyle aykırılıkları gidermesi aksi halde sözleşmenin feshedileceğinin 29.05.2013 tarihinde ihtar edildiği, davacı tarafın bu ihtarnameye karşı herhangi bir itirazda bulunmadığı ve cevap vermediği, davalı tarafından kesilen cezaların çokluğu ve yüksekliği nazara alındığında, davacının bu cezaların uygulanmasına esas olacak şekilde aradaki sözleşmeye aykırı davrandığından feshin haklı olduğu, haklı fesih nedeniyle davacının yanında çalışanlara ödediği ihbar ve kıdem tazminatlarından oluşan zararlarının tazminini talep edemeyeceği, davacının davalıya ödediği cezaların sözleşmede bir dayanağının bulunmaması nedeniyle davacıya iadesi gerektiği, ancak bu iadenin davacı defterlerinde, davalıdan alacak olarak gözüken 259.821,63 TL ile sınırlı sayılması gerektiği gerekçesiyle asıl ve ıslahla açılan davanın kabulü ile 259.821,63 TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar verilmiş
Taraf vekillerince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, davalı tarafça sunulan ve sözleşmeye aykırılık halinde hangi işleme hangi cezanın uygulanacağına dair yazışma ve duyuruların sözleşmenin ilgili maddeleri gereğince sözleşme eki olarak kabulü gerektiği, bu hükümler uyarınca davacıya kesilen cezaların sözleşmede hüküm bulunmaması nedeniyle dayanaksız olduğu yönündeki yerel mahkeme kararının gerekçesi yerinde olmakla birlikte;
Davalının kestiği cezaların faturalarını ve her bir faturanın somut olayını gösteren dayanaklarını sunmadığı, ceza faturalarının içeriklerini ve davacıya tebliğ edildiğini kanıtlamayamadığı, taraflar arasında davalının defterlerinin münhasır delil olduğuna ilişkin anlaşma, ticari defterlerde yazılan herşeyin mutlak olarak kabul edileceği anlamına gelmeyeceği, davalı taraf ceza faturalarına ilişkin her bir somut vakıayı ortaya koyup dayanakları ile ispat edemediği, tacir olan davacı, kendi defterlerinde kayıtlı olandan fazla alacağı bulunduğunu kanıtlayamadığından 259.821,63 TL hizmet bedeli alacağı bulunduğuna dair yerel mahkeme kararı isabetli olduğu, davacının 16.410,00 TL’lik tazminat talebi yönünden ilk derece mahkemesince hiçbir hüküm verilmemiş ise de; bu husus her iki tarafça istinaf konusu edilmediğinden HMK"nın 355. maddesi dikkate alınarak, bu hususta bir değerlendirme yapılmadığı gerekçesiyle taraf vekillerinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1-6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-2 maddesiyle, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise, bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararını düzelterek yeniden esas hakkında karar vereceği düzenleme altına alınmıştır.
Bu durumda, ilk derece mahkemesi kararını eksik ya da hatalı bulan veyahut davanın esası hakkında farklı gerekçelerle bir karar verilmesi gerektiğine hükmeden bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararını kaldırıp, esas hakkında yeniden hüküm kurması gerekmektedir. Aksi hal 6100 sayılı HMK ile benimsenen istinaf sistemine aykırılık oluşturacağı gibi, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi gerekçeleri arasında çelişki oluşmasına da sebebiyet verebilecektir.
Somut davada ilk derece mahkemesince, davalı tarafından sözleşmenin haklı nedenle feshedildiği, ancak davacıya fatura edilen ceza kesintilerinin sözleşmede bir dayanağının bulunmadığı gerekçesiyle asıl ve ıslahla açılan davanın kabulüne karar verilmiştir. Taraf vekillerince yapılan istinaf başvurusunu inceleyen bölge adliye mahkemesince, tarafların istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş ise de, kararda, ilk derece mahkemesinden farklı gerekçelere de yer verildiği anlaşılmaktadır. Zira bölge adliye mahkemesi kararında, davacıya kesilen cezaların sözleşme hükümlerine göre dayanağı bulunduğu ancak, davalının kestiği faturaların ve dayanaklarının sunulmadığı şeklinde gerekçeye yer verilmiş, ilk derece mahkemesi kararında belirtilen şekilde bir gerekçeye yer verilmemiştir. Bu durumda, bölge adliye mahkemesince, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak, esas hakkında yeniden hüküm kurulması gerekirken başvurunun esastan reddine karar verilmesi doğru olmayıp, bölge adliye mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.
2. Kabule göre de, bölge adliye mahkemesince, davalı tarafından sözleşmenin feshinin haklı olup olmadığı hususunda karar yerinde tartışma yapılıp gerekçe gösterilmeden sonuca varılması doğru olmadığı gibi her iki tarafın defterleri arasındaki farklılığın gerekçelerini ortaya koyacak şekilde hükme ve denetime elverişli bir rapor alınmadan karar verilmesi dahi doğru olmamıştır.
3.Bozma neden ve şekline göre, taraf vekillerinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) ve (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, hükmün BOZULMASINA,(3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, HMK"nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, takdir olunan 2.540,00 TL duruşma vekalet ücretinin taraflardan ayrı ayrı alınarak yekdiğerine verilmesine, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 18.11.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.