14. Hukuk Dairesi 2012/15142 E. , 2013/2181 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 26/10/2009 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil olmazsa bedel iadesi istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 09/03/2012 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili ve müdahale talep eden vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde bedel iadesi isteğine ilişkindir.
Davalı, dava konusu taşınmazı kendi elde ettiği gelir ve şahsi birikimleriyle satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, yazılı delille ispat edilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili ve müdahale talep eden vekili temyiz etmiştir.
1-Davaya müdahale talebinde bulunan ... Gıda Sanayi ve Ticaret A.Ş"nin davalı ile herhangi bir sözleşme ilişkisi bulunmadığından davaya müdahale talebinin reddine karar verilmesinde bir usulsüzlük bulunmamaktadır. Bu nedenle müdahale talep eden vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2-İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202.maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir.
İnanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanununun 125. maddesi hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmektedir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince; davacı taraf iddialarını yazılı delil veya yazılı delil başlangıcı ile kanıtlayamamıştır. Ancak, dava dilekçesinde ve sonradan bildirilen delil dilekçesinde her türlü delil demek suretiyle yemin deliline de dayanmış sayılacağından davacıya yemin teklif hakkı hatırlatılarak HMK’nın 225. ve devamı maddeleri gereğince işlem
yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken bu husus yerine getirilmeden yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle müdahale talep eden vekilinin temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) numaralı bent uyarınca davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde davacı tarafa iadesine, 13.02.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.