1. Hukuk Dairesi 2016/11555 E. , 2020/1900 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan anneleri ...’in 8 parsel sayılı taşınmazını davalı oğlu ...’a ölünceye kadar bakım akti ile, 12 parsel sayılı taşınmazını ise davalı oğlu ...’a satış suretiyle devrettiğini, temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, öte yandan mirasbırakanın okuma yazma bilmediğini, resmi senetlerin kanunun aradığı şekil şartlarına da uymadığını ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı ..., temlikin muvazaalı olmadığını,kendisine yapılan temlik tarihinde mirasbırakanın bir çok taşınmazı bulunduğunu, davalı ..., mirasbırakanın kanser hastası olduğunu, tedavi giderleri nedeniyle bir çok taşınmazını sattığını, dava konusu parseli 22.500,00 TL bedel karşılığı satın aldığını, bu durumun davacıların bilgisi dahilinde olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiasının kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1943 doğumlu mirasbırakan ...’in 03.09.2013 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak davacı çocukları, ...,...,...,...,...,... ile davalı oğulları ...ve ..., dava dışı çocukları ...,...,...,...,...,...,.... ve...’nin kaldığı, mirasbırakanın çekişme konusu 8 ( eski 59 ada 31 ) parsel sayılı taşınmazını 14.06.1996 tarihinde davalı oğlu...’e ölünceye kadar bakma akdi ile , 12 parsel sayılı taşınmazını 22.01.2008 tarihinde diğer oğlu davalı ...’a satış suretiyle devrettiği anlaşılmaktadır.
Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Bilindiği ve Türk Medeni Kanunu"nun 6. maddesinde düzenlendiği üzere "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." Yine 6100 sayılı HMK"nun 190/1. maddesi gereğince "ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) m. 611. maddesine göre ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir akittir. (818 s. Borçlar Kanununun (BK) m. 511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. (TBK m. 614 (BK) m. 514)).
Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (TBK m. 19 (BK m. 18)). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.
Somut olaya gelince; mirasbırakan ile oğlu ...arasındaki ölünceye kadar bakma akdi 14.06.1996 tarihinde yapılmış olup, mirasbırakan 03.09.2013 tarihinde ölmüştür.Bu süre zarfında mirasbırakan tarafından bakılmadığı iddiasıyla herhangi bir dava açılmamıştır.Bu durumda davalının bakım borcunu yerine getirdiğinin kabulü zorunludur. Öte yandan, ölünceye kadar bakma akdi ile yapılan temlikler de muvazaalı olabilir. Temlikin muvazaalı olduğundan söz edilebilmesi ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanabilmesi için murisin temliki mirasçıdan mal kaçırma amacıyla yaptığının kanıtlanması zorunludur.Eldeki olayda dinlenen davacı tanıkları muvazaayı kanıtlar beyanda bulunmamışlardır.Tarafların kız kardeşi Safiye ve Safiye’nin eşi Mehmet, tanık olarak beyanlarında, mirasbırakanın kanser hastası olduğunu, 12 parsel sayılı taşınmazı gerçekten sattığını, bedelini de aldığını ifade etmişlerdir.Bu durumda davalı tanıklarına itibar edilmesi gerektiği açık olup, davacı tanık beyanları ile de muvazaa iddiası kanıtlanmış değildir.
Hâl böyle olunca, davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
Davalılar vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz eden davalılara geri verilmesine, 16.03.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.