20. Hukuk Dairesi 2012/13089 E. , 2013/5010 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili ve katılanlar vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili, dava dilekçesinde sınırlarını bildirdiği ... Köyü"nde bulunan taşınmazın tapuda kayıtlı olmadığını, kazandırıcı zamanaşımı zilyedliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının müvekkili yararına oluştuğunu iddia ederek, Medenî Kanunun 713. maddesi hükmüne göre davacı gerçek kişi adına tescilini istemiştir.
Davalı Hazine vekili, taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğundan davanın reddi ile birlikte Türk Medenî Kanununun 713/6 maddesi uyarınca Hazine adına tescilini istemiştir.
Yargılama sırasında 07.09.2010 havale tarihli dilekçe ile muris ..., çekişmeli taşınmazın 1263 m² yüzölçümlü bölümü üzerinde kazandırıcı zamanaşımı koşullarının yararına oluştuğu iddiasıyla 1/2 bölümünün adına tescili istemiyle davaya aslî müdahil sıfatıyla harçlı olarak katılmış, davanın devamı sırasında ölmesi nedeniyle mirasçılarınca davaya devam olunmuştur.
Mahkemece, çekişmeli taşınmazın makiye tefrik alanda kaldığı gerekçesiyle davacı ve aslî müdahil gerçek kişilerin davalarının REDDİNE, fen bilirkişisi .... tarafından düzenlenen 20.02.2012 tarihli rapor ve eki krokide mavi renkli ve (A) ile gösterilen 5312,55 m² yüzölçümündeki taşınmazın TMK"nun 713/6. maddesi uyarınca Hazine adına tesciline karar verilmiş, hüküm davacı vekili ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, Medenî Kanunun 713. maddesi hükmü uyarınca tapusuz olan taşınmazın tescili istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu .... Köyü’nde ilk orman kadastrosu 1947 yılında yapılıp kesinleşmiştir. Daha sonra, 1980 yılında yapılıp, 06.04.1981 tarihinde ilân edilen aplikasyon ve 1744 sayılı Kanun ile değişik 6831 sayılı Kanunun 2. madde uygulaması, 1990 yılında yapılıp, 25.02.1991 tarihinde ilân edilen aplikasyon ve 3302 sayılı Kanun ile değişik 6831 sayılı Kanunun 2/B madde uygulaması; Varsak Köyünde ise, 1946 yılında 3116 sayılı Kanun hükmüne göre yapılıp 1947 yılında kesinleşen orman kadastrosu, 1980 yılında yapılıp 23.5.1980 tarihinde ilân edilen, aplikasyon ve 6831 sayılı Kanunun 1744 sayılı Kanun ile değişik 6831 sayılı Kanunun 2. madde uygulaması vardır.
Taşınmazların bulunduğu yerde 1 ilâ 298 parsellere ilişkin olarak genel arazi kadastrosu işlemi 1963 yılında yapılmış ve sonuçları 16.09.1970 – 15.10.1970 tarihleri arasında ilân edilmiş ve kesinleşmiştir. Daha sonra orman sınırı dışına çıkartılan yerlerde 1992 yılında 2924 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılan kullanım kadastrosu 16.09.1992 – 16.10.1992 tarihleri arasında ilân edilerek kesinleşmiştir. Kesinleşme tarihi ile davanın açıldığı tarih arasında 20 yıllık süre geçmiştir.
Mahkemece, çekişmeli taşınmazın makiye ayrılan sahada kaldığından 30.04.2010 tarih ve 2004/1-1 sayılı Y.İ.B.B.G.K. gereğince zilyetlikle kazanılamayacağı kabul edilerek davanın reddine karar verilmiş ise de, delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülmüştür.
Şöyle ki; davacı, Türk Medenî Kanununun 713. maddesine dayanarak tapulama çalışmalarında tescil harici bırakılan taşınmazın imar ve ihyaya dayalı olarak tescilini talep etmiştir. Mahkemece, yapılan uygulama sonucunda eski tarihli memleket haritası, orman kadastrosu ve 2/B haritalarının uygulanmasına dayalı araştırma, inceleme ve keşif sonucu düzenlenen uzman bilirkişi raporuyla çekişmeli taşınmazın kesinleşen orman kadastrosu sınırları dışında bırakıldığı, 1952 yılında makiye ayrılan yerlerde 4753 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılan tevzii işleminde ve 1970 yılında ilan edilerek kesinleşen genel kadastroda tapulama dışı bırakıldığı, 1963 ve 1983 yılı memleket haritalarında yeşil renkli makilik alanda, 1995 yılı memleket haritasında beyaz renkli açık alanda kaldığı, eğiminin %1-2 olduğu, üzerinde 10-12 yaşlı zeytin, 15-16 yaşlı badem ve 3-4 yaşlı nar ağaçları bulunan meyve bahçesi niteliğinde bulunduğu anlaşılmıştır.
Çekişmeli taşınmazın 1947 yılında yapılan orman tahdidi dışında bırakıldığı, öncesinin orman olmadığı ve 1952 yılında makiye tefrik edilen alanda kaldığı belirlendiğine göre, davanın özelliği nedeniyle maki tespit komisyonlarının yaptıkları işlemlerin niteliğinin belirlenmesinin zorunlu olduğu, 22.03.1996 tarih 5/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile 5653 sayılı Kanun ile değişik 3116 sayılı Kanunun 1/e maddesi uyarınca kurulan Maki Tespit Komisyonlarının kanunî, yaptıkları işlemlerin de geçerli olduğu ve makiye ayrılan yerlerde özel kanunlar uyarınca oluşturulan tapulara değer verileceğinin kabul edildiği, gerek Hukuk Genel Kurulunun gerekse ilgili Yargıtay Dairelerinin kararlıkla sürdürdükleri içtihatlarına göre, kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kalan her türlü kayıt ve belgeler ile mahkeme ilâmları kanunî değerlerini yitirirler. Makiye ayrılan yerlerle özel kanunlar uyarınca oluşturulan tapulardan başka tapulara değer verilemeyeceği (HGK, 27.02.2002/1-19 E.-97 K.). İçtihadı Birleştirme Kararı ile maki tesbit komisyonunca makilik alan olarak belirlenen alanlarda özel kanunlar uyarınca oluşturulan tapulara değer verileceği kabul edildiği ve İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde açıkça maki komisyonlarınca yapılan işlerin sadece nitelik belirleme olup, orman dışına çıkarma işlemi olmadığı, tahdidin kesinleşmesiyle orman olarak tapuya kayıt edilecek taşınmazın, makiye ayrılmakla tapusuz hale dönüşmeyeceğinin vurgulandığı, 30.04.2010 gün ve 2004/1- 2010/1 sayılı İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararı ise, 3116 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılıp orman tahdidi içinde kaldığı kesinleşen, ancak tapuya tescil edilmeyen yerlerde 5653 sayılı Kanun ile değişik 3116 sayılı Kanun hükümlerine göre maki komisyonlarının yaptığı işlemlerin bir tespit niteliği taşıdığının, teknik ve hukukî anlamda orman kadastro (tahdit) sınırı dışına çıkarma işlemi olmadığının, 27/01/2009 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 5831 sayılı Kanunun 5. maddesi ile 6831 sayılı Orman Kanununa eklenen ek 10. madde hükmünün maki tespit komisyonlarınca 5653 sayılı Kanun uyarınca maki olarak tespit edilen yerlere de uygulanması gerektiğinin ve bunun sonucu olarak bu yerlerin tespit tarihinden itibaren imar ve ihya ile zilyetlik yoluyla kazanılmasına olanak bulunmadığının kabul edildiği vurgulanmaktadır.
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, çekişmeli taşınmazın 1947 yılında yapılan orman tahdidi dışında bırakıldığı, eğiminin % 1-2 olduğu, eski tarihli haritalarında makilik yerlerden olduğunun saptandığı, doğal eğiminin %12"nin altında olması nedeniyle 6831 sayılı Kanunun 1/j maddesinin karşı anlamından orman sayılmayan yerlerden olup zilyetlik ile kazanılabilecek yerlerden olduğundan 22.03.1996 tarih 5/1 sayılı ve 30.04.2010 gün ve 2004/1- 2010/1 sayılı İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararlarının uygulanma olanağı bulunmadığından davanın bu nedenle reddi doğru değildir. Ancak, dosya arasında zilyetliğin başlangıcı, kim tarafından ne zamandan ve nasıl sürdürüldüğü konusunda bilgi ve görgülerine başvurulan yerel bilirkişi ve tanık anlatımları ile çekişmeli taşınmaza ilişkin Türk Medenî Kanununun 713/1. maddesi uyarınca 20 yıla ulaşan zilyetlik süresinin davacı yararına gerçekleşmediği anlaşıldığından davacı gerçek kişilerin davasının bu gerekçe ile reddi gerekirken, başka gerekçe ile reddi doğru değildir.
Mahkemece, davalı Hazinenin M.K."nun 713/6 maddesi uyarınca karşı tescil talebi kabul edilerek taşınmazın adına tesciline karar verilmişse de, dosya arasına getirtilen orijinal kadastro paftasında yol niteliğiyle tescil harici bırakılıp bırakılmadığı değerlendirilmemiştir. Bu nedenle; fenci bilirkişiden ek rapor alınarak ve kadastro müdürlüğünden sorularak çekişmeli taşınmazın yol, meydan gibi sebeplerle tescil harici bırakılıp bırakılmadığı belirlenmeli, yol niteliğiyle tescil harici bırakıldığının belirlenmesi halinde, 3402 sayılı Kanunun 16. maddesi uyarınca yol, meydan, köprü gibi orta mallarının haritasında gösterilmekle yetinileceği ve tescile tâbi olmadıkları gözönünde bulundurulmalı, bundan sonra toplanan deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı gerçek kişi vekili ve katılanlar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde yatıranlara iadesine 06/05/2013 günü oy birliği ile karar verildi.